YUSUF BOSTAN
ALTIN VE GÜMÜŞ NEDEN DEĞERLİ?
Cennetteki muhteşem saltanatları, lain şeytan tarafından yıkılan Âdem (a.s.) ile Havva annemiz rahmetten zahmete düşerek kendilerini bir anda dünya denilen yeryüzü çilehanesinde bulunca Adem (a.s.) babamız hemen gökyüzüne yönelip, ellerini açar ve “Ya, Rabbi ben bir hata işledim, beni affet” diye yalvarır.
Bunun üzerine, Allah Zülcelal hazretleri “Ya, Adem Sen bilmezmisin ki, hataları yaratanda benim neden kendini suçluyorsun?” diye sorunca, Adem (a.s.) babamız, ”Ya Rabbi elbette ki, hataları yaratan da sensin, lakin ben işlemek istemesem, sen yaratmayacaktın, ben istedim diye sen yarattın, suç bende, beni affet” diyerek gözyaşları tutamayıp ağlayarak cevap verince, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah Zülcelâl hazretleri, “Ya Adem mademki sen edep gösterdin ve suçlu olduğunu itiraf ederek tövbe ettin, bil ki, bende seni affettim” der yüce Mevla’m.
Alemlerin yaratan yüce Mevla’m bir kulunu affetmeyi murat ederse ilk önce o kulun kalbine kendisi için dua etmesi ilhamını verir. Kulda acizliğini göstermek maksadıyla rabbinin dua et, ilhamına uyar ve ellerini yalvarma makamına kaldırır. Ne istersen iste o makamdan, zira o makam isteme makamıdır. Yeter ki istemesini bilmek lazım.
Adem babamızın bu mübarek olayında geçen özel konuda, bize söylenmek istenen nasihat, gönülce ne kadar alçak olursan insanın izzeti ve şerefi de o kadar yüksek olur. Sadece insanların şerefleri mi, değerlerimi yüksek olur? birde buna bakalım.
Bu durumu mantık ile düşünmek gerekirse, yeryüzünde her cinsin kendi arasında bir derecesi, bir değeri, bir şerefi vardır. Yani Allahın memurları olan taşın, toprağın, altının gümüşün, demirin, kalayın, meleğin, cinlerin, mahlûkatın yani kainatta yaratılan her şeyin kendi arasında bir derecesi, bir de şerefi vardır. Bunların en şereflisi de Allah Zülcelal Hazretlerinin halifesi olan Ademül Beşer dir yani İNSANDIR.
Lakin öyle madenler vardır ki, asırlarca toprak altında kalsa çürümeyen, geçmişten günümüze de değerinden hiçbir şey kaybetmeyen, altın ve gümüş madenleridir. Altın ve gümüşün Allah Zülcelal hazretlerinin şeref makamında bu kadar kıymetli olmasının temel sebeplerinden biriside Adem babamızla, Havva annemizin Cenneti Ala’dan gönderilince, cennetteki tüm madenler marazlanırlar, yalnız altın ve gümüş Hazreti Adem Aleyhisselam’a hitaben;
“Cenab-ı Hakka asi gelen Adem’e teessüf (kederlenmek) etmek gerekmez” der.
Allah-u Zülcelal Hazretleri altın ve gümüşün bu hal ve davranışlarından dolayı bu madenlere kıymet verir ki, o günden bu güne medeniyetler değişse bile altın ve gümüş değerini hiçbir daim kaybetmez. Bu yüzdendir ki o gün bu gün bu madenler insanların yanında hep şeref makamındadır. Dünyanın kuruluşundan bu yana altın ve gümüş yeryüzünde Ademoğulları arasında hep değerlidir. Rabbim madenlere bu kıymeti verince kimse müdahale edemez.
Yüce ecdadımız Osmanlı İmparatorluğunu 722 sene boyunca gümüş ve altınla dünyayı yönetmişlerdir. Tabii ki ondan öncesi de vardır. Günümüzde kağıt para çıkınca devletlerin kasalarındaki berekette ortadan kalkmıştır. Ne zaman Mevla’mızın değer verdiği kıymetli madenleri bırakıp, insanoğlunun matbaada kendi basmış olduğu kağıt parayı piyasaya sürdüğünden bu yana üç kuruşa metelik atar olduk. Günümüz dünya devletleri senin, benim param değerli yarışına girdiler. Medeniyetler yüce Mevla’nın kıymetli madenlerini bırakınca kasalarında bereket dahi kalmadı.
Hadi bastık kağıt parayı diyelim. Bizlere bu zenginliği veren Yüce Allaha saygıdan ve edebden dolayı paramızın üzerine onun bereket ve rahmet vadeden Esmaül Hüsna isimlerinden birini yazsak daha doğru olmazmıydı? Günümüzde paranın üzerine yüce Mevla’nın isimlerini yazan devletler var mı? var. Yazanlarda günümüz dünya devletleri arasında paralarının değeri en başta olanlardır. Lakin iki gün sonra onlarında hali ne olur onu da bilemem. Birazda insanların kendi aralarındaki değerden bahsedelim;
İnsanlarda kendi aralarında madenler gibidir. Madenler kendi aralarında nasıl değerli ise insanlarda kendi aralarında o kadar değerli ve çeşitlidir. Bu kıymet itibariyle;
Altın gibi,
Gümüş gibi,
Bakır gibi,
Demir gibi,
Teneke değerinde gibi olan insanlar vardır.
Velhasılı kelam altın yerin altında paslanmaz. Allahın veli kulları, kısaca sevip değer verdiği, seçtiği kulları vefatlarından sonra da naciz bedenleri yerin altında dahi altın ve gümüş gibi çürümezler. Önemli olan kıymet verilenlerden olmaktır. Unutmamak lazım ki dünya fani ahiret bakidir. Dünya için değil, ahiret için çalışmaktır. Edebi hayatı isteyenler için tek düstur budur. Dünyayı nefsimiz için değil ahiret için kullanırsak kardayız. Dünya üzerinde ilahi bir yazı oldugunu unutmamak lazım. “Seni isteyenleri kendine hadim (hizmetçi) et, beni isteyenleri de sen onlara hadim ol” der yüce Mevla’m.
Yeri gelmişken söyleyelim; Kainatta insanların en şereflisi de Resülü Kibriya Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) dir. Zira “Ey Habibim seni yaratmasaydım kâinatı yaratmazdım” diye övüp, nazar ettiği, muhabbet beslediği o güzel insandır. Şeref makamının en yücesindedir ki Allahın katında bu makam hiçbir kimseye verilmemiştir. Bu şerefi de bizlere tayin eden Rahmeti sonsuz yüce Mevla’ya Hamdolsun.
Sanma ki taleb-i devlet ü cah etmeğe geldik
Biz âleme bir yar için ah etmeğe geldik
der Yenişehirli Avni. Yani “Dünyaya gelişimiz ne makam, ne altın, ne gümüş peşinde koşmak içindir. Biz bu dünyaya bir sevgiliyi beklemeye geldik…!
O ah edilecek sevgilide Resulü Zişan Efendimizdir ki, Muhabbetle bizleri de ah edip, bu dünyada o sevgiliyi bekleyip sonunda ona kavuşmayı nasip eylesin,Yüce Mevla’m. Zira sevgililerin en sevgilisi ve kutsalıdır Aleyhisselatü Vessalam efendimiz.
“Şeref Allahın katındandır” ki, bizleri de şerefleneceğimiz beldelerde şehirlerde, o güzel dosta kavuşmayı nasip eylesin.
Ne diyelim, gayret bizden, yardım Yüceler Yücesinden. El Fatiha