Erdem Yazaroğlu

Erdem Yazaroğlu

Şov Yapmayın,Bağlantıyı Koparmayın

 

 Kendi kendine yetmeyen insanın bir itirafıdır dua.

 İnsanın acizliğinin, muhtaç olduğunun itirafı.

Muhtaç olduğunu bilen, bunun farkında olan insanların irfan hikâyeleriyle doludur geçmişimiz.

O dervişlerin kandilleri aydınlatır yolumuzu.

Derviş ve fakir, gerçekte, züğürt (malı mülkü olmayan) demek değildi. Bilâkis derviş ve fakîr malı mülkü olsa da yoksulluğunun/yoksunluğunun bilincinde olan kişilere atfen söylenilirdi.

Daima aciz, daima muhtaç olduğunun farkında olan, bu bilinci diri tutan insanlarımız…

Aczini fark eden duaya yönelir elbet.

El açar yaratanına.

Yani usulüne uygun bir dilekçe yazar rabbine.

Duası tutsun diye, rabbi kendisini muhatap alsın diye.

Çünkü dua, tüm benliğiyle tepeden tırnağa “istemek”tir.

Dua, Allah'a çıkarılmış davettir.

Yürekten "Bittim Ya Rab!" diyebilmektir.

Rahmanı imdada çağırmaktır.

Ama nasıl?

 Allah'tan istemenin bir âdâbı bir usülü ile istemektir.

Yanarak, özleyerek, sızlayarak istemek.

 

Şimdi bizim ettiğimiz dualar, Allah’a gönderdiğimiz mektupsuz zarflara benziyor.

 

 

Zarf o kadar süslü, cicili bicili ki…

Kelime cümbüşü içersinde kayboluyorsunuz.

Lakin ceset var fakat ruh yok, kabuk var fakat öz yok.

Hissetmeyen bir kalple yapılan duanın adresine ulaşması beklenebilir mi?

Neden derseniz?

Peygamberin bize öğrettiği ve bizzat Kur’an ayeti olanları kastetmiyoruz.

Mezarda, taziyede, mescitte, yemekte daha birçok yerde yapılan duaların metinleri o kadar aynı ki.

O kadar klişe ki.

Yoksa dua eden binlerce insanın dualarında aynı cümlelerle çıkması mümkün mü?

Her insan yaratanıyla özel bir ilişki içinde değimlidir.

Her insan özel değil midir? Özel hisler, özel duygular beslemez mi?

Ya da herkes sevdiğini aynı cümlelerle mi metheder, herkes aynı şeyi mi ister.

"... Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?" (Furkan Suresi, 77) buyuruyor Mevla.

Bizi bu kadar değerli kılan bir eylemi, bu kadar samimiyetsiz ve rutin kılmaya hakkımız olmazsa gerek.

Unvanı, sıfatı ne olursa olsun birtakım kişilerin çeşitli merasimlerde yapmış oldukları duaların kandil gecelerinde atılan kısa mesajlardan inanın hiç farkı yok.

Şov ve gösteriş kokan, yaldızlı sözlerle hemen her ortam ve ekranlarda ilgili ilgisiz dua çılgınlığı almış başını gidiyor.

Dinin törene, ayine dönüşmesi böyle bir şey olsa gerek.

Sadece GSM şirketlerini razı eden o mesajları hatırlatan paket duaların makbul olmasını beklemek şaşırtıcı olur.

 

Peygamberimizin yaptığı bir duayı zikretmek isterim.

 

 

Taif dönüşü Muhammed (a.) son tedbiri de tüketmiş bir halde kan revan içinde doğduğu toprakların varoşlarına gelip dayanmış fakat girememişti. İşte o an gücünün bittiği andı.

Efendimizin Mekke'ye bakan yamaçlardan birinde yaşlı gözlerle yaptığı, tarihin akışını değiştiren bir duaydı bu;

Allah'ım!
Kuvvetimin tükendiğini sana arz ediyorum.
Gücümün azaldığını,
insanların gözünde küçük düştüğümü sana şikayet ediyorum!
Ya Erhamerrahimin!
Sensin ezilmişlerin Rabbi!
Sensin benim Rabbim!
Beni kimlerin eline bıraktın?
Bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi?
Yoksa davamı ipotek edecek bir düşmana mı?
Eğer sen bana gücenmedinse,
kesinlikle bunlara aldırmıyorum.
Lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır.
Senin nuruna sığınırım,
karanlıkları aydınlatan nuruna...
Gelecek azabın, bana ulaşacak öfkenden
kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum.
Sana sığındım, yeter ki razı ol.
Güç ve kuvvet sendendir,
yalnız senden."
(İbn Hişam, Sire II/29-30)

 

 


Bu yazı toplam 5485 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum