Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Oyunu Boz!

 

Sanma ki, gün olur da kin biter; kapılar açılır sana, “Buyur!” derler. Elinin tersiyle itmişsin bir kere, taviz karşılığında sunulan hileli payelerini. “Güneşi sağ, ay"ı sol eline verseler…” dönmemişsin yolundan. “Yeryüzü geniş değil miydi!” buyruğunu baş tacı etmiş, düşmüşsün yollara…

Kah, Kuzey"inde; buz kesen coğrafyada sığınmışsın Necaşi"nin yurduna… kah, Güney"inde  dünyanın; Ensar karşılamasıyla ötelere taşımışsın umudunu; hayat olmuşsun, kurumuş topraklara; engin iklimlere koşmuşsun, dimağın vahye duyarlı…

“Neden”in bile tebliğ olmuş; kapital, sosyal, femin bağnazlığıyla kararan yüreklere; ist"ler , izm"ler boyun eğmiş senden gelen Kutlu Mesaj"a… Osmanlı yıkılmamış, Selçuklu şimdi almış eline dizginleri Uzak Asya"da, sen varmışsın oralarda…

Erk"ten gelen gücünü Kutlu Dava"na değil, te cetveline bağlayan milyonlar, kombine kuyruklarda öldüredursunlar vakitlerini, tek başına fethe çıkmışsın yürekleri, Yesevi misali… On yıl var ki ayrı düşmüşsün Ardahan"dan, Muğla"dan, Batman"dan; şimdi uzak diyarlarda çoktan yurt yuva tutmuş; hastalara şifa, dertlilere deva olmuşsun; dernekler kurmuş… ırk, dil ayırmadan koşmuşsun tüm muhtaçlara…

Yasaklı “Özgürlük sembolü” halinle, kula kulluğu reddeden duruşunla, ezilmiş halklara nefes olmuşsun Cahiliyye"nin karanlığında.

Şimdi görev sende… Nerede kan, gözyaşı, zulüm varsa koş imdadına mustazafların. Seni eve hapseden dokuz"ların bile hukuku sana emanet; bir sabah beyazdan can veren evlatlarının katilini aramak için sana gelecekler; sen onları terslemeyecek, yüzlerine vurmayacaksın Perşembe bildirisini.

“Ve entümül ağlevne” şuuruyla sofranı açacak, bir bardak su için bile anfileri sana dar edene, “Bizde yasak alan yok! Kamusal alan, halkın alanı; halk biziz, alan da bizim!” vakarıyla, “Ne zulmedecek, ne de zulme uğrayacaksın!”

Özelleştirme uğruna her akşam üstü bir ocağa ateş düşen tersane, sen gelince ya kendine çeki düzen verecek, ya da ebediyyen susacak. Arkaplanda ne varsa çıkacak ortaya; analar evlatlarını yollayacak, iş güvenliğiyle donanmış teknelerine…

Dışlanmışlığın verdiği dayanılmaz mutlulukla coşacak, kin bilemiş namlulara: “Kim adına, bu gözyaşı; neden üstünlük yarışıyla ocakları yıkıyor, vaktiyle bir bütün olan coğrafyanızda, ekmeğinize kan doğruyorsunuz; “Irk uğruna savaşan bizden değildir; ırk uğruna ölen bizden değildir!” çağrısı ulaşmadı mı Veda Tepesi"nden oturma odalarına…

Anlı şanlı yerel yönetimin: “Yerlerden yer beğen; söyle, nereye istersen arsa benden; ödenek “Vergilendirilmiş kutsal kazançtan!” diyerek bir ömür hayatını kararttığı hemcinsine: “Gemileri yak, çık üstüne bir taşın; ilan et köleliği reddettiğini…

Gel, seninle kuru ekmeğimi bölüşeyim;  kravatlı teröristin seni mahkum ettiği Ebucehil yuvasını başlarına geçir; yerler ve gökler genişliğindeki tövben, Manukyan"ın yerli çocuklarına yürek acısı olsun!

Şimdi görev sende yasaklı kız! Deliler meydanı Abdi İpekçi"de, onursuzdan hak istemeyi bırak; Zülfikar Sahibi Allah"ın Arslanı: “Haksızdan hak istemek, en büyük haksızlıktır!” demişken; ne bu telaş, neden inanmadığın sloganı atmaktasın?

Çık sen de şehrin varoşlarına; Çingene sofrasına konuk ol, Dışkapı"da Acil"in yolunu göster, umudu tükenmiş Yeşil Kartlı"ya. “Meslek okullarına katsayı kalkacak!” diye yüreği ağzına gelen burjuvaya: “Bir gün adalet sana da lazım olacak, o zaman beni yanında bulacaksın; Marmara Yedi Nokta İki, nice Karunları dip dalgalarına göndermedi mi?

Alemlerin Efendisi: “Bir tarağın dişleri gibi eşit” saymış; Sakarya kıyısında gezinen adamın, “Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan” gönül fermanı asırlarca Ahiliği kardeş kılmışken, bu bağnazlık niye? Hani bize, bizden başka dost yoktu?

Biz acı çekmişsek, siz kat kat fazlasını çektiniz; Tunalı Hilmi"de alkol komasından can veren, oldukça çağdaş ailenin(!) alkışlarla toprağa verdikleri oğullarına bir Fatiha…  Gecenin bir yarısı iki satır bırakıp; adalet yemini etmiş(!) babasıyla, kokana annesini terk ederek, yad ellerde huzur arayan çağın zavallısına bir gelinlik bile nasip olmamışken… bir de bize bakın!

Yıkılmadık, ayaktayız; Tiranların ruhumuzu ve bedenimizi kirletmelerine asla fırsat vermedik; izzet ve şeref bizde; onurumuzdan başımız göğe eriyor; siz ise, “ama”lı, “fakat”lı, “lakin”li cümlelerle bir ömür öğrettiğiniz teorinin pratiğiyle karşılaşınca kalakaldınız, belki içinizden, “Kalksın bütün yasaklar!” dediniz; dışlanmaktan korktunuz, koca koca adamlarsınız bir de!

Bizi kıskandığınız her halinizden belli, inanın size sadece acıyoruz; yoksa “Yolu berrak, sonu toprak, dönen alçak olsun!” ahdini etmiş çağın Sümeyyelerine, “elinden çıkana hasret duymak” yakışır mı? En Güzel Yurt bizi beklerken!

Bu yazı toplam 2374 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum