Hikmet Metin
TANIDIK BİR HİKAYE
Çok eski yıllarda bir şehir varmış.
Şehrin ortasında bir çan kulesi varmış, şehirde bir cenaze olursa bu çan ile duyurulurmuş halka.
Çan bir kez çalarsa “normal bir vatandaş öldü”
Çan iki kez çalarsa “eşraftan biri öldü”
Çan üç kez çalarsa “saraydan biri öldü”
Çan dört kez çalarsa “kral öldü” demekmiş.
Bu şehirde yaşayan bir terzi varmış, şehrin tek terzisi imiş. Çok dürüst, namuslu, çalışkan ve güvenilir bir kimse imiş. İnsanların kötülüğe bulaştığı, ahlaksızlığın ve üç kağıtçılığın diz boyu olduğu bu şehirde parmakla gösterilir bir kişiymiş.
Bir gün sabah erken bir saatte terzinin çırağı dükkana geldiğinde içeride bir ceset görmüş. Kapı kırılarak açılmış ve ceset dışarıdan getirilmiştir. Bir bakışta bunu anlamak mümkünmüş.
Hemen terziye haber verilmiş, emniyet güçleri bilgilendirilmiş, şehrin savcısı ve hakimine haber verilmiş. Bütün şehir halkı ağız birliği etmişçesine “ bunu terzi yapmış olamaz” demiş.
Emniyet Müdürü sorgulama yapmak üzere terziyi göz altına almış ve “ senin suçsuz olduğundan eminim. Herkes senin suçsuz olduğunu biliyor. Ama usulen ifadeni almak zorundayım.” demiş terziye.
Emniyet Müdürlüğü ifadeleri alıp savcılığa göndermiş. Savcılık terziyi tutuklamış. Savcı “ Ben de senin suçsuz olduğuna inanıyorum, amma bir rapor yazmam gerekiyor. Usulende olsa senin yargılanmanı isteyeceğim” der terziye.
Hakim Savcıdan gelen raporu ve iddianameyi okur. Terziyi getirtir yanına. “Ben de herkes gibi senin suçsuz olduğuna inanıyorum. Senin gibi bir kişinin suç işleyeceğine, hele bir adam öldüreceğine kesinlikle inanmıyorum. Ama usulen bir yargılamamız gerekiyor seni. Beraat edeceğine inanıyorum.” der ve mahkeme başlar.
Terzi birçok delil ortaya sunar. Ancak, kimse şahitlik yapmak istemez. Adeta şehirde hiç dürüst insan kalmamıştır. Terzi bir türlü masum olduğunu ispatlayamaz. Aslında cinayeti kimin işlediği de ayan beyan ortadadır, ancak kimse bunu söyleyemez. Korktukları bir şeyler vardır sanki.
“Usulen” başlatılan soruşturma ve mahkeme sonucunda terzi suçlu bulunur ve idamına karar verilir. Kararı duyanlar “olmaz böyle şey, terzi bunu yapmış olamaz, haksızlık var” diye düşünmüş. Ama sadece düşünmüş.
İdam günü gelmiş çatmış. Emniyet Müdürü, Savcı, Hakim hepsi toplanmış gelmiş “bu adam bu suçu işlememiştir aslında amma…..” demişler. Terziyi getirmişler ve sormuşlar “son arzun nedir ?”
Terzi “ son kez çan kulesine gidip çan çalmak istiyorum” demiş. Şaşırmışlar ancak izin vermişler terzinin çan çalmasına.
Öbür gün sabahın erken saatinde çan sesiyle uyanmış şehir halkı. Çan bir kez çalmış halk “normal bir vatandaş ölmüş şehirde” diye düşünmüş, çan iki kez çalmış “eşraftan kim öldü acaba” demişler. Üç kez çanın çalması şehirde bir hareketlenmeye neden olmuş “ saraydan bir ölen var” diye seslenmişler birbirlerine, biraz sonra çan dört kez çalmış “ Eyvah ! Kral ölmüş” feryatları çınlamış şehrin sokaklarında. Asıl şaşkınlık çanın beş kez çalmasıyla meydana gelmiş. Bu güne kadar hiç beş kez çalınmamış çan. Halk merak içerisinde çan kulesine doğru koşmuş, “Kraldan daha mühim bir cenaze ne olabilir ki” diye sormuşlar birbirlerine, bir de bakmışlar ki çanı terzi çalıyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyormuş. “ADALET ÖLDÜ, ADALET ÖLDÜ”
Hiç tanımadığım biri anlatmıştı bu hikayeyi. Ben de biraz süsleyiverdim. Bana bu hikaye çok tanıdık geldi. Hiç yadırgamadım. Size de tanıdık geldi değil mi?
Sağlıcakla kalın.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.