Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Sabah yakındır…

Sabah yakındır…

 

Arkada bıraktılar, tüm fasit davaları. Düştüler yola.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar, bu limandan”

Baktılar ve gördüler ki, ülkede işler kördüğüm ve çözüleceği de yok! İyisi mi kulaç atmak kardeşliğe, acı ile pençeleşen Ortadoğu yüzlülerle kaynaşmak! “Biz geldik!” diyebilmek!

“Burda kalsak boğulacağız, sorunlar yumağında kaybolacağız. Ne saflar netleşiyor, ne de taraflar belirgin.

Dün ‘özgürlük özgürlük’ diyen, bugün statükoyla el ele! Akşam mü’min yatan, sabah münkir kalkıyor. Sonra başlıyoruz, sen ben kavgasına! Çürüdük, içimiz geçti, ağzımız çiriş çanağı gibi. Belki uzaklardan bir rüzgar, ferahlatır benliğimizi!

Rotamız Gazze, yükümüz insani yardım!”

Kıbrıs’tan ayrılırken, son kara parçasına buğulu gözlerle bakabilmek de varmış! İşte yaklaşıyorlar… Güvertede, davudi sesiyle bir gönüllü, Kurtuluş’a çağırıyor. Şunun şurasında bir-iki saat uyumuş bedenler, hayatlarının en anlamlı abdestini alıyorlar.

Sanki Kisra’nın sarayı yıkılıyor, yüzlerine su değince. Firavun, Kızıl Deniz’e gark oluyor, başına meshedince.

Bizans darmadağın, secdeye yönelince. Sasani can çekişiyor, tekbirle Bir’leyince. Rüku bir tavırdır, bugünün Kayser’ine.

Daha Kıble’den kalkmadan sırası geliyor, şehitlerin. Ölüm Meleği muştuluyor bilinçaltına, şehadeti. Havadan indirmeyle, denizden bindirmeyle Ben Guryo’nun çocukları saldırıyor, dört bir yandan. Kahrolası Yahudi, ibret almaz zamandan.

O an her şey kayıttadır. Kiramen Katibin yazmaktadır, olup biteni. Kevser’in dostlarını, can yakıcı ateşin müdavimlerini… Yazmaktadır, zulme sessiz kalanı. “Bu da nerden çıktı, uykumuzun arasında!” diyen koltukzedeyi.

Zorbadan izin almadan lavaboya bile gidemeyen sahte mülteciyi, kurulmuş düzeneği patlak veren ‘otorite sapkını’nı yazmaktadır. ‘Başınız sağolsun!’ dese İsrail’i darıltır, demese müslümanı…

Tercihi Telaviv, otoritesi Şimon Peres!

…………………………………….

Saatler 4.30’a ayarlıdır. Dünyanın yarısı gıpta ile, yarısı da elini ovuşturarak izlemektedir, insan denen nesneyi.

Birazdan siyah iplik beyazından ayrılacak, güneş Akdeniz’e bir başka doğacaktır. Ay şahit, yıldızlar şahitken, nöbet sırası güneştedir. Güneş de dile gelecek,

“Kan revan olmuş gaziyi, karga tulumba taşırken siyonist, ‘gördüm’ diyecektir.

Gördüm, İzzettin ruhluların çapraz sorguda kıvrılmayan dilini, göğe uzanan şehadet parmağını, insan ile hayvan arasındaki insanlık farkını gördüm.

Gördüm, işkence yaptıkça çılgına dönen yahudinin kudurmuş gözlerini, dünyaya midesinden bağlı Arz-ı Mev’ud uşağını gördüm.”

…………………………………….

‘Yerkürenin umudu Mavi Marmara bir başarsa!’ diye el açıp niyaz edenlere, bir bilge kişinin verdiği moral yetti de arttı bile:

“Yola çıkarken kazandılar, direnerek başardılar. Yeryüzü terimlerine inat, kendi literatürleriyle cevap veriler:

Sefer ile memurduk, vazifemiz tamam. Bir dahaki gazamız, Kırgız Yurdu’na.

‘Etnik metnik derken Özbek canlara kastettiniz. Oysa hepiniz Adem’diniz. Aranıza kan girdi, can yitti. Şimdi ne olacak haliniz?

Milliyetçilik hangi kıtaya huzur getirmiş, kim gülmüş bölücülükle? Unutmayın ki, dünyanın en ilkel görüşüdür milliyetçilik. Osmanlı’yı en son bölen Türkiye.

Bölen, er geç bölünür. Sonra çıkar bir akl-ı evvel, bölenleri taklit eder. Kılıf uydurur, bir de:

‘Bizimkisi müspet milliyetçilik, menfisinden değil.’

Menfisini de gördü dünya, müspetini de. Eta’sı, Kızıl Tugaylar’ı, Asala’sı, Pkk’sı, Ergenekon’u, Tit’i, Baas’ı, 17 Kasım’ı…. Köprüler yıktılar, ocaklar söndürdüler.

Biz size modern yazarların(!), gölgesinden korkan şairlerin, kan emici vampirlerin kitaplarıyla gelmedik. Kırgız’ı, Özbek’i kardeş kılan Yüce Mesaj’ı getirdik size.

Bir, İslam’la tanıştığınız 700’lü yıllara bakın. Manaslı, Kutadgu Bilgli, Atabet’ül Hakayıklı yıllara… Bir de sokakları ceset yüklü 2000’lere… Nasıl kıydınız suçsuz bedenlere, yoksa Şaron mu öğretti size, Sabra’yı, Şatilla’yı?

Siz kardeş olmadan, suçlular bedel ödemeden ayrılmayız buradan.”

………………………………..

Sonra Afgan’la buluşurlar, Penşir Vadisi’nde.

“Biz Mavi Marmara’yız, gazilerimizle geldik size. Birleşin ve kovun Haçlı’yı kapınızdan. Yoksa Karzailer bitmez aranızdan.”

Örnek alın bizleri. Ben Abdülhamit, Çubuk’tan. Sünni derler bana. Ben de Ali Ekber, yine Çubuk’tan. Alevi’dir adım. Hakikaten yaşarım, Ali gibi. Her Alevi, olsa keşke benim gibi.

Mavi Marmara gemi değildir sadece, okuldur aynı zamanda, bir çağrıdır çağlardan çağlara. Önderimiz Musa’nın gemisi gibi. Binen mutludur, binemeyen hasret gider, sevgiye kardeşliğe…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 2178 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.