Emrullah KILIÇ
RASYONALİTE ve DİN
Din de, devrim de acılar ve ıstıraplar içinde doğar. İkisi de refah ve konfor içinde yok olup gider. Gerçekten devam eden onların gerçekleşmesi çabasıdır. Onların gerçekleşmesi ise, aynı zamanda ölümleri demektir. Din de devrim de, gerçekleşirken kendini boğacak kurumlarını, statükolarını doğururlar Aliya İzzet Begoviç
Aydınlanma, 18. yüzyıl Avrupa düşüncesinde aklın egemenliğinin onaylanması, insanın kendi aklından başka bir yol göstericisinin olmadığının öne sürmekteydi. Bu nedenle din, insanı kendi aklı ile düşünüp eyleme geçmekten alıkoyduğu, insan aklının doğruları yerine kendi dogmatik doğrularını ikame edip dayattığı için kabul edilemezdi. Dindar kişi denildiğinde ise rüştünü ispat edememiş, kendi aklının dışında bir başka aklın dayatmasına boyun eğmiş kişi kastediliyordu. Rüştünü ispat etmekse, ancak kurumsallaşmış Din'in reddedilmesiyle mümkün olabilecekti.
Bahsettiğimiz bu anlayış, özelde ortaçağ Hıristiyan din anlayışına genelde ise tüm dinlere karşı geliştirilmiş bir anlayıştı. Çünkü Aydınlanma öncesi Ortaçağ Avrupası"nda din adına, düşünen insanlar tasallut altına alınmıştı. Din adına hayatın tüm alanları kuşatılmış, Avrupa din adamlarının gardiyanlığında bir hapishaneye dönüştürülmüştü. Dini kurumlar ve din adamı kisvesi altında olan insanlar oldukça güçlenmiş olmasına rağmen, din halkın vicdanında bir o kadar gerilemişti. Böylece kurumsal olarak tüm heybetiyle yaşayan din, hayatın içinde çoktan ölüme mahkûm olmuştu.
Statükocu bir kimliğe sahip olarak hayattan uzaklaşan din, bir takım ritüellere bürünerek, şaşalı kiliseler ve gösterişli ayinlerle varlık buluyordu.
Bu tarihi dönemleri yaşayan Hıristiyanlık sonunda bir ayin ve kilise dini haline geldi. Hayata hitap edecek damarları kalmamıştı. Kendi kurumları onu bozmuş ve adeta boğmuştu.
Malum olduğu üzere İslam dini için özde bir bozulma söz konusu olamaz. Ancak sorun İslam dinini anlayan/anlayamayan müslümanlar ve onların din anlayışları konusunda kendini göstermektedir. Bugün din denilince insanların aklına hoca, cami, sarık, cübbe, kandil, türbe vs. geliyor.
Neden ibadet denince sadece namaz, oruç, hac vs akla geliyor.
R.İhsan Eliaçık hocanın şu tespitlerine katılmamak mümkün değil. Neden din denilince akla hak, hukuk, adalet, zulümler, tecavüzler, yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocukları, özürlüler, giderek artan boşanmalar, dağılan aileler, zulüm, işkence, plansız şehirleşme, trafik, gecekondu, sanat, edebiyat, şiir, felsefe, muzik, sinema, tarih, tabiat, uygarlık vs.vs gelmiyor.
Sorular uzayıp gider. Ama sorularla sorunları tespit edersek, sorgulamaya başlarsak netice alabiliriz.
Bugün din ve ibadet anlayışı iyice daraltılmıştır. Camiye, kandil gecelerine ve sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen birkaç ritüele indirgenmiş bir dinin toplumda etkisini sürdürebilmesi imkânsızdır.
Dini hayatı dinamik kılmak, iyi bir insan yetiştirmek için yeni bir anlayışla hareket etmek artık bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, eleştirel bir bakış açısı içeren öze yönelik bir yeniliktir. Ancak bu yenilik cemaati olmayan yeni camiler yapmak değildir.
Ve özellikle bu yenilik, din hizmetlerinden resmi olarak sorumlu olan kurumların, müftülerin kendi lojmanlarını ve bindikleri resmi araçlarını yenilemeleri hiç değildir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.