ŞEVKET TANDOĞAN

ŞEVKET TANDOĞAN

NEREYE GİDİYORUZ?

 

 

 

 

Çağımızda hemen her alanda dünyada yaşanan gelişim ve değişimlere paralel, göz kamaştırıcı bir hızla yayılan globalleşme ve modernleşme hareketleri, müspet yönleriyle birlikte, bazı sosyal problemleri ve sıkıntıları da beraberinde getirmiştir.

            Bilim ve teknoloji sâyesinde yükselen refah seviyesi; ters orantılı olarak sosyal ve kültürel erozyona yol açmakta, toplumda ciddî sıkıntılara ve çöküntülere sebep olmaktadır.

            Daha net bir ifadeyle; Maddî refah insanları mutlu etmeye yetmemekte, tam aksine mânevî boşluktan mütevellid toplumsal çılgınlığa yol açmaktadır.

            Sonuçta rûhî bunalımların girdabına sürüklenen insanlar; şiddet, nefret, cinayet, gasp, boşanma, evden kaçma ve intihar gibi felâketlere uğramakta, modern soyguncular malı götürmekte ve top yekûn ahlâkî değerler alenen çiğnenmektedir.

            Bu konuları elbette ki, millî tarih şuuruna sahip, inançlı sosyologlar ve araştırmacılar çok daha iyi analiz edebilirler. İstatistikî verileri elinde bulunduran tecrübeli vatansever idarecilerimiz de ülkenin bu gerçeklerini hiç şüphesiz bilmektedirler. Açıkçası tehlike çanlarının çalmakta olduğunu hemen her kes görmektedir.

            “Nereye gidiyoruz” dedirten bazı sosyal meselelere kısaca temas etmek istiyorum:

            1- Artan ve gelişen maddî imkânlardan çok daha fazlasını harcama arzusu, lüks tüketim ve israf temayülü artmıştır. Nitekim etkili reklâm ve cazip ilanlarla iştahı pompalanan insanlar; gelirinden daha fazla harcamakta, ürettiğinden daha fazlasını tüketmektedir. Düzinelerce kredi kartı, cep telefonları, bilgisayarlar, son model otomobiller, en pahalı kıyafetler, konforlu dekorasyonlar, süslemeler, turlar, tatiller bütün bu masraflar acaba mâkul sınırlar içinde midir? Ayağımızı yorganımıza göre uzatıyor muyuz? Sonu ne varacak iyi düşünülmelidir.

            2- Kadınlarımızın iş hayatında ve sosyal hayatta yer almaları, kendi ayaklarının üzerinde durmaları, ekonomik özgürlüğüne sahip olmaları ve benzeri kulağa hoş gelen güzel sloganlara bir diyeceğimiz olamaz. Ancak İslâmî ölçü kaçırıldığında; evinin kadını, çocuğunun annesi, iffet timsâli Müslüman Türk kadını; iş ortamında yıpranır, örselenir ve dejenere olursa buna itirazımız vardır. Yorulan ve incinen bir hanımefendinin akşam iş çıkışı evine ne getireceği ve yuvaya ne ölçüde mutluluk katacağı tartışılır. Hatta kavgalar, boşanmalar, aldatmalar ve sevgisiz büyüyen çocuklar gündeme gelir.

            O halde çalışan bayanlarımız iyi bir kâr-zarar muhasebesi yapmalı: Giyim-kuşam, kreş, yol ve makyaj masraflarına bedenî yorgunluğu da ekleyerek aldığı gelirle mukayese etmeliler.

            Çalışmak zorunda olan kadınlarımız uygun ortamda, çok dikkatli ve iffetli biçimde kültür değerlerimizi koruyarak hareket ederlerse, ailede yıkıma yol açmazlar.

            3- İletişim araçları, medya ve sosyal medya ile insanlar birbiriyle kolayca tanışıp kaynaşabilmektedir. Fikirlerin ve kültürlerin karşılaşıp bütünleştiği bu süreçte, ahlâkî aşınma ve kültürel erozyon artmaktadır. Toplumda gizli yasak ilişkiler, sanaldan tanışmalar, aldatmalar bu yüzden çok tehlikeli oranda çoğalmıştır. Sanal âlemde yüzen gençlerimiz dedesinin mezar taşını bile okuyamamaktadır.

            Ülkede internet ağının arttığını gururla anlatan yetkililerin, bunun risk ve zararlarının da çaresine bakacağını umuyorum.

            4- Globalleşmenin getirdiği avantajlarla, ulaşım ve iletişim vasıtalarıyla insanlar birbiriyle kolayca tanışıp kaynaşabilirken, bir taraftan da kutuplaşma, kamplaşma sonucu bölünmeler görülmektedir. Etnik, dînî, mezhebî ve cemaat gibi sâiklerle kendinden olmayanları öteleme ve dışlama yaygınlaşmıştır. Kendinden olanı kim olursa olsun, kalitesine bakmadan bağrına basarken,diğerlerini ötekileştirmek yoluna gidilmektedir

            Cemaatleşmenin güzelliğini zıtlaşmak sanan ve hayırda müsabakayı mukâteleye çeviren bazı guruplar ve cemaatlerce insanlar adeta parsellenmiştir. Kendisini dünyanın merkezi ve hakkın yegâne mümessili sanan bu kişiler; diğerlerine düşman gözüyle bakabilmekte ve onları karalayıp öteleyebilmektedir. Halbuki,”Yaratılanı severiz,yaratandan ötürü” prensibine uygun biçimde diğerlerini de kucaklamak, iltifat ve itibar ederek onları da kazanmak Peygamber ahlâkıdır. Büyüklerimizin irşat prensibi de böyledir.

            Kısaca parmak bastığım bu dört sosyal meseleden başka sorunlar da elbette vardır. Hükümetin uyguladığı eğitim, kültür ve sosyal politika uygulamalarında bu sorunlar göz önünde bulundurulmalı, sivil toplum kuruluşları ve tüm ilim, kelâm ve kalem ehli her kes bu hususta elinden geleni âcilen, geç kalmadan yapmalıdır.

Bu yazı toplam 1140 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.