NEVZAT AMCA ÇOCUKLARLA

NEVZAT AMCA ÇOCUKLARLA

İNSANIN İŞİ, EŞİ, AŞI, LAFI

Milli Gençlik yazı serisi                                                              

            Değerli gençler,

            Her gün birçok insanla karşılaşıyorsunuz. Bunların temel özellikleri açısından tasnife (sınıflandırma) tabi tutarsanız karşınıza neler çıkar biliyor musunuz?

  • Yedikleri yemekle, giydikleri elbise ile ve gezip tozdukları yerleri ile tanınanlar,
  • Yüksek mevkidekilerle teması olanlar, onlarla arkadaşlığı övünç meselesi yapanlar,
  • Lafını (sözünü) büyük söyleyenler, her şeyi tozpembe gösterenler,
  • İşi ile (yaptıkları ile) kendini tanıtan insanlar olarak ayırabiliriz.

Bu adamlar sanki bu dünyaya, sadece yemek için gelmişler, güzel marka elbiseler giymek için ve bir de nereleri nasıl gezdiğini ballandıra ballandıra anlatmak için gelmişlerdir. Yanlarına iki arkadaş geldiğinde, her zaman evire çevire bu konuları anlatırlar ve bunu da sayısız tekrar etmekten hiç sıkılmazlar.

            Bunlar genellikle, “Ben Paris’teyken…” kalıbında cümleler kurarlar.

            Bir takım yüksek mevkide ki insanlarla tanışanlar veya onlarla tanıştığını iddia edenler, onların bunlara verdikleri küçük bir hediye, onlar için bir büyük iftihar vesilesi olur. Herkese o hediyeyi gösterir, “Bana bunu falanca verdi” der dururlar.

            “Falanca ahbabımdır, falanca arkadaşımdır, bir şey istesem hemen yapar, falanca ile içtiğimiz su ayrı gitmez…” gibi cümlelerle bütün işlerinde onların kendisine destek ve yardımcı olduklarını söyler dururlar.       

            Bir başka karakter, “güya bardağın dolu tarafını görmek…” adına yapılır ve onlara göre her şey iyi gitmektedir. Gözlerinde bir pembe gözlük, sağa bakarlar pembe görürüler, sola bakarlar pembe görürüler…

            Onlara bir takım işlerin iyi gitmediğini anlatamazsınız. Bunlar bazen bir medyanın köşesine oturmuşlardır ve oradan durmadan ahkâm keserler.

            Bu tipler daha çok siyasilerimiz arasında görülür. “hatasız insan olmaz” kuralını unutan bu tipler, ne yaptılarsa en güzelini yaptıklarına inanırlar. Bakarsınız, “ağızlarından bal damlar” “kalbinize koyasınız gelir.”

Bunlara hata ve kusurlu işleri hatırlatılınca, ya hiç cevap vermez geçiştirirler veya kendilerine iftira edildiğini söylerler.

            Yapıp, yapmadığı işleri anlatmaz bu adamlar. Rakip partinin genel Başkanına verir veriştirirler.  Tabii karşı partinin Genel Başkanı da bu tarafa verir veriştirir.

Bunların gözü, ya kötülük kendilerine veya en yakın sevdiklerine dokunca açılır.

İŞ YAPMAK VE O İŞİ İLE ÖLÇÜLMEK

Yukarıda saydığım kişiler hep “laf kalabalığı” arkasına saklanırlar. Sona sakladığım diğer bir karakter ise kendini işine vermiş insanlardır. Onlar kendilerinde ve işlerinde ki hata ve eksiklikleri görürler, başkalarının işi ve hatalarıyla meşgul olabilecek zaman bulamazlar.

Bunlar sorumluluk duygusu taşırlar. Bir işi güzel yapmazlarsa veya zamanında yerine getiremezlerse bunda doğacak zarardan dolayı acı çekerler.

Kendilerini tenkit eden (hatalarını söyleyen) bir kimse olursa o insana teşekkür ederler ve hatalarını tashih etmeye (düzeltmeye) çalışırlar.

Selimiye Camii yapılırken oradan annesiyle geçen bir çocuk; “A… Anne bak şu minare eğri duruyor” der.

Bu sözü o esnada orada bulunan Mimar Sinan’a ulaştırırlar. O, çocuk ve annesi çağırarak,“Oğlum hangi minare, ne tarafa doğru eğri?” diye sorar. Çocuk eğri minareyi gösterir.

Mimar Sinan gösterilen minarenin tepesine bir urgan bağlayarak işçilerine ters tarafa doğru çektirir. Çocuk, “tamam doğruldu” deyince, Mimar ona uygun bir hediye vererek uğurlar ve “Eğer ben bu çocuğun kafasındaki eğriyi doğrulmasaydım, çocuk bunu bir ömür sağa sola anlatacaktı” der.

İlk üç sırada yer alanları değerlendirirken onları sitayişle (övgü) anarlar. Ama nedense dördüncü sıradakiler bunların gözlerine pek takılmaz.

Bütün bunlar için bizim meşhur Ziya Paşamız ise; “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz…” diyerek bu karakteristiklerden sadece sonuncuya itibar edilmesi gerektiğini, diğer üç karakteristiktekileri değerlendirme dışı bırakılması gerektiği söylenmiştir.

Bu ifade de bir insanın kıymeti ve değeri ancak onun işidir, konuştuğu yaldızlı cümleler değildir, denmektedir.

Siz, siz olun sevgili gençler,

Kim olursa olsun, karşınızda ki adamı yaptığı işlerle ölçün. Atmasyon konuşmalarla, hamasi (ağlatıcı) nutuklarla, ithamkâr (tenkit edici) ifadelerle konuşan kimselere değer biçmeye kalkışmayın.

Bu yazı toplam 1933 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.