YUSUF BOSTAN
İNSAN SEVDİĞİNİ KİMSEYLE PAYLAŞMAZ
Hani dedik ya İstanbul’a hangi kapıdan girelim?... diye düşünürken kendimizi İstanbul dünya kitap fuarında buluverdik. Bu fuarı gezmek için öncelikle müthiş bir enerjiniz ve günümüzdeki medyatik olan olmayan şair yazar ve sanatçıları çok iyi tanıyor olmanız gerekir, yoksa her an bir pot kırabilirsiniz. Bu kişileri tanımasanız da yanınızda tanıyan birisinin olmasında fayda vardır. Neden mi? Birbirinden çok değerli günümüzün şair ve yazarları görüp, onlarla el sıkışıp, onların bakış açısından bu dünyayı seyredip ruh hallerini okumak, ayrı bir bakış, ayrı bir güzelliktir. Zira Kainata rahmet diye gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin bir hadis i şerifinde “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” sözündeki zenginliği buralarda rahatlıkla görebilirsiniz.
Aynı zamanda bu fuarlarda binlerce kitabı bir arada görüp, eski yeni binlerce kitabı inceler çok ucuz fiyatlarla evinize koca bir kütüphane yapabilirsiniz. Yeri gelmişken, Çin’li filozof Konfüçyüs’ün çok güzel bir sözüne yer vereyim. Bizim sözlerin yanında gölge kalır ama yinede güzel bir söz “Allahım bana bahçesi çiçek, rafları kitap dolu bir ev ver, başka bir şey istemem.” der ama başka şeyleride istemekte fayda var derim. Yüce Mevla’dan iste isteyebildiğin kadar. Yeter ki istemesini bilelim.
Fuar alanını gezerken, TRT1 de daha önce yayınlanan “Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam” filmindeki kötü kadı rolünü canlandıran Mehmet ATAY beyefendiyi karşımızda görüverdik. Öncelikle söyleyeyim çok beyefendi ve nazik bir insan. Kendisinin halini hatırını sorduk, çok memnun oldu. “Nasıl filmi beğeniyormusunuz”? diye sorunca tam yeridir yakalamışken bir iki laf sıkıştıralım da en azından kadı’dan hırsımızı alırız diye düşündük. “Kadı bey filmde sizi seyrediyoruz ama İslam’ı kötü tanıtıyorsunuz diye de hakkınızda hiç iyi şeyler düşünmüyoruz” dediğimizde verdiği cevap çok ilginçtir. “İnanın ekmek parası için yapıyorum. Gerçek hayatta öyle bir insan değilim” dediğinde sanatçılara olan bakışımız değişti. Çok keyifli anlar yaşadık. Hele ki sözleriyle hareketleriyle tam bir İstanbul beyefendisi olan Senai DEMİRCİ’yle hasbıhal etmek ayrı muhabbetti.
Maltepe sahilinde gezerken “Öyle bir geçer zaman ki film setinin bir bölümünü canlı seyredip ertesi hafta televizyon da ben bu sahneyi daha önce seyrettim diyebilirsiniz. Heybeliada da vapura binmek için giderken Muhteşem Yüzyıl filminin deki Malkoçoğlunun kız kaçırma sahnesinin önünüzde cereyan ettiğini canlı olarak görebilirsiniz. Küçük kıyametler filmindeki her bölümde değişik renge boyanıp karelerde gidip gelen o meşhur koyunu, yol kenarında otlarken ve film setinde sırasının gelmesini beklerken görebilirsiniz. Ustura Kemal film setinin tam ortasına girip yunan askerlerinin sizlere selam verdiğini görebilirsiniz. Veya Mustafa Karataş Hoca Efendinin Bostancı vapur iskelesinde bizle beraber görev yapan muhasebeci arkadaşımıza siz Kınalıada Muhtar’ımısınız? dediğine şahit olabilirsiniz. Haliç köprüsünün üstünde yürürken yanınızdan geçen ünlü bir kişiye ben bu sanatçıyı tanıyorum hiç televizyonda gördüğüm gibi değilmiş diyebiliyorsunuz.
Neyse konuyu yavaş yavaş toparlayalım. Akşam eve dönerken İstanbulun ana caddelerinin yol kenarlarında asılı olan bilbordlar vardır. İstanbuldaki tüm kültür şenlikleri buralardan halka duyurulur. Tüm programları buralardan takip edebilirsiniz. Bu afişlerin bir tanesinde çok degerli bir isim gözümüze çarptı. Bu yolun büyük üstadlarından, Hikmet, Marifet, Muhabbet, Zahiri, Batını, Tasavvuf ve daha sayamayacağım bir çok ilmin incelik noktalarını en ince ayrıntılarına vakıf olan Ömer Tuğrul İNANÇER Hoca Efendi Hazretlerinin ismini görünce, kendisini görüp hayır duasını alıp sohbetini dinlemek maksadıyla Yunus Emre Kültür Merkezinin yolunu tuttuk.
Bu büyük üstadın sohbetlerini dinlediğiniz zaman tam bir hak aşığı olma yolunda ilerlediğinizi, aynı zamanda Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizi ne kadar çok sevdiğinizi fark edeceksiniz. Bu muhabbetli dinimize daha çok bağlanıp bende bu işlerin ucundan tutayım diye de içinizden geçireceksiniz. Hoca Efendi Hazretleri tam bir Mevla’na Celalettin Rumi Hazretlerinin aşığıdır. Bu ilmin ve feyzin kaynağıda Mesneviden geldiğini her sohbetinde göreceksiniz.
Şah-ı Nakşibendi Hazretlerinin o mübarek sözünü yeri gelmişken söylemek isterim “Yolumuz sohbet yoludur” der mübarek, hatta “İki davar sağımında bile sohbet ediniz” der o Yüce Sultan. Yunus Emre Kültür Merkezinde Ömer Tuğrul Hoca Efendinin sohbetlerini dinledikten sonra, kendisinden dua ve feyz alabilmek maksadıyla lobide yanına varıp elini öptürmese de elini sıkmak şerefine nail olduk ve bulunduğu mecliste de bulunup en azından aynı havayı kokladık. Malum bu yolda hizmet eden insanların kokladığı havada bile ayrı bir rahmet vardır.
Sohbet sonrası kendisiyle fotoğraf çektirmek istediğimizi söyledik. Hoca Efendi bizlere kırmayıp yalnız tebessüm ederek ince ve nüktedan bir cevapla;
-Çekin yalnız bir şartla,
-Hocam nedir şartınız,
-Arkadaşlar benimle çektirdiğiniz fotoğrafı kimseyle özellikle de internette paylaşmayacaksınız, dedi.
-Hocam neden kimseyle paylaşmayalım, diye sorunca.
-Evladım; İnsan sevdiğini kimseyle paylaşmaz da ondan. Diyerek fotoğraf çekinmemize izin verdi. O gün bugündür kimseyle paylaşmadan, saklarım o fotoğrafı. Acizene tavsiyem; gerçi bizler tavsiye verecek makamda değiliz ama yinede kendinize ait özel şeyleri sakın kimseyle paylaşmayın, Hak âşık’ı olan insanın sırrıdır sevdiğini kimseyle paylaşmamak. Bu yüzdendir ki;
Sevgi baht olmuş ezelden bize, Siz de bir türlü biz de bir türlü,
diyerek, gayret bizden, yardım Yüceler Yücesinden. El Fatiha…