NEVZAT LALELİ
İKİ CİHAN SAADETİ İSTİYORUZ
16.Nisan da 5 yaşına giren HAY-DER Hayırda Yarışanlar Derneğimiz, benim 45 senelik teşkilatlanma çalışmalarıma rağmen tamamen merkezi bir çalışma yapmakta ve şube açılmasına istek duymamaktayız. MGV – AGD’nin bütün şubelerini benim şubelerim olarak kabul etmekteyim. ÖĞ-DER, Şuurlu öğretmenler derneği, TEK-DER Teknik Elemanlar derneği gibi MİLKO kuruluşları ile Saadet Partisinin bütün şubeleri benim birer şubem olarak kabul etmekteyim.
İkinci önemli husus 45 senedir yapılan siyasi çalışmalarımda halka anlatılmadık husus kalmadı, iktidar ortağı olunca da tek başına iktidar olanların bile yapamadıkları icraatlar yapıldı. Mesela, Kıbrıs Barış harekâtı, denk bütçe, D – 82in kurulması, Ağır sanayi hamlesi ile motor, traktör ve uçak sanayisinin kurulması, işçi, memur ve dar gelirlilere %300’e varan zamların verilmesi gibi… Ancak bütün bu efsanevi çalışmalar vatandaşın gönlünden ve kafasında silindi, yapılan yoğun medya propagandası ile milli görüş hükümetleri düşürüldü.
Bu da göstermektedir ki “milletin elinde sağlam bir ölçü bulunmamakta, sararan bir yaprak gibi rüzgâr nereden eserse o tarafa yönelmektedir. O zaman yapacağımız çalışmalar, mutlaka vatandaşa sağlam ölçü verilmesini sağlamalı ve onun rüzgârla yön değiştirmesi önlenmelidir” diye düşündüğümüz için o çalışmalara ağırlık verilmektedir.
Bu esasları makalelerimizde görmeniz mümkündür. Sohbet ve konferanslarımızda görmeniz mümkündür. Hazırladığımız kitaplarda görmeniz mümkündür.
İkinci kitabım “Dünya ahret SAADETİ” adını taşımakta ve 11 konuya uygun makalemin yer almasından oluşmaktadır. Kitabın birinci baskısı bitmiş, şimdi ikinci baskısı dağıtılmaktadır.
DÜNYA VE AHİRET SAADETİ
Üç âmâ (kör) nın önüne bir fil getirmişler. “Bu nasıl bir hayvandır” diye sormuşlar. Âmâlardan birisi filin bacağından tutmuş, “Bu hayvan, sûtun gibi bir şeydir” demiş. Diğeri hortumunu tutmuş, “Bu hayvan hortum gibi bir şey” demiş. Bir diğeri de kulaklarını ellemiş, “Bu hayvan yorgan gibi bir şeydir” demiş. Bu gün İslam’ı anlatan insanlar, yaşanan veya yaşaması gereken İslam’ı değişik değişik anlatmaktadırlar.
Hiç kimse de İslam’ı kendi nefsinde yaşayan bir Peygamberimizin ve onu örnek alarak yaşayan Sahabeyi kiram’ın hayatını öğreneyim, ben de onlar gibi yaşayayım. O zaman İslam’ı yaşamış olurum, diye düşünmemektedir. 100 seneden fazladır, hocalarımız, vaizlerimiz, anlı şanlı Akademisyenlerimiz hep bir ferdi ele almakta, bu insanın “iyi Müslüman olabilmesi” için yapılacakları anlatmaktadırlar.
Bir an için kabul edelim ki bunlar gerçekten iyi Müslüman’ı yetiştirdiler. Şimdi ortada yüzlerce binlerce iyi Müslüman var. Peki, bu insanlar nasıl bir toplumu oluşturacaklar? İslam’ın topluma karşı koyduğu ölçüler nelerdir? Abdest bozmaya (helâya) girerken ve çıkarken ölçü koyan İslam, yoksa Müslümanların toplum olarak yaşamaları için gereken ölüyü koymamış mıdır? Bu İslam için bir eksiklik olmaz mı? İslam’ı eksik anlatanlar, “Nimetimi ikmal ettim, dininizi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim” diyen Kur’an-ı Kerim karşısında ne diyeceklerdir?
İSTİKAMETTE OLMAK NE DEMEKTİR
Her gün beş vakit namazda en az 40 kere Fatihayı okuyoruz ve “Bizi doğru yola ilet” diye dua ediyoruz. Nedir bu doğru yol? Bu doğru yol sadece iman etmiş olmak olmasa gerek. Eğer iman etmiş olmak kendi başına doğru yola girmek olsaydı, niçin her gün en az 40 kere bu duayı yapalım? O halde doğru yol, diğer bir ifade ile “İstikamet nedir? Nasıl İstikamete girilir ve istikametten nasıl ayrılınır?
Cihatsız İslam olur mu? O halde niçin bizlere cihatsız İslam anlatılır. Peygamberimize aynı zamanda “Kılıçlı Peygamber” denmesinin hikmeti nedir?
Ben Müslüman’ım. Namazı nasıl kılacağım ilmalini bulabiliyorum da “ben cihat farzını yerine getirmek istiyorum. Bunun ilmühali nerededir? Namazın edasının farzı 12 dir. Bunlardan birisi eksik olursa namaz olmaz. Peki, Cihat farzının edasının farzları nedir ve kaç tanedir?
“…Küçük cihattan büyük cihad’a dönüyoruz” buyuran Peygamberimiz, bu Hadis-i Şerifiyle bize siz küçük cihada bakmayın. Nefsinizle uğraşın ve büyük cihat yapın” mı, demek istemiştir. O halde kendisi ve ashabı niçin küçük cihadı da yapmışlardır?
Birinci cihan harbine girdiğimiz günlerde Padişah ve Halife Abdühamid’in “savaşı mukaddes” ilanını ta Avustralya’da duyan iki Müslüman nasıl davranmışlardır? İstanbul nere, Avustralya nere mi demişler, yoksa o emri bütün bedenlerinde hissederek gereğini mi yerine getirmeye çalmışlardır.
“Ben cihat ediyorum” diyen Mücahitler, niçin sizlerin bulunduğu il ve ilçelerde teşkilatlarımız da para bulunmuyor? Yoksa siz. “Cihat edin” ayetinin hemen arkasından gelen, “Bi emvaliküm… - mallarınızla” cihat etmenin ne manaya geldiğini bilmiyor musunuz? Rahmetlik Hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın, “İman varsa, imkân da vardır” sözü size bir şey hatırlatmıyor mu?
Bu ve buna benzer konuların işlendiği, Müslüman’ı sorumluluktan kurtarmaya çalışan “Dünya ve ahiret SAADETİ” kitabımız, bütün teşkilat mensuplarımız tarafından mutlaka okunmalıdır. 50’lik paketler halinde hazırlanmış bu kitaplarımızı [email protected] adresinden istenebilir.