Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Dinlemeye Takıldın, Haberin Olsun!

“Pantolonunun diz yeri, nice zamandır ütü tutmuyor. Bize de takılmıyorsun, çoktandır. Öyle belden aşağı şakalara da gelmiyorsun.

‘Günaydın!’ derdin eskiden. Şimdi hava kapalıysa, günaydın’ı da kestin(!) Derinlere dalıyor, Varoşlardan Gelen Ses’e kulak kesiliyorsun, dakikalardır. Sen de mırıldanıyorsun, besbelli.

Bizim buralarda adet değildir, devam etmez bu böyle! Hem sonra, akşam akşam iki tek atmalarımız da tarih oldu. Yosmaların belini sıkı sıkı kavrardın, eskiden. Şimdi adlarını bile anmıyorsun.

Dünyan kararmış, beynin körelmiş, kalbini kasvet kaplamış, dilin lal olmuş! Bak etrafına, ne dilberler çevrende fink atarken, kör oldun sanki!

Bak, benden sır çıkmaz! Kim zehirledi seni, beynini yıkayan kim? Hangi illegal…!

Özgürlük Savaşı’nı çember sakallılara, bürüklülere karşı vermedik mi?”

“Yedi Düvel’e zannediyordum, pek şanlı mücadelemizi. ‘Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela’ya!”

“Orası öyle de, her kavganın bir rajonu var. Kimi mevzide, kimi cephe gerisinde.  Gününü(!) bekleyen yaverlerimiz olmasa…!

Sırası gelince karınca sürüsü gibi geçecek üzerlerinden, adamlarımız. Sen de safını belirle artık, yönünü tayin et!”

“Halkıma ters düşemem, sırt çeviremem beni ben yapan Mesaj’a! Sen de dön bu yoldan, hayırla anılsın adın, ‘ebter’lerden yazılmayasın!”

“Konsepte zıt bu dediğin! Yeni Dünya Düzeni’nde güçlüler ezecek, zayıflar sürünecek! Aklın varsa…!”

“Akıl tek başına yeterli olsaydı, yüz yirmi dört bin Hidayet Rehberi, Yaradan’dan dört Mektup, yüzlerce sahife… aydınlatmazdı yolunu alemin!”

“Çok oldun ama, karışmam yoksa!”

……………….

“Demiştim sana, bu ay atarlar seni. Komazlar seni buralarda. Sığdırmazlar, çağdaş jenerasyonun yanına.

Canımız çok yandı sizden. Yolumuza taş koydunuz. Birinizi tepemize çıkardık, Lefkoşe’ye dayandı. Fırça üstüne fırça yedik, baronlardan. ‘Asttan üst’e kontrolsüz geçiş mi var?’ diye.

Emekli oldu da, itibarımız kurtuldu. Sonra göçtü, toprak oldu, sessizce. Hatırlayan pek çıkmaz şimdi, yenilere hikaye gibi gelir.

Üretim fazlası, fason, eğitim zayiatı, fabrika hatasıydı… senin gibi. İç işleri bırakmış, işgale uğrayan yerlerin derdine düşmüştü.”

“Asakir-i Mansure-i Muhammedi değil mi diğer adı? Biricik vazifesi serhat kapısı, kurulmuştur anlı şanlı yapısı!”

“Sınırlar sağlam, zarar gören yok!”

“Nasıl olur! Bir milyon Azeri ne yer, ne içer, Karabağ’ın bağrında. Medeniyet Ülkesi Bağdat, kan revan oldu yadında.”

“Azeri dediğin bir garip uşak! Kremlin çok uğraşmış, seküler bir Kafkasya için. Yola gelmiş Ermeni. Lakin Azeri…

Direnir mi insan, ‘Benim toprağım!’ diye!

Çek, teslim bayrağını, Varşova Paktı diye! Bak Çek’e, nasıl da uyum sağladı abd’ye… Bağdat’a gelince… Aile planlaması iyidir, her zaman için.”

………….

“Üstüne vazife olmayan işlere bulaştı, diğeri. Hayali, sevgiye susayan topraklara barışı getirmekmiş.”

 ‘Kanı durduracağım!’ dedi, geçti sınırı izinsiz.

“Tepedekine de mi izin?”

“Ne demek, başıboş muyuz biz? Sana öğretmediler galiba, ‘Önceden haber ver, attığın her adımı!’ Öğrenmediğin, kapının önüne konulduğundan belli(!)”

“Ne oldu sonra!”

“Çok sürmedi, helikopterinin benzini bitti Ankara’da(!)

‘Anadolu’ hayranı Malatyalı pek üzüldü. Kış bahara kavuşunca vardı yanına. Ayırır mıyız sevenleri(!)

…..

“Bakma manalı manalı, düşmansız olmaz. Düşman yoksa üret, peydahla bir yerden! Meşgul etmeli kitleleri, sun’i sorunlar olmalı hep.

Yüzümüze bakan olmaz, sonra. Yığınlar arkamıza düşmez.”

“Sendin demek, pat pat çat çat, oyalayan milleti. Çıkaran, kan gölüne çeviren illeti.”

“Bendim tabi. Bir de baktım ki, ’Tanıdığım iyi çocuk(!)’la beni deşifre etmiş, kırmızı yakalı. Ne haddine, senin.  Bensem koruyan vatanı, yaparım istediğimi.

Barındırmam, adımı adi suçlular listesine yazanı. Hatırı sayılır adamlarım var, içerde.

Yerden Bitme’ye verdim talimatı. Ucuz atlattık zayiatı. O zamanlar suyun başındaydı. Ödlek mödlekti ama, iyi iş çıkardı gödelek .

‘Kamu hizmetlerinden azad et!’

‘Ettim!’

Görünmüyor yıllardır, kırmızı yakalı.

Ama biliyor musun? Sizinkiler de vefasız çıktı, hani. Adamlarını manşete çektiler. ‘Mağdur, mazlum…’ dediler. Gazetede bir ‘köşe’ vermediler.

 Zehir gibi adam, uçtu gitti elinizden.

Sorun biraz da sizde. Tutarlı değilsiniz. Bizi de bozan sizsiniz, bu halinizle.”

“Yaşını başını almışsın, barışık yaşamayı denemedin mi, şalvarlıyla, eşarplıyla.”

“Denemek mi? Çok zoruma gidiyor. Kutlu Doğum diye doldur kurumları, ver coşkuyu. İnlet, tale’al bedru’yu!

Oturdum bir akşam. ‘Tabiat’ ne verdiyse yazdım, durdum. Oh be, rahatladım. Sabah oldu, yüzüme bakıyor herkes. Lanet ediyor her nefes. Yetişiyor imdada Efes(!)

Vazifem ölünce biter, anlaşıldı mı! Kırk dört can, üç canan can verirken bekleyen, sonra ‘ Sussunlar!’ diye apar topar enseleyen!

 ‘Düşşünler birbirine!’ diye anını gözleyen. Sonra sekiz sütuna manşet: ‘Bunlar da amma cahil!’ Kavgam sürer, teslim olana dek, ebediyyen.

Ovadaki dağdaki, buluşur yayladaki. Seküler bir plandır, yüzyıl evvel Basel’deki!”

…………………

“İşiten ve Gözeten, dinledi seni.  Sağırlaşmış kulağın, ‘din’lenmedin ne var ki!”

 

Bu yazı toplam 2482 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum