Dr.Tuncay ACEHAN
bir damla elma suyu
bir damla elma suyu
zedef in memet, taşpınar köyünde yaşadı çocukluğu fakirlik içinde geçti babası, üç oğlan çocuğunu bırakıp, genç yaşta ahirete göçmüştü annesi zedef (sedef) hanım, dindar, bilge ve derviş bir kadındı; sabrı, tevekkülü ve yardımseverliğiyle çevre köylerde ün salmıştı memetin bir dayısı balkanlarda; diğer dayısı çanakkalede şehit düşmüştü çanakkalede şehit kalan omar dayısının iki küçük kızına bakmak da memetin fakir ailesinin üstüne kalmıştı savaş, yoksulluk, hastalık ve cehalet anadolu insanının belini kırmıştı
memet, bu zorlu hayat şartlarında hem ailesini geçindirdi, hem de annesinden ve hocalarından sıkı bir din eğitimi aldı ibadetinde çok dikkatliydi; islamın ahlak kaidelerine riayetkardı inandığını yaşayan bir adamdı; ama onun din öğretisinden anladığı ve sürekli anlattığı asıl mesele: kul hakkı yememek ve kul hakkı çiğnememek idi.
zedefin memet , ömrü boyunca alın teri ve emeğinin karşılığı dışında bir kazancı evine getirmedi hayvanlarını başkasının tarlasına hiç sürmedi; komşu tarlanın sınırını hiç sökmedi borcunun üstüne yatmadı; hiç şans oyunu oynamadı pazara hileli yağ ve yoğurt götürmedi; evine haram lokma getirmedi. kimsenin namusuna yan bakmadı; kimseye hakkını yedirmedi açıkta haram işleyenlere buğz etti; onların meclisine girmedi ve her toplulukta hakkı tebliğ etti.
sedefin mehmet, benim sevgili dedemdir. allah rahmet etsin; on sekiz sene önce öldü; ama anlattıkları hala kulağımdadır,taptaze
dedem, her ziyaretimizde, dini hikayeler ve peygamber kıssaları anlatırdı hiç unutmadığım bir hikayesi vardı ki ben de en çok onu severdim ve her dinleyişimde sanki ilk defa dinlercesine heyecanlanırdım sanki,, dedemin kişiliği , bu hikayenin kahramanı ile bire bir benzerlik gösterirdi dedem kadar güzel anlatamam ama, bir de benden dinler misiniz, şu müthiş hikayeyi :
genç bir adam,uzun bir yolculuktadır ; aç, susuz ve yorgundur... temiz bir dere kenarında dinlenip, su içip, abdest alacak ve namaz kılacaktır ellerini suya uzattığında derenin içinde ve tam da önünde salına salına geçmekte olan bir elma görür
delikanlı , çok acıkmışlığın verdiği ani bir dürtüyle elmayı alır ve ısırır delikanlı , o anda kendisine ait olmayan bir şeyin ağzına akmakta olduğunu fark eder, elmayı ağzından çeker, defalarca tükürür, tükürür . bir veya birkaç damla elma suyunu yuttuğundan şüphe duymaktadır .. peygamberimizin: vücuduna bir lokma haram giren kişinin kırk gün dua ve ibadeti kabul olunmaz. sözünü hatırlar
...bırakır abdest almayı ve elinde tek ısırıklı bir elma, dere boyunca yürür nihayet dere, büyük bir bahçenin içinden geçmektedir ısırdığı elmanın bir çok benzeri, dallardan dere suyu üzerine sarkmış vaziyettedir yaşlı bir adam bahçede ağaç diplerini çapa yapmaktadır genç adam, helallik dileme şansını kendisine lütfeden allah a şükürler ederek, yaşlı adama yaklaşır bahçenin sahibi yaşlı adam, delikanlının bütün yalvarmalarına rağmen, hakkını helal etmeye yanaşmaz
inatçı ihtiyar, birkaç damla elma suyu karşılığında iki şart koşmaktadır: birincisi, genç adamın bahçede bir yıl bahçıvanlık ve hizmetkarlık yapmasıdır o güne kadar üzerine hiçbir kul hakkı geçmemiş olan delikanlının en büyük korkusu, mahşer günü rabbinin huzuruna böyle bir vebal ile çıkmaktır ihtiyarın birinci şartını çaresiz kabul eder ve hemen oracıkta çalışmaya başlar.
çalışma süresinin bitiminde, bahçe sahibi ikinci şartını söyler genç adam, kızıyla evlenecektir; ama kız,, hem kör, hem sağır hem de dilsizdir bu şart, genci şoka sokar böyle bir kadınla, bütün hayatını prangalamak çok zor bir iştir; ama ebedi hayata dair iç denetimi, genç adamı bu şartı da kabul etmeye ikna eder.
nikah gecesi, genç adam gelinin yüzünü açtığında, ne görsün? ..! gören , duyan , konuşan, dünyalar güzeli bir genç kız ! hemen yaşlı adamın yanına koşar bilge ihtiyar, gencin panik ve şaşkınlık içinde geri döneceğini bilmektedir ve cevabı hazırdır : oğlum, ben yalan söylemedim... kızım harama karşı kördür; hiç harama bakmadı kızım harama karşı sağırdır;hiç haram söz işitmedi kızım harama karşı dilsizdir; hiç kötü söz ağzından çıkmadı haramlardan titizlikle koruyarak yetiştirdiğim kızım, senin gibi helal süt emmiş ve kul hakkına riayet eden bir insana layıktır var hayrını gör.
bu bir hikaye değil; efsane hiç değil gerçekte yaşanmış bir olaydır bu tertemiz evlilikten, imam-ı azam ebu hanife (sabit oğlu numan) gibi bugün hala içtihatları geçerli olan dünya çapında büyük bir alim doğar
elma suyu hikayesinin kahramanı, ebu hanifenin babası s a b i tin, kul hakkını gözeten ve helal-haram hassasiyetini önceleyen bu büyük sınavını siz düşünedurun ben, o arada, günümüz gerçekliğine dikkat çekmek istiyorum: yaşadığımız toplumun neredeyse tamamı büyük ve küçük haramilerden oluşuyor hırsızlık, torpil, rüşvet, soygun, kumar, sahtecilik, kapkaç, gasp,zimmet, batık bankacılık, hayali ihracat ,internet dolandırıcılığı,şirket boşaltma, hortumculuk toplumu içten içe kemiriyor kimi kamunun bir toplu iğnesini; kimi de koskoca bankalarını çalıyor tüyü bitmemiş yetimin hakkı, helal lokma, kul hakkı hak getire; hani nerde?
inanç sistemimiz, kul hakkını baş köşeye koymuştur büyük hesap gününde, allah, kul hakkını af dışında tutmuştur : mazlum kuzunun hakkı, boynuzlu koçtan alınacaktır.
helal lokma yemek, başkasının malına mülküne , ırzına , şahsiyetine tecavüzden sakınmak, dini öğretinin en önemli ilkesidir başka hiçbir tez ortaya koymamış olsaydı bile, sadece, dinin bu ahlaki prensibi insanlığa en büyük hizmeti yapmaya yeterdi.
bütün hak ihlallerinin ilacı, helal lokma zihniyetidir hesap günü bilincidir... yirmi birinci yüzyıl toplumlarının en büyük ihtiyacı budur : bir damla elma suyunun hesabını, ölmeden önce vicdanında sorgulayacak bir iman kuvveti ! 25,4,2007