AYASOFYA AÇILIYOR…!

 

 

 

 

Umudumuz ve duamız odur ki; Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan beyefendinin Ayasofya Camisinin İstanbul’un Fethinin yıl dönümü olan 29 Mayıs 2013 de cami olarak açılacağını tüm dünyaya açıklamalarıdır. Bütün İslam âlemine hayırlı olması dileğimizdir. Diyerek aylar önce Sayın Başbakanımıza www.cubukhaber.comden sesimizi duyurmaya, ülkem ve Çubuk’lu hemşerilerim namına çalıştık.

Bizler ve bizim gibi düşünen birçok aklıselim insanlar, 3 MAYIS 2013 tarihinde İstanbul’un o muhteşem bir o kadar da maneviyat yüklü camilerinde Ayasofya’nın açılması için milyonlarca imza toplama kampanyası başlatıldı. İmza toplama işlemleri gönüllü kimseler tarafından hızlı bir şekilde İstanbul ve çevre bölgelerinde devam etmektedir. İstanbul’un Lale, Erguvan, Arap Yasmin kokan şu güzelim mevsim döneminde nereye gidersek gidelim, gittiğimiz her yerde Ayasofya’nın bir an önce ibadete açılması için Dualar, Mevlüdi şerifler okunmaktadır. Buradan özellikle İç Anadolu bölgesi, Sivil Toplum Kuruluşlarına, Diyanet İşleri Başkanlığına, Yerel Kuruluşlara, Özel Firmalara, Yazdığı yazıların kalemindeki zekâtını vermek isteyen Yazarlara, isimlerini saymakla bitiremeyeceğim devlet büyüklerimize seslenmek istiyorum.

Haydi buyurun;

 Büyük ecdadımızın torunları olmakla yeryüzünde övündüğümüz, Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin vasiyetinde geçen beddualarının üzerimizden kalkması, ülkemizde yakaladığımız şu olumlu bayram ve rahmet havasını devam ettirmek için herkes bir şekilde Ayasofya’nın açılmasına destek verelim.  

İstanbul’dan İç Anadolu bölgesine ve diğer bölgelere baktığımızda sadece uzaktan seyretmekle kalmaktadırlar. Sanki Ayasofya açılsın biz arkadan Cuma Namazına yetişiriz der gibi. Peki ne yapalım? diye soran olursa da, cevabımız Lütfen Ayasofya’nın açılması için hiç olmazsa imza kampanyalarında sizinde bir imzanız olsun. Namazlarımızdan sonra küçük bir dua ekleyelim Mevla’ya yakarışımızda. Bir yıl öncesine kadar çoğu kimse bu konularda yorum dahi yapamazken hamdolsun bugün büyük bir çoğunluk geçmiş değerlerimize sahip çıktıklarını görebilmekteyiz. Bu olaylarda ruhaniyetlerimize ayrı birer gurur, ayrı bir sevinç ve muhabbet vermektedir.

Hatırlayalım;

Hazreti İbrahim Aleyhisselamın ateşe atıldığında karıncanın olaya gösterdiği tepkiyi hatırlayalım. Nasıl mı?. Hazreti İbrahim Aleyhisselam ateşe atılınca karıncaya haber ulaşır. İbrahim Peygamberi ateşe attılar diye. Bunu duyan Karınca yerinde duramaz kalkar ağzını suyla doldurur hemen yola koyulur. Yolda giderken karıncaya arkadaşları sorar. “Nereye gidiyorsun hayırdır?” Diye. Bizim karınca da heybetli bir şekilde derki “İbrahim Peygamberi, Nemrut ateşe atmış o ateşi söndürmeye gidiyorum” der Arkadaşı tekrar sorar. ”Bu halinle mi?” Bizim karınca yüksek bir sesle cevap verir “Evet bu halimle gidiyorum ateşi söndürmeye. Beni görenler demesin ki…! bu karınca Nemrutun tarafında” Evet bizlerde karıncanın misali ne diyelim. Bizimde yerimiz yarın Hak huzurunda Resulü Zişan Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) tarafında olsun inşallah.

 

AYASOFYA NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ ?

            Başka bir kapıdan daha bakalım Ayasofya’ya “Başa bak! Eğer sonunu görmek istersen" diyor Hazreti Mevlana. Bu yüzdendir ki tekrar başa dönelim. Taki kutsal mabedimiz Ayasofya açılana kadar. Konuyu (Ayasofya’yı) sıcak tutalım ki açılmasına şahitlik edelim, oda bizlere mahşerde şahitlik etsin.  Ayasofya’yla ilgili çoğu kimsenin halen bilmediği konuları kalemimizin yazdığı sürece de devam edelim inşallah. Hadi Bismillah…!

Allah şefaatlerine nail eylesin. İstanbul’u yani Kostantineyi İkinci kuşatan Hazreti Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleridir. Günümüzde kitaplarda kasten yazılmayan bölümlerdir aşağıda anlatacaklarımız dikkatli okumakta fayda vardır. Hazreti Muaviye’den sonra İstanbul’u fethetmek için büyük bir orduyla İstanbul kalesinin önüne gelen  Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri ve yanındaki  İslam Ordusu altı ay boyunca  İstanbul'u kuşatırlar.

 Lakin kış bastırır ve  İslam Ordusu bitkin düşer. Kaleyi almak imkansızlaşınca, aralarında istişare edip “En iyisi biz buralardan eli boş dönmeyelim” diyerek İmparator Heraklius‘a belli bir haraç vermesi ve üç gün boyunca Ayasofya‘yı gezip namaz kılma izni karşılığında kuşatmayı kaldıracaklarını teklif ederler. Kral teklifi büyük bir sevinçle karşılar ve “Savaşmaktan daha iyidir gelsinler, gezsinler, görsünler ve yeter ki gitsinler” deyip derhal tekliflerini kabul eder. Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri bin seçkin Müslüman askeri ile içeriye girer. Ayasofya'da, Hazreti Süleyman Aleyhisselamın makamının bulunduğu yerde iki rekat hacet namazı kılar. Ve derki;

"Yarabbi, bu beldeyi, bu namazı kıldığımız yeri  İslam'a hayırlı uğurlu ve  İslam ibadetgahı eyle"diyerek hayır dua da bulunur.

İşte günümüzde ki kitaplarda yazılanlar Eyüp Sultan Hazretlerinin savaşarak surlara yanaştığını ve ok saplanmasıyla yaralanıp şehit düştüğüdür. Hakikatte ise; Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri bin seçkin  İslam askeriyle içeri girip Ayasofya'da iki rekat namaz kılması ve 3 gün boyunca Ayasofya’yı ve  İstanbul’u her yönüyle inceleyip not alıp bu bilgileri İstanbul’un gerçek Fatihinin eline aktarmasıydı. Allah’ın Evliya kullarına gelecek açıktır. Onlar olacak olanları görürler ve hikmetlerini bilirler.  İstanbul\'u alamayacaklarını bildikleri halde neden onca yolu kat ettiler ve savaşmaya geldiler? Tabii ki Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine hazırlık için.

Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri Kuran da geçen Ayetleri ve Peygamber Efendimizin Hadisi Şeriflerini ebcet hesabı denilen bir hesapla çözmüş akabinde daha önceden bu çalışmayı yapmıştır. Fatih\'in İstanbul\'u 1453 senesinde alacağını biliyordu. Büyük ecdadımız Fatih Sultan Mehmet Han'a (cennetmekan) savaş için gerekli olan bütün bilgiler buradan gelmiştir. O sadece İstanbul’un hangi araç gereçle alınacağının projelerini yapmıştır. Yoksa İstanbul hakkında her şeyi zaten biliyordu koca Sultan.

Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri üçüncü günün sonunda tam kaleden çıkmak üzereyken Papaz’lar durumu anlar ve “Bre bunlar buraya casusluk etmeye gelmişler. Bunları koman dışarı” diyerek kale muhafızlarını kışkırtarak Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri ve İslam askerlerinin üzerlerine saldırtırlar ve kalenin içinde müthiş bir savaş başlar. Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri ve bin kadar Müslüman askerine karşı binlerce Bizans askeri, üç saat süren bu savaşta binlerce Bizans askerini kılıçtan geçirirler, müthiş bir cenk olur. Dışarıda olan Müslümanların, içeride ki olaydan haberleri olmadığı için yardıma gelemezler.

İçeride ise kan gövdeyi götürür, tam kale kapısını kırıp, dışarıya çıkacakken atılan bir taş Ebu Eyyüb El Ensari Hazretleri isabet eder ve onun orada şehit olmasına vesile olur. O taşın sebebiyeti ile Kale kapısının önünde şehit düşer. Sonraları o kapıya Ensari kapısı denmiştir. O girdiği kapıya yakın bir yere de defnedilmiştir.  İslam Askeri granit bir taşın üzerine o tarihi geçirirler. Akşemseddin Hazretleri orayı keşfettiğinde o granit levhayı da bulmuştur. İçeride müthiş bir savaş olur ve onlar orada şehit düşerler. Allah şefaatine nail eylesin. İslam bol 11 kere kuşatılmıştır. Onbirinci’sinde Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri 77 Evliya ile kuşatmıştır İstanbul’u

Bunların içinde; Hızır Aleyhisselam, Silsile-i Nakşibendiyenin altın halkasından Sırrı Azam sahibi, Ubeydullah Ahrar Hazretleri, Molla Fenari Hazretleri, Emir Buhari Hazretleri, Molla Gürani Hazretleri, Akşemseddin Hazretleri,  Şeyh Zindani Hazretleri, Horoz Dede Hazretleri, Oduncu Baba Hazretleri … gibi büyük Evliyalar Hacı Bektaşi Veli'nin müritleri ve Nakşibendi Şeyhlerinden kurulu 300 kişilik evliya ordusuyla birlikte oradadır.

İstanbul'un fethinde 77 kapıya 77 büyük evliya dayanmıştır. Hangi kapıdan hangi evliya girdiyse, o kapıya o evliyanın ismi verilmiştir. Oduncu babanın girdiği kapının adı “Odun Kapısı’dır“, Horoz Dede'nin açtığı kapının ismi "Horoz Kapısı" Şeyh Zindani Hazretlerinin açtığı kapının adı "Zindan kapısı". O kapıları koca sultanlar açmışlardır. Manevi sultanların orduya yaptığı konuşmadan sonra iki rekat hacet namazı kılarlar ve "Bismillah" deyip, “bu kale fethedilecek inşallah, ayet vardır, hadisi şerif vardır diyerek askeri motive edip aşka ve şevke getirdikten sonra Osmanlı  askerleri bütün güçleriyle kaleye saldırmışlardır. O şanlı fetih günü de 29 Mayıs 1453 tarihinde Osmanlı askerlerine  nasip olmuştur.

Lakin;

içimiz buruk heyecanımız yarımdır. Nice zorluklarla elde ettiğimiz Ayasofya’ya bir türlü anlımızı secdeye koyamadık. Ecdadımızın nice zorluklara aldığı yeri bile bugün  paramızla ziyaret eder olduk. Bir kardeşimiz yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine dilekçe vermiştir. Umulur ki bu dilekçenin bir an önce açılması yönünde cevap verilip yıllarca özlemini beklediğimiz heyecanımızın yatışarak başka heyecanlara doğru kaldığımız yerlere doğru devam etmektir.         

Yine umudumuz odur ki; bizlerde halk olarak sayın büyüğümüz Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN beyefendiye minnet duyuyor, kendisinden ricamız,

 Sayın Başbakanımız aç şu Ayasofya’yı da kaldığımız yerden devam edelim. Kızıl Elmayı bıraktığımız yerden söküp daha ilerilere taşıyalım. Sözün kısası daha yapılacak çok işimiz var. Gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden.

 

 

 

Bu yazı toplam 3471 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar