Şuayip Yaman Görünen Köy
ALLAH’IN GAZABI...
Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de rahmeti, merhameti kadar gazabı hakkında da bizleri bilgilendirmiştir;
Örneğin:
Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn (Fatiha /7)
Kur'an-ı Kerîm'in ilk suresi ve bir özeti sayılan el-Fâtiha suresinde "Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna. Kendilerine gazap edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil " (el-Fâtiha, 1/5-7) buyrulmaktadır.
Allah haddi aşanlara, isyancılara, dini inkâr edenlere gazap üstüne gazap göndermiştir. Bunların kıssaları Kur'an'da gayb haberleri şeklinde bildirilmiştir.
(Kur'an'ın gaybî haberlerinden mühim bir kısmı geleceğe bakar. Hatta “gayb’dan haber vermek” denildiğinde ilk hatıra gelen, “gelecekten haberdir.)
Gazap edilenler son olarak Yahudiler ve Hıristiyanlar; daha geniş anlamda doğru yoldan sapanlardır. Allah'ın gazabı, geçmiş inkârcıların başına türlü şekillerde gelmiştir:
- Onları yakalayıveren bir çığlık,
- Bir yer sarsıntısı,
- Ebâbil kuşları,
- Kasırga,
- Dağ gibi deniz dalgalarında boğulma...
Bir kutsî hadiste ise Allah şöyle buyurur: "Rahmetim, gazabımı geçmişti.” (Buhârî, Tevhîd, 55).
Doğadaki birtakım hareketler (afetler) Allah’ın gazabıdır. İbretlik hadiselerdir.
İbadetler sadece Allah için yapılır. Yardım Allah’tan istenir.
İyyâke na’büdü, İyyâke nestain . (Fatiha suresi /5)
Manası:
“Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti”(Fatiha Suresi / 5)
Birtakım insanlar Allah’ı, kutsal kitabı Kuran’ı Kerim’i ve Peygamberimizin gerçek hadislerinin yolundan gitmeyi unutup; Düne kadar paraya, makama-mevkie, şöhrete taparken, şimdilerde de Allah’ın yarattığı kullara tapmaya başlamışlardır. (Gerçek Müslümanları tenzih ederim.)
Kur'an da mezhep-tarikat (cemaat) zikredilmez.
Kuran-ı Kerim bölücü değil, bütünleştiricidir.
Oysa birtakım mezhepler, tarikatlar, bölücüdür, ayrı ayrı topluluklar oluştururlar ve insanlar arasında sınıflar yaratırlar, nifak sokarlar.
Yine bazı tarikatlarda (Bazıları cemaat adını kullanır) kim olduğu bilinmeyen, ne idüğü belirsiz ve İslama zarar veren şahıslara itibar edilir.
Oysa Kuran'da sadece ve sadece Allah'a ibadet esastır.
İslamiyet'in tek kitabı, tek rehberi Kuran-ı Kerim'dir ancak çoğu tarikatın kutsal kitapmışçasına inandığı kitapları vardır. Bu kitaplar tarikatlarda maalesef Kuran'ın yerini almaktadır.
Kuran'da tüm peygamberler, Allah'ın tüm elçileri isim isim zikredilmişken, bazı tarikat şeyhleri, kendilerini Allah'a yakın, Allah ile aracısız olarak bağlantı kuran şahıslar olarak tanıtır ve bu şekilde beyinleri yıkarlar.
Kuran'da şekilcilik, üstünlük, lüks yoktur
Bilakis lüksten uzak durma, mütevazı (alçakgönüllü) olma öğütlenir. Oysa çoğu tarikat kurucusu afili kıyafetler, son derece pahalı asalar kullanır, yaşadıkları yerler de lüks yerlerdir, kısacası Kuran'da karşı çıkılan, İslamiyet ile bağdaşmayan şeyleri yaşam biçimleri edinmişlerdir.
İslamiyet’te ve Kuran'da toplumsal ve dinsel sınıflar yoktur, oysa bazı tarikatlarda "talebe" "şıh" gibi sınıflandırmalar, "gerçek Müslüman" gibi sıfatlandırmalar söz konusudur.
Bu da hem İslamiyet ile hem de Kuran'la taban tabana zıttır. İslam'da ibadet her ne kadar Allah ile kul arasında ise de, gizli mabetler, gizli toplantılar, dışarıya kapalılık söz konusu değildir, oysa bazı tarikatlar kendilerini ve ayinlerini herkesten gizlerler.
İşte birtakım tarikatların özetle halleri. Sizce Kuran bunları kabul eder mi?
Bunları az çok aklı olan herkes bilir, bunların Kuran'a ve İslamiyet’e ne kadar uzak, ne kadar aykırı olduğunu az çok dini bilgisi olan herkes görebilir. Beyni yıkananlar ya da menfaat peşinde koşan simsarlar dışında tabi...
Bugün ülkemizde onlarca cemaat, yüzlerce tarikat var.
Bunların neredeyse hepsinin de ilçemizde sempatizanları (yakınlık duyan) ve temsilcileri var. Bir zamanlar bunlardan birinin şeyhinin abdest suyunu içenler bile vardı. Bu nasıl bir inanıştır?
İslam tarihinde Peygamberimizin abdest suyunu içen gerçek bir Müslüman’ın adını duydunuz mu? Yüce Peygamberimiz böyle bir şeye meydan verir miydi? Müslümanlar nereye koşuyor? Bu insanlara gerçek İslam neden anlatılmaz ve neden öğretilmez.?
Gerçek tarikat (Allah’a giden yol) Kuran’dır
Allah size şah damarınızdan daha yakınken, (Kaf Suresi 16. ayet ) neden başka yollara sapıyorsunuz? Allaha giden bir tek yol vardır. O da Kuran’ı Kerim’ dir.
Dua edin, o size icabet eder.
İnsanlar İslam’ı layıkıyla bilmediği için Allah’ın Yüce kitabı Kuran’ı bırakıp tarikat ve cemaatlerin peşinde koşmaktadır.
İnsanlar dinini KURAN-I KERİM’ i okuyarak, anlayarak ve yaşayarak öğrenmeli. Bu kutsal din, din tüccarlarının elinden kurtulmalıdır, kurtarılmalıdır...
Zaman zaman yaşlı büyüklerimle dini konularda sohbet ederim.. Çoğu samimi insanlar..50-60 senedir Namaz kılan insanlar.. Allah kabul etsin.. Ama bazen onlara Fatiha Suresi’nin Türkçe mealini sorarım.
Aldığım cevap çok ürkütücüdür:
- Bilmiyorum. Bize öğretilmedi.” diye cevaplar alırım.
Bazı siyasilerin deyişiyle, “yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede” birtakım belalar, (musibetler), afetler neden oluyor? Bizi yönetenlerin şapkalarını önüne koyup düşünmeleri gerekmez mi?
Kutsal kitabımız olan Kuran’ı Kerim bizlere; dinimizin dilinden (Arapça) öğretilmedi.
Dilimizden de öğretilmedi, öğretilmesi de düşünülmüyor. Çünkü birilerinin işine gelmiyor. Çünkü yüce dinimizin siyasi ve maddi sömürüsü yapılıyor. Bu yüzden bizi yönetenler (dünden bugüne) hep vebal altındadırlar.
Müslümanlar arasında bu gün hala, Besmele’nin ve Kuran’ın özeti olan Fatiha’nın bile anlamını (mealini) bilmeyenler var. Bunun sebebi, hikmeti nedir?
Oysa Maun Süresi’nin 6. ayetinde, “
“Ellezîne hum yurâûn(yurâûne)”
Ellezîne : Onlar,... yapanlar
Hum : onlar
Yurâûne : gösteriş yaparlar
Ama birilerine göre ülkenin yüzde 99’u Müslüman... Nasıl oluyorsa?
İslam da asıl olan Kuran’ı okuyup, anlamak ve yaşamaktır. İslam’ı bilerek yaşadığımızda Allah bize çok büyük bir güç verir; Kimse bizi bölüp-parçalayamaz. Kimse bize dokunamaz. Dünyanın en refah, en mutlu ve en büyük ülkesi biz oluruz. Bırakın Ay’ı ve diğer gezegenleri, Güneş’i bile fethederiz. Allah bize bu fırsatı verir...
Afetlerde kurunun yanında yaşta yanıyor. Çünkü onlarda yoldan çıkmış (fasık) insanların yaptığı kötü davranışlar karşısında sessiz kalıyor, onları uyarmıyorlar. Bu yüzden onlar da cezalandırılıyor.
Fasık, kısaca Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmeyen kimseye denir.
Fasıkın fıskına (günah, suç) mâni olmağa kudreti varken, kimse mâni olmazsa, Allahü Teâlâ, bunların hepsine, dünyada ve ahret de azap yapar. (Hadîs-i Şerîf-Berîka)
İnsanoğlu genel olarak başlarına bir musibet geldiği zaman Allah’a ve kutsal kitabı olan Kuran’ı Kerim’e sarılıyor. Diğer günlerde ise köşe dönmece oynuyor!.. (gerçek Müslümanları tenzih ederim.)
Al-i İmran Suresi’nin 103′üncü ayeti şöyledir:
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.”
Bu ayette geçen “Allah’ın ipi” ifadesi, Kuran müfessirleri tarafından “Allah’ın kitabı, dini” şeklinde anlaşılmıştır. Ayette geçen “Bir ateş çukurunun kenarında idiniz” ifadesindeki mecaz da, Kuran’ın edebi icazında, bu çukurdan kurtarmak için bir ip uzatmak mecazını beraberinde getirmiştir.
Kuran’daki Allah’ın ipine sarılmak” ifadesi çokça bilinir ve çokça hatırlanır.
Gerçek bir Müslüman’ın her zaman Allah’a, Allah’ın ipi olan Kuranı Kerim’e ve Peygamberimizin gerçek hadislerine sarılması gerekir ki, o zaman Allah’ın gazabından kurtuluruz. Yoksa başımıza daha çok musibetler (felaketler) gelir...
İslam tarihinde Musa’nın kavmi, Nuh’un kavmi ve Lut’un kavmi ve Hz. Eyüb’ün başına gelenler birer ibretlik olaylardır. Onlardan ders çıkarmalıyız. İslam’ı gerçek anlamda yaşamalıyız. Bunun için de Kuran’ı Kerim’in ne anlatmak istediğini tam anlamıyla öğrenmeliyiz.
İlçemizde de ahlaki ve manevi değerler hızla dejenere oluyor;
Büyüklere saygı, küçüklere sevgi yok.
Zararlı mekânlar hızla artıyor. Faydalı mekânlar çok az ve gittikçe azalıyor.
Alkol ve madde bağımlılığı iç içe geçmiş durumda.. Okullardaki sorunlu çocukların ailelerinde de bir sorun var. Bu ailelerle birebir görüşmek ve sorunları birlikte çözmek gerekir.
İlçede ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ zihniyeti hâkim. Hiçbir kimse sorumluluk almak istemiyor. Neme lazımcılık almış yürümüş.. Oysa ilçede yaşayan herkes kendinde bir sorumluluk aramalı.. Benim çocuğum yapmaz dememeli, önlem almalı...
Madde bağımlısı gençler bir takım maddeleri kullanarak kendilerini kanıtlamak istemekte, bunun içinde tiner, bally, esrar, hap (extacy), eroin, kokain, bonzai kullanmakta bunları da çeşitli yollarla elde etmektedirler. İşsizlik, yoksulluk, ailenin kopukluğu, ilgisizlik, başıboşluk, eğitim ve ekonomik sorunlar bu çocukların önündeki en büyük tehlikedir.
Gelecek, çocuklarımız için çok zor. Ailelerin çocuklarına gücü yetmiyor. Parayı bulamayan çocuk dilencilik, hırsızlık, gasp ve darp yapacak hatta fuhuş batağına saplanacaktır... Ve hatta ebeveynini dövecektir. Bu tür olaylara ilçemizde de rastlamak mümkündür. Bunlar maalesef kaçınılmaz gerçeklerdir.
Buna karşılık maalesef önlem alınmıyor, alınamıyor. Etkililer, yetkililer konuşuyor ama sahaya inip çözüm bulan yok.
Önlem alınmazsa ilçe uçuruma doğru yuvarlanmaya devam edecektir.
Ahlaki, manevi, sosyal ve kültürel konularda gerçek önlemler alalım ki; gazaba uğrayan toplumlar arasında yer almayalım...
Kısacası cennet ilçeyi cehenneme çevirmeyelim... Şu kısacık ömrümüzde birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları içerisinde sağlık, mutluluk ve huzur içinde yaşayalım...
“Batıla sapan, ALLAH’A Denk Tutanların Hesabı, ALLAH’A aittir.”
Cenab-ı Allah insanoğlunu ıslah etsin, Kuran yolundan ayırmasın, her türlü afetin tekrarından ve daha beterinden korusun...
Ahlaki ve manevi değerler hızla dejenere oluyor...
Ülkemizde ahlaki, manevi, sosyal ve kültürel değerler tahrip edilmekte ve hızla dejenere olmaktadır. Buna paralel olarak da musibetler başımızdan eksik olmuyor.
Bunda mevcut eğitim politikalarının, televizyon dizilerinin ve özellikle de internet sitelerinin de büyük etkisi vardır. Bunlara paralel olarak aile bağları da zayıfladı.
Devletin en küçük nüvesi olan ailede genelde saygı-sevgi yok. Küçük-büyük belli değil. Çocuklar genel olarak anneye “cadı”, babaya ise “moruk” diye hitap ediyor. Saygılı çocukları tenzih ederim.
Kimse kimseye bir söz söyleyemiyor. Herkes kendini haklı görüyor. Bu eğitim meselesidir. Eğitim ailede başlar, okulda gelişir, çevrede olgunlaşır. Bu nedenle bu üçgen çocukların hayatta iyi bir insan olması için çok önemlidir.
Toplum ise ahlaki değerlerin tahrip edilmesine seyirci kalmış, “adam sendecilik” ve “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” zihniyeti en yüksek seviyeye çıkmıştır. İnternet, medya yoluyla ahlaki ve manevi değerler tahrip edilmeye devam etmektedir.
Bunların sonucu okul, aile ve çevre üçgeninde şiddet giderek tırmanmakta ve ülkemizde madde ve alkol bağımlılığı giderek artmaktadır. Televizyonlarda oynayan diziler toplumumuzun ahlak ve manevi değerlerini tahrip etmektedir. Gençlerimize kötü alışkanlıkları özendiren bu TV dizileri tembelliği, miskinliği, üretmeden tüketmeyi ve zamanlarını boşa geçirme alışkanlıkları edindirmektedir. Özelliklede medyada, 10-13 ve hatta 3 yaşındaki kız çocuklarının tecavüze ve tacize uğradıklarını içeren haberlerin yer alması ahlaki tahribatın boyutlarını bütün çıplaklığı ile ortaya sermektedir.
Ülkede aileler dağılıyor. Çocuklar suç makinesi haline getiriliyor. Esrar, eroin ve bonzai gibi maddeler peynir-ekmek gibi sokaklarda satılıyor. Uyuşturucu, ilköğretim okullarına kadar inmiş durumda. Dolandırıcılar, hırsız şebekeleri ve tefeciler cirit atıyor. İcra ve iflaslar intihara sürüklüyor. Hunharca cinayetler ve tecavüzler tüyler ürpertiyor. Toplumda büyüklere saygı, küçüklere sevgi yok. Çocuklar aile büyüklerinden (ebeveynden), okulda öğretmenlerden, çevrede akrabalardan, büyüklerden, polisten korkmuyorlar.
“Ülkede Atatürk ve Din Sömürüsü” üzerinden siyaset yapılıyor. Sözde Müslümanlar din üzerinden, sözde sosyal demokratlar da Atatürk üzerinden siyaset yapılıyor.
Ülkede insanlar kamplara ayrılmış durumda.. Ülke ayrışmanın ve ayrılmanın yol ayrımında..
Terör almış başını gidiyor. Bir tarafta polis, asker, korucular ve vatandaşlar şehit ediliyor. Evlere her gün ateş düşüyor.
Sözde vatandaşın sözde seçip kendini temsil etsin, kendisi için yaşanabilir kararlar alsın diye gönderdiği vekiller kendi derdinde...
Siyasiler oy hesabı peşinde... Kimse taşın altına elini koymuyor.
İnsanlar geçim derdinde; esnaf, çiftçi, memur, işçi, emekli kan ağlıyor. Ama siyasiler oy derdinde. “Koyun can derdinde, kasap et derdinde)
Ülkeyi ve milleti düşünen yok. Siyasetçiler genel olarak menfaat (köşe dönmece) peşinde. Bunlar unutmasınlar ki kefenin cebi yok. Memleketi düşünen üç-beş kişi de bu ortamda kaybolup gidiyor.
Birtakım insanlar Allah’ı, kutsal kitabı Kuran’ı Kerim’i ve Peygamberin hadislerinin yolundan gitmeyi unutup; Paraya, makama ve şöhrete ve hatta Allah’ın yarattığı insanlara tapmaktadırlar. (Gerçek Müslümanları tenzih ederim.)
Siyasilerimizin deyişiyle yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede böyle olaylar (musibetler) neden oluyor? Bizi yönetenlerin şapkalarını önüne koyup düşünmeleri gerekmez mi?
Kutsal kitabımız olan Kuran’ı Kerim; dinimizin dilinden (Arapça) öğretilmedi. Dilimizin dilinden de öğretilmedi, öğretilmesi de düşünülmüyor. Bu yüzden bizi yönetenler vebal altındalar.
Bu afetlerde kurunun yanında yaşta yanıyor. Çünkü onlarda yoldan çıkmış (fasık) insanların yaptığı kötü davranışlar karşısında sessiz kalıyor, onları uyarmıyorlar. Bu yüzden onlar da cezalandırılıyor.
İnsanlar genel olarak başlarına bir musibet geldiği zaman Allah’a ve kutsal kitabı olan Kuran’ı Kerim’e sarılıyorlar. Diğer günlerde ise köşe dönmece oynuyorlar!..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.