ÂKİF İNAN VARDI...

1976 nın soğuk bir Ankara akşamında Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü öğrencilerine kürsüden Güneydoğu aksanı tok sesli, karakteriyle ders anlatan, entelektüel yazılarıyla Yenidevir gazetesinde Çizgiler köşesinden fikrî, edebî ve sanat yazıları kaleme alan M. Âkif İnan"dı.

 

O"nu üniversite yıllarında tanıma bahtiyarlığına kavuşanlardandım. Hayatımın onu tanıdıktan sonraki dönemlerinde tavır, duruş ve ilke adına ne kazanımlarım olduysa hocamın etkisidir. Onunla her konuşmamda heybetli duruşuna hayranlığımdan sevgim ve saygım bir kat daha artardı.

 

Necip Fazıl Kısakürek üstâdımızın yanında bulunarak onun fikrî ve sanatsal damarından yararlanmış Âkif İnan"ı karşımızda ders anlatırken bulmak hem mutluluk hem de heyecan veriyordu. İlk gördüğüm gün tavrı ve duruşu ile beni câzibesi altına almıştı. Öğrenci öğretmen ilişkilerimiz esnasında unutulmayan günlerimiz elbette olmuştur. Ancak merhum ile sendikal birlikteliğimizden anılarımız daha çoktur. Bir de birlikte yayın kurulu üyeliği yaptığımız Gençlik Dergisi"ndeki yayın kurulu toplantılarındaki görüşmelerimiz esnasında yaptığımız özel sohbetlerle daha samimi olmuştuk

 

Âkif İnan ile Ankara Kızılay Selanik Caddesindeki Maverâ Dergisi bürosunda da sıklıkla bir araya gelir orada edebiyat ve sanat sohbetlerinde bulunurduk.            

 

“Gel denize yaslan yalnız denize

              Sırrını denizler taşır insanın”

 

dizeleriyle kuram ve eylem bütünlüğü açısından ilkeli bir duruşa sahip, toplumun önünde giden, yaşadığı toplumun trajedisini şair duyarlılığı ile derinden hisseden Âkif İnan, her türlü yazı ve eylemleri ile uygarlığımızın evrensel değer ve ilkelerini hayata geçirme çabası içinde olmuştur.

 

Âkif İnan"ın mücadelesinin hiç şüphesiz en önemli yönlerinden biri de sivil toplum örgütlerindeki aktif rolüdür.

 

            O, şiirini ve sesini yerli düşüncenin fikrî imkânlarıyla ve özgün bir duruşla destekledi, tanımladı. Onun yaptıkları ve yazdıklarının üzerinde çok ciddi bir biçimde düşünülmesi gereken önem ve önceliğe sahip hususlar olduğuna inanmamız gerekir.

 

            Babacan tavrı, çelebi mizacı, yer yer Güneydoğu aksanını da içeren tok sesli konuşma üslûbuyla güçlü bir hatip olan  Âkif İnan"ın en göze batan özelliği bir ideal adamı oluşudur. Uzun yıllar bağlılık ve birliktelik tesis ettiği Necip Fazıl ekseninde, hayatının bütün safhalarında o idealin mücadelesini sürdürmüş, kendisinden sonra gelecek olanlar için bir mücadele adamı kimliğiyle örnek olmuştur.

 

            Ülkenin en hareketli günlerinde hak, hukuk ve halktan yana önemli işlevlerle sendikal çalışmasını sürdüren  Âkif İnan"ın en baskın özelliği şairliğidir elbette.

 

            Güdümlü şiire prim vermeden kendine ait kulvarda yürüyerek,

 

            Akşamın Kılıçları şiirinde

 

            “Toprağın altına yürüsem bir gün kurtulsam aklımın işkencesinden” derken, Şafak şiirinde ise “Kim demiş her şeyin bitişi ölüm destanlar yazılır mezarımızdan” dizeleriyle kendisine bir nevi cevap vermektedir.

 

            Umut Gazeli"nde ise “ Bir zırha büründüm bu çağa karşı” diyen Âkif İnan, insan olmanın yollarını tıkayan, insanlık haysiyetini ayaklar altına alan; zulmün, işkencenin, sömürünün, yoksulluk ve sefaletin zirvede olduğu çağda, aydınlatma araçlarının artmasıyla insan kişiliğine yaydığı karanlığın şiddetinin de arttığını ifade ediyordu.

 

            Âkif İnan, şiir kitapları ile fikir eserleri ile, yazıları ile ve kurucusu olduğu sivil toplum kuruluşu ile kozasını ördü. Öğretmen olarak çok sayıda talebe yetiştirdi. Az ve öz yazdı. Duygu ve lirizm değil, düşünce ve tefekkür şiirinin özünü teşkil etti. Bütün heyecanlarını hemşerisi şair Nabi gibi hikmete büründürmeye çalıştı.

 

            En iyi anlatış artık susmaktır.

Her eylem yeniden diriltir beni.

 

dizeleriyle seslenen Âkif İnan, 1960"dan beri başta Türk Ocağı çevresi olmak üzere bir çok edebiyat ve sanat çevresinde bulunmuştur. Âkif İnan, Türk Ocağında yüklendiği görevinden ötürü Hamdullah Suphi, Osman Turan, Emin Bilgiç ve Arif Nihat Asya gibi isimlerle olan hatıraları bir dönemin kavranması bakımından önem arz etmektedir.

 

            Merhum, istikâmet sahibi idi. Doğru bildiğini işler, doğru olanı söyler ve doğru yolda yürünmesi için asabiyet gösterirdi.

 

            Sözünü sakınmayan insanlardandı. Ne var ki, sözünü sakınmamak çoğu insanı kabalığa iterken, Akif Hoca nezaketi asla elden bırakmazdı.

 

            Demokrasinin, sivil toplumun, sendikal hareketin gereğini biliyor, sadece bu kurumların güçlenmesi değil, ülke sorunlarına yönelik gündem oluşturmasını, ağırlığını hissettirmesini de savunuyordu.

 

            Gerekirse siyaset kültürünü eleştirerek, sendikalar gibi partilerinde güç birliği ve diyalog içerisinde olmasını savunuyordu.

 

            Demokratikleşme ve insan hakları konusu merhum Âkif Bey"in en çok vurgu yaptığı konuların başında geliyordu. Düşünsel plandaki tezlerini bir sivil toplum hareketi olan sendikacılıkta hayata geçirilebileceğine, yani düşünce planından eylem ve etkinliğe geçmenin gerekliliğine de inanıyordu.

 

            Ulusal sorunların sivil toplum örgütlerince sahiplenmesini çok önemsiyordu. Bu anlamda düzenlenen toplantılarda, bir toplum için adaletin önemini vurguluyor, kin ve düşmanlık üretenlerin kârlı çıkmayacaklarını, hoşgörüden, iyiden ve güzelden, doğrudan, hakkaniyetten, insaniyetten ve mertlikten yana olmanın altını çiziyordu.

 

            Âkif İnan, arkasında fazla bir şiir ve yazı birikimi bırakmadan bu dünyadan ayrıldı. Zaten şiiri nadir ele geçen bir kıvam noktası olarak gördüğünden mutmaindi.

 

            Zaman şiirinde “Büyük rüyalarla geçmişse ömür, hiç yanmam ölümün her çeşidine” diyen Âkif İnan"a göre ancak “Rahmetle anılmak ebediyettir.” Sanıyorum sevenleri ve dostları, ona bol bol “rahmet bulutu” gönderiyordur. Yazımı onun herkesi yakasından tutup sarsacağına inanarak söylediği şu beytiyle bitiriyorum.

 

            Zikriyle, şükriyle, fikriyle sen ey

            Önüne serilmiş sonsuza karşı   ( Doğrul Bana-Tenha Sözler

Bu yazı toplam 948 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar