Şuayip Yaman Görünen Köy
24 KASIM “ÖĞRETMENLER GÜNÜ”
GÖRÜNEN KÖY...
Ülkemizde kutlanan önemli günlerden biri de ‘Öğretmenler Günü’dür. Belirli günler hatırlanmak, sorunları ortaya koymak, sevinçleri paylaşmak için önemli bir gündür.
24 Kasım “Öğretmenler Günü”
UNESCO-İLO, öğretmenleri onurlandırmak için 1994 yılında 5 Ekim gününü tüm dünyada ‘Öğretmenler Günü’ olarak kabul etmiş. Her ülkenin kültürel, tarihi özelliklerinin ve okul tatil günlerinin farklı olması nedeniyle, farklı tarihlerde “Öğretmenler Günü”nü kutlamaya başlamış..
Türkiye’de her yıl 24 Kasım “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmakta..
24 Kasım, 1928 tarihinde Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün, Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.
“Gelecek Gençlerin, Gençler İse Öğretmenlerin Eseridir”
Öğretmenler, toplumlara ışık tutan bireylerdir. Onlar insanlığın aynasıdır. Çünkü hayatı onlardan öğreniriz.
Öğretmen; öğretme işini görev edinen kişiye denir. Öğretmenlik bir meslektir. Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi gerekir. İlkokullarda öğretmen Sınıf Öğretmeni’dir.
Sınıfın bütün derslerini aynı öğretmen okutur. Ortaokul ve Liselerde ders öğretmenliği vardır. Meslek okullarında dersler özel şekilde yetiştirilmiş meslek öğretmenleri tarafından işlenir.
Eskiden öğretmene “Muallim”, öğretmen yetiştiren okula da “Muallim Mektebi” denirdi. Ülkemizde öğretmen okulu ilk kez 16 Mart 1848′de açıldı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde eğitime ve öğretime önem verilmiyordu. Az sayıda okul vardı Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni yeni okullar açıldı.
Okul çağında olanlar bu okullarda okumaya başladı.
Atatürk, eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü tüm yurtta sevinç yarattı. Halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur - yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Okuma - yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma - yazma öğreten okullar açıldı. Bunlara Millet Mektepleri adı verildi.
Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mektepleri’nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Bakanlar Kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata’ya, “Ulus Okullar Başöğretmenliği” sanını verdi.
24 Kasım Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.
Öğrencileri, öğretmenleri, okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı. Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular sorardı. Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.
Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda nasıl canla başla çalıştıklarını yakından izlemiştir. Yurdumuzun düşman tarafından paylaşıldığı sırada öğretmenler Öğüt Kurulları oluşturarak halka ulusal bağımsızlık, Ulusal Kurtuluş Savaşı düşüncelerini yayıyordu. Öğüt Kurulları dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesini kurdular.
Milli Kongre Cephesi, düşmanların İzmir’i işgal ettikleri günlerde Sultanahmet Mitingi’ni hazırladı. Bu mitingi hazırlayanların çoğu öğretmendi.
Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri etkinliği hep övmüştür. Atatürk yeni Türkiye’nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu nedenle Atatürk “Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” Sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir.
Atatürk’ün 100. Doğum yıldönümü 1981 yılında, 24 Kasım’ın her yıl “Öğretmenler Günü” olarak kutlanması kararlaştırıldı.
Öğretmenler Günü’nde öğretmenin toplum içindeki yeri, değeri belirtilir. Öğretmen sorunları dile getirilir. Öğretmenler Günü’nde; eğitime, öğretime hizmet etmiş, saygınlık kazanmış öğretmenler anılır. Gençlerin yetişmesindeki katkıları anlatılır.
Mesleğe yeni giren öğretmenler 24 Kasım’da “Öğretmen Andı” içerek göreve başlarlar.
Öğretmen; yapıcı ve yaratıcıdır. İnsan haklarına saygılıdır. Öğretmen özverili, çevreye güven ve inanç veren, içi insan sevgisiyle dolu bir kişidir. Atatürk; “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” demekle öğretmene yüklediği sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.
Öğretmenler sevgi dağıtır. İçimizi aydınlatır. Bizi doğruya yöneltir. Bilgili kişiler olmamız için çaba gösterir. Dünyayı tanıtır. Öğretmen her alanda yeniliği, yenileşmeyi savunur. Gerçekleri anlatır. Beceri ve yeteneklerimizin gelişmesine yardımcı olur.
Kısaca analar doğurur, öğretmenler yetiştirir.
Hep söylenir, öğretmenlik, Yıllar boyunca insan denen varlığın mimarı, mühendisi, ustası, kalfası, ağır işçisi ve eğiticisidir. En kutsal meslektir.
Ailemizden sonra üzerimizde en fazla emeği olan öğretmenlerimiz, hakları nasıl ödenir ki? Nasıl öderiz bize harf harf dokuyarak öğrettikleri bilginin, emeğin, şefkatin, anneliklerinin, babalıklarının hakkını? Ödeyebilir miyiz?
Öğretmen annedir! Öğretmen babadır! Öğrenme sırdaştır! Öğretmen arkadaştır!
Ara bulucudur ve aslında öğretmen eğiticidir. Biz klasik anlamda “öğretmen” diyerek kalıplaşmış bir kelimeye sığdırıyoruz belki tüm bir ömrü ve emeği ama öğretmen dediğimiz kişi bir eğitmendir. Eğitmenle öğretmen farklı şeylerdir aslında. Öğretmen öğreten insan, eğitmen eğiten insan demektir.
Herkes bir başkasına sahip olduğu bir bilgiyi öğretebilir. Öğretmek bir bilginin başkasıyla paylaşılması, başkasına anlatılması ve öğretilmesi iken eğitmek çok başka bir şeydir. Eğitmek bir süreçtir.. Eğitmek bir bütünü kavramak ve bireyi bütün olarak görebilmek demektir. Eğitim öğrenilen bilgiler unutulduktan sonra geriye kalan olgudur.
Öğrendiklerimiz, bütün o kitabi bilgiler geçip unutulduktan sonra bize güzel ve değerli bir şeyler kazandırmışsa, bizi törpülemişse, insan olabilmişsek eğitimin her düzeyinde, her kademesinde, eğitilmişiz demektir.
Öğretmen öğretendir... Bir çocuk okula başladığı günden itibaren en çok öğretmeniyle birliktedir. Çocuklar için örnek insan, öğretmenidir. Öğretmen hep saygı duyulan itaat edilen kişidir; Çünkü o hep verir. O alış-veriş yapmaz. Öğrencileriyle veriş-alıştır arasındaki ilişki... Öğretir, hep öğretir. Öğrencisini yetiştirmek, bilgilendirmek onu gururlandırır.
Kolay mı bir insan yetiştirip bu acımasız dünyaya salıvermek. Yüreği hep kıpır kıpırdır öğretmenin...
Öğretmenin Değeri...
Boşuna mı söylemiş Hz. Ali, “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diye...
Örnekleri çoğaltmak mümkün; Öğretmenin değerini anlamak için geçmişe, bir başka ifade ile tarihten notlara bakmak lazım...
Beyaz atına binmiş, ordusunun önünde giden Fatih Sultan Mehmet, yanında onu yetiştiren Akşemseddin Molla Hüsrev ve Molla Gürani ile İstanbul’a giriyor.
Türk Ordusunu karşılayan şehir halkı yol buyunca dizilmiş, ellerinde çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşıyor.
Şehir ahalisi, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemseddin’i padişah sanıp çiçekleri ona sunmaya çalışıyorlar. Akşemseddin atını geri çekip göz ucuyla Fatih’i göstererek:
Sultan Mehmet odur, çiçekleri ona veriniz”, demek istiyor.
Fatih Sultam Mehmet, çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere hocası Akşemseddin’i göstererek; “Gidiniz çiçekleri gene ona veriniz. Sultan Mehmet benim, ama o, benim hocamdır” diyor.
Yavuz Sultan Selim ve Hocası İbn-i Kemal...
Sekiz ay süren Mısır seferi sona ermiş, dönüş yolculuğu başlamıştır. Yavuz Sultan Selim dönüşte hocası Anadolu Kazaskeri İbn-i Kemal’in yanında bulunmaktadır. Hem yol almakta hem de hocasına merak ettiği meseleleri sorup onun ilminden faydalanmaktadır.
Ordu ilerlerken bir ara çamurla kaplı bir sahadan geçilir. Bu arada hiç beklenmedik bir hadise olur ve Kemalpaşazade’nin atının ayağı sürçer. Yerden sıçrayan çamurlar Yavuz Sultan Selim’in kaftanını kirletir. Herkesin yüreği ağzına gelmiş, ne olacağını birbirine sormaktadır. Büyük âlim Kemalpaşazade ise başını önüne eğmiş, endişeli gözlerle beklemektedir.
Koca Yavuz, değerli hocasının edebi ve mahcubiyeti karşısında kızarır ve ilme ne kadar değer verdiğini anlatan şu sözleri söyler: “Hocam üzülmeyiniz! Sizin gibi bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir ziynettir.”
Ve kaftanını çıkarıp yaverine uzatırken: “Vasiyetimdir, öldüğüm zaman bu kaftanı sandukamın üzerine sersinler!” diye emir buyurur. Gerçekten de ulu hakanın vasiyeti yerine getirilmiş ve sözü edilen kaftan Yavuz Sultan Selim’in sandukasını süslemiştir.
Başöğretmen ATATÜRK,
“Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren ilmen, fennen, bedenen, kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olması mühimdir. Memleket evladı, her öğrenim aşamasında ekonomik hayatta verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır” demişti.
Bu sözler bir toplumun geleceği için öğretmenlerin ne kadar değerli olduğunu orta koymaktadır.
Peki, biz bugün öğretmenlerimize ne kadar değer veriyoruz. Öğretmen yetiştirmekte ne kadar yeterliyiz? Öğretmen atamalarında ne kadar liyakat gösteriyoruz?
En önemlisi de öğretmen olup atama bekleyen (yaklaşık 300 bin) öğretmen var iken, çoğu öğretmenlik eğitimi bile almamış ücretli öğretmenlerin atamalarını yapıyoruz? Bu uygulama hak, adalet ve eşitlik ilkesine ne kadar uygundur?
Atama bekleyen öğretmenler işsiz ve çaresiz.... Çünkü öğretmenler yaşamlarını idame ettirebilmek için başka işlere yöneliyor. Hatta çalışan öğretmenler bile..
Öğretmene, bir ülkede en yüksek ücretin verilmesi, öğretmene yaşamı boyunca geçim derdi ile değil, öğrencilere nasıl eğitim vereceği konusunda kendisini sürekli geliştiren bir ortam yaratılması gerekir...
Öğretmene Saygı
Her meslekten ve her sınıftan insanın yetişmesinde mutlaka katkısı olan öğretmen, bir meslek olmanın ötesinde insanı şekillendiren gerçek bir sanatkârdır.
Bilgiye ve öğrenmeye çok büyük değer veren İslam dini, öğretmenliğin çok değerli olması sebebiyle olacak ki bütün Peygamberlere uygun görmüştür. Nitekim sevgili Peygamberimiz de kendini bize bir bir muallim, öğretmen olarak takdim etmektedir. (İbni Mace, 1/117)
Farabi, insan hayatının en yüksek amacı olan mutluluğun ne olduğunu ve buna nasıl ulaşılacağını öğrenmek için mutlaka öğretmene ihtiyaç olduğunu belirtir. Öğretmen her şeyden önce insana doğruları ve gerçek değerleri öğretir ve onu kendisi ve hayatı hakkında bilgilendirir.
Öğretmen, aktardığı bilgilerle sadece bazı gerçeklerin akılda kalmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda hayat ortamında nasıl bir yol takip edileceğinin de işaretlerini verir. Böyle bir meslek olan öğretmene dinimizin değer vermemesi elbette düşünülemez. Eğer dinimizin öğretmene biçtiği değeri yeterince anlayabilirsek, bu toplumun top yekûn kurtuluşu demektir.
Sorunlarını çözmüş bulunan toplumların ilk başardıkları şeyin eğitim ve öğretim olduğunu biliyoruz. Eğitim ve öğretim de öğretmenle olacağına göre dinimizin öğretmene bu kadar değer vermesi şaşılacak bir şey değildir.
Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünün, öğretmenliğin yalnızca bir bilgi aktarımından ibaret olmadığına da işaret eder. İnsanı şekillendiren ve ona güzel bir hayat tarzı sunan bilgi ve bu bilgiyi kazandıran öğretmen dinimizce kutsal kabul edilmiştir.
Ayrıca, İslam anlayışında ancak anne, baba ve öğretmenin elinin öpülmesi uygun görülmüş, bunların dışında her hangi bir elin öpülmesine bir anlam yüklenmemiştir.
“Kendilerinden bilgi öğrendiklerinize saygı gösterin ve onlara karşı alçak gönüllü olun.” (Terğib, 1/114) buyuran sevgili Peygamberimiz, bir başka hadislerinde de şöyle buyurmaktadır. “Sadakaların en üstünü bir kimsenin birisine bilgi öğretmesi, onun da o bilgiyi bir başkasına öğretmesidir.” (İbni Mace, Mukaddime)
Bir başka hadislerinde ise “Dört kimse vardır ki, onların ölümlerinden sonra da sevapları yazılmaya devam eder. Bunlardan biri de öğrettiği bilgiden yararlanıldığı sürece ilim öğreten kimsedir.” (250 Hadis/34) buyuran sevgili Peygamberimiz öğretmene ve öğretmenliğe bakışımızı netleştirmektedir.
Bize düşen görev ise önce Peygamberimizi iyice anlamaya çalışmaktır. Gerisi sonra kendiliğinden gelir. Dinimizin bu anlayışı tarihimizle de örtüşür.
Mesela, büyük cihangir Fatih Sultan Mehmet, hocası Molla Gürani’yi her gördüğünde mutlaka elini öper, bir başka hocası Molla Hüsrev’i de camide bile olsa ayakta karşılardı.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi esnasında hocasının atının nalından sıçrayan çamurla kirlenen kaftanını bir şeref levhası ve ilahi katta bir kurtuluş vesilesi olarak algılaması da eşsiz bir başka örnektir. Demek ki dinimizi ve tarihimizi gereği gibi okumasını becerebilirsek öğretmenin neyi ifade ettiğini de öğreneceğiz. Ama buna mutlaka ihtiyaç vardır, unutmayalım.
Hele ilk öğretmenlerimiz olan anne ve babamızı ve ilkokuldaki öğretmenlerimizi asla ihmal etmemeli, onlara saygıda kusurlu davranmamalıyız. Yoksa dinimize ters düşeriz ki, bu da Allah’ın gazabı demektir. Yüce Allah hepimizi dine ters düşmekten ve Allah’ın gazabından korusun.
Her başarının altında iyi bir eğitim, dolaysıyla öğretmenler vardır. Bu nedenle öğretmenlere saygı göstermek gerekir. Çünkü öğrenci öğretmeni ile var olur.
Öğretmenlerin durumu içler acısı...
Türkiye’nin kalkınmasında ve insanlığın gelişiminde büyük katkısı olan, tüm meslek gruplarını yetiştiren öğretmenlerin günümüzde hak ettikleri maddi ve manevi yönleri alamamaktadır. Aldıkları maaş gelişmiş Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında içler acısıdır. Öğretmenlerimizin maaşları, gelişmiş ülkelerin çok gerisinde bulunuyor. Türkiye de öğretmenler ortalama 900 dolar maaş alırken, İngiltere de bu rakam 5 bin dolar civarında seyrediyor.
Öğretmenler mutsuz, huzursuz ve geleceğe güvenli bakmıyor. Çoğu geçinmek için ek işler yapmak zorunda. Diğer meslek gruplarında olduğu gibi öğretmenler içinde sosyo-ekonomik iyileştirmeler yapılmalı..
Bu vesile ile tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutlar; Ölenlere Rahmet, hayatta olanlara da sağlık ve mutluluk içinde, huzur dolu bir hayat dilerim.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.