Şuayip Yaman Görünen Köy
SUÇLULAR AYAĞA KALKSIN !..
5 Nisan 2012 tarihinde bu haber sitesinde “Çubuk’ta Uyuşturucu Operasyonu” başlıklı bir haber yayınlandı.
Haberi aynen aktarıyorum:
“Çubuk’ta Uyuşturucu Operasyonu”
“Çubuk’ta “silgi” adlı uyuşturucu operasyonu kapsamında gözaltına alınan 59 kişiden 11’i tutuklandı.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince uyuşturucu ticareti yapanlara yönelik “silgi” operasyonu adı verilen operasyon düzenlendi.
Çok sayıda adrese eş zamanlı olarak düzenlenen operasyonda 59 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 11’ tutuklandı. Evlerde yapılan aramalarda ise 20 kilo esrar ele geçirildi…”
Bu haberin sonunda ise tutuklananların (rumuzlu) listesi var.
Bu haber ilçede bomba tesiri yaptı. Her olayda olduğu gibi ‘Dedikodu Kazanı’ da kaynamaya başladı. Dedikoducular hemen fısıltı gazetesine başvurdu; “Kimlermiş, kimin çocukları imiş, nasıl yakalanmışlar? Şeklinde senaryolar yazılmaya başlandı.
Yukarıdaki haber ilçe için, tabii ki iyi bir haber değil. Çok üzüldüm. Çünkü ateş düştüğü yeri yakar. Hiçbir aile çocuğunun madde bağımlısı olmasını, özellikle de onun satışını yapıp başkalarını da yakmasını, hayatını karartmasını istemez. Bugün onların aileleri kan ağlıyor. Yarın sizin çocuğunuz da bu haberin içinde olabilir. Daha da büyük bir habere konu olabilir. “Düşmez kalkmaz bir Allah var”. Yaşayan insanın başına hemen her şey gelebilir. Hatta bu haberden gereken dersler çıkartılmaz. Üst düzey önlemler alınmazsa, ileride maalesef sonu ölümle biten haberler de kaçınılmaz bir sonuç olacaktır.
Madde bağımlılığı ile ilgili mücadelem ( madde bağımlılarının tedavi edilmesi) 1999 yılında, Çubuk Lisesi Okul Aile Birliği başkanı iken başladı. Bu yıllarda ilçedeki tinerci ve ballycilerin sayısı 4 idi. Okul çevrelerindeki bakkallarda da öğrencilere tek tek sigaralar satılıyordu. Tehlikenin farkında olduğumuz için; Konuyla ilgili olarak ilgili makamlara örneğin, belediye ve kaymakamlık nezdinde girişimlerde bulunduk. Onlardan katkı ve destek istedik. Hatta Kaymakamlık Makamına alınacak önlemler ve yapılacak çalışmalar hakkında dilekçe bile verdik. Bu önlemlerden birisi de; Öğretmen, polis ve zabıta işbirliği ile zararlı mekânların denetim ve kontrolünün sürekli olarak yapılması ve madde bağımlısı gençlerin tedavisinin yapılması idi. Ama o günden bugüne bir-iki örnek dışında elle tutulur bir icraat yapılamadı. Madde bağımlısı gençlerin sayısı gittikçe artmaya başladı.
METROPOL SORUNLARI DA BERABERİNDE GETİRDİ
23 Temmuz 2004 tarihi itibariyle “Metropol İlçe“ olduk. Çubuk’un Metropol’e hazır olmadığını ve girmemesi gerektiğini yazılarımla hep dile getirdim. Ama nafile Metropol’e girdik.
Metropol her gittiği yere modernleşmeyi, çağdaşlaşmayı ve en önemlisi de huzur ve güven içerisinde insan gibi yaşamayı gerçekleştirirken, ilçemizde de maalesef ‘Uyuşturucu Kültürü’nün yaygınlaşmasında büyük rol oynamıştır.
Uyuşturucu Kültürü; Gençlerimizi uyuşturucunun içine çeken bir alt kültürdür. İçki, uyuşturucu, kumar, şans oyunları, sapıklıklar, fuhuş, evden kaçma gibi faaliyetlerin tümünü besleyen, ortaya çıkaran ortama “Uyuşturucu Kültürü” diyoruz. Zararlı alışkanlıkların temelinde uyuşturucu kültürü vardır. Ve bunu önlemek uyuşturucu kültürüyle mücadeleye bağlıdır.
Metropol İlçe olduktan sonra 27 vilayetten yaklaşık 30 bin göç aldık. Bu göçlerin çoğu Ankara’nın varoşlarından gelen; Sosyo-ekonomik ve kültürel yapıları dejenere (yozlaşmış) olmuş, çoğunluğu Büyükşehir Belediyesi’nin ayda 200 lira vererek gönderdiği fakir ve kalabalık ailelerdi.
Bunlar, Büyükşehir Belediyesi’nin, “Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında evlerini yıktığı ailelerdi. Güya evler bitince tekrar döneceklerdi. Ama çok az bir kısmı döndü. Diğerleri ilçeye yerleştiler. Çalışmadan hayatlarını idame ettirmeyi tercih ettiler. Tabiri caizse yan gelip yattılar. Rahatlığa alıştılar ve geri dönmediler. Bugün ilçede sadaka kültürü ile geçinen ailelerin çoğunluğu da bunlardan ibarettir. Bunlar hala ilçeye uyum sağlamış değiller.
Evet, tabii ki, bunlar da vatandaşımız, bunlar da insan.. Bundan hiç kuşkum yok. Onların da insan gibi yaşamaya hakları var. Ama olmadı. Neticede uyum sağlayamadılar. Bazıları da ilçemizi maalesef olumsuz yönde etkilediler.
Yanlış göç sonucu; İlçede “Sadaka Kültürü” yaygınlaşmaya başladı. Herhangi bir mahalledeki fakir-fukara sayısı daha önceleri 20’yi geçmezken, Metropol olduktan sonra bunların sayısı 1500-2000’lere çıktı. Gerçek fakirler ise hala yardım almaktan imtina ederler. Ama sadaka kültürü ile geçinenler yüzsüzlük yaparlar. Benim hakkım diye temizlik, gıda maddeleri ile kömürü günü geçmeden alırlar. Hatta bunlara her gün en az ikişer adet de Büyükşehir Belediyesi tarafından ‘Halk Ekmek’ dağıtılır.
Metropol İlçe olduktan sonra alkol ve keyif verici madde bağımlıları artmaya başladı.
Sonuçta ilçede; Madde bağımlılığı, ahlaksızlık (fuhuş) ve hırsızlık vakaları artış göstermeye başladı. İlçemiz maalesef kötü anılıyor. Neredeyse Lut’un kavmi gibi olacağız. Nerelerden nerelere geldik? Ne idik, ne olduk? Lütfedip; Araştıran, kovuşturanlar yok. İlçeyle ilgili projeler yapanlara rağbet yok. Tabiri caizse adam yerine konmuyorlar. İnsanlar nerede çalgı, oraya kalgı zihniyetiyle, günün gün etme peşinde? İlçe nereye gidiyor, Gençlik nereye gidiyor, kimsenin umurunsa değil.. İnsanlar günü kurtarma peşinde. Metropol’e kadar yaşanabilir bir kent olan ilçenin bu vasfı, Metropole girdikten sonra kaybolmaya başladı.
ASIL SUÇLULAR AİLELERDİR
İlçede asıl sorumlular ve suçlular ailelerdir. Eğitim ailede başlar. Ama birtakım aileler çocuklarına sahip çıkamadılar. Çocuklarına gereken terbiyeyi, saygı ve sevgiyi veremediler. Onların her isteğine ve dediğine evet dediler. Böyle olunca da sorunlar arka arka gelmeye başladı. Aileler bunların üstesinden gelemediler. Çocuklarına söz geçiremez oldular.
Aile içinde saygı sevgi olmazsa, çocuğu hemen her konuda takip etmezse, iyi arkadaş seçmesine yardımcı olmazsa, çocuğun her istediğini yaparsa, çocuğun herhangi bir maddeye bağımlılığında hiç araştırmadan “benim çocuğum yapmaz” deyip kestirip atarsa, okulda öğretmene, benim çocuğuma şunu söyleyemezsin, bunu söyleyemezsin” derse, çevrede yanlış yapan çocuğunu uyaran polise, “benim çocuğuma karışamazsın” derse, aile ileride hayal kırıklığına uğrar ve çocuğuna en büyük kötülüğü yapmış olur. Neticede de bunun sonuçlarına da katlanır. Ama başkalarının çocuklarına da zarar vermiş olurlar. Bir çürük elmanın tüm depoya zararı olduğu gibi.
Çocuk evde ebeveynden, okulda öğretmenden, sokakta polisten ve büyüklerden korkmazsa sonu hüsran olur. Çocuklarına gerekli terbiyeyi veren ve sahip çıkan aileleri tenzih ederim.
Eğitim ailede başlar.Fakat ailelerin de eğitilmesi gerekir. İlçede daha önceleri verilmeye başlanan ve faydalı olan ‘Anne-Baba Eğitim Seminerleri’ne tekrar başlanmalı…
KÖTÜLÜKLERE MÜDAHELE EDEN YOK
Eskiden ilçe eşrafı ile birlikte ilçede görev yapan bekçi, polis, öğretmenler ve din görevlileri gençlere yanlış bir şey yaptıklarında müdahale ederler. Onları ikaz ederler ve hatta bir-iki tokat bile atarlardı. Ortalık süt limandı. Ama şimdilerde kimse kimseye bir şey söyleyemiyor. Hatta kendi çocuğuna bile kaşının altında gözün var diyemiyor. İsterlerse bir denesinler başlarına ne gelecek? Böyle bir gençlikten ne hayır gelecek!..
DİN ADAMLARI VEBAL ALTINDALAR
İlçede 33 cami ve 3 mescit var. Ama ahlaki ve manevi değerler gittikçe kaybolmaya başladı. Geleceğimizin teminatı olan gençler hızla dejenere oluyor. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi yok. İlkokul çağındaki çocuklar sigara içiyor. Dün tiner-bally çekenler bugün çakmak gazı çekiyor, esrar, eroin ve hatta kokain kullanıyor. Hırsızlık ve fuhuş artıyor.. Ahlaki dejenere yönünden kızlar erkeklerden daha önde.. Öyle kızlar görüyorum ki, Allah ailelerine sabır versin! Bu kızların sokakta bazen telefon konuşmalarına şahit oluyorum. Bir erkek bile böyle konuşmaz. Yazık, çok yazık bunlar ileride anne olacaklar. Vay onlarla evlenecek, yuva kuracak erkeklerin haline… Vay onların çocuklarına…
Ahlaki ve manevi yönden dejenere olan gençlikten hiçbir zaman ne ailelerine, ne topluma ve ne de devlete fayda ve yarar gelmez. Bunlar hasbelkader doktor olsa önce anne ve babalarını keserler, öldürürler. Mühendis olsalar yaptıkları bina çöker veya yanar. Gerçekten saygılı ve ahlaklı çocuklarımızı tenzih ederim. Ama bunların sayıları da gittikçe azalıyor.
Burada en fazla sorumluluk din görevlilerine düşüyor. Toplum genelde her siyasiyi, her yöneticiyi sevmez veya dinlemez, sözlerine itibar etmez. Onlara güvenmez. Ama din görevlilerini herkes sever ve onların söylediklerine inanır, onlara daha fazla güvenir. Bu nedenle din görevlileri üzerinde büyük bir sorumluluk ve vebal vardır. Unutulmamalıdır ki, İslam Dini sadece ibadetten ibaret değildir. Aynı zamanda da güzel ahlaktır. Ne yazıktır ki camilerdeki vaizlerde ahlaki konulara çok az yer veriliyor. Gerek saygı ve sevgi konusunda, gerekse madde bağımlılığı konusunda telkinin önemi çok büyüktür. Her gencin babası, dedesi, dayısı, amcası, ağabeyi ve yakınlarından biri mutlaka camiye gidiyordur. Din adamları tarafından yukarıdaki konularla ilgili vaizler verilirse, onlar da çocuklarına, torunlarına ve yeğenlerine bunları anlatırlar ve öğretirler. Bu konularla ilgili vaizler cemaatin yoğun ve kalabalık olduğu Cuma Namazı’nda yapılırsa beklenen etki daha fazla olur. Yine okullarda Din ve Ahlak Dersleri’ne gereken önem ve titizlik gösterilmelidir.
Özellikle siyasilerin seçim konuşmalarında dillerine persenk ettikleri ve ağızlarından hiç düşürmedikleri bir söz vardır, sözlerine “yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede diye başlarlar. Yüzde 99’u Müslüman olan ülkede; Fitne-fesat, dedikodu, gıybet, riya, iftira, kıskançlık, yalan, hırsızlık, tefecilik ve zina gibi kötü alışkanlıklar olur mu? Din adamlarının cami cemaatini bu konularda da aydınlatması ve bilinçlendirmesi gerekir.
İlçe Müftülüğü din görevlilerine “madde bağımlılığı ve uyuşturucu ile mücadele semineri” verebilir. Onlarda vaizlerinde cemaati, madde bağımlılığı ve uyuşturucu bağımlılığı konusunda aydınlatırlar, bilinçlendirirler.
Yine kurumlar arası iş bölümüyle de toplumsal bir sorun olan uyuşturucu ve uyuşturucu bağımlılığını en aza indirme ve zararlı alışkanlıkların önlenmesi için ailelere, gençlere faydalı olabilirler.
SUÇLULAR AYAĞA KALKSIN!..
Çubuklular her olayda olduğu gibi yukarıdaki olayda da, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” zihniyetiyle hareket etmiş, sorumluluktan hep kaçmış, sorumluluğu hep yöneticilere ve görevlilere atmış, kendileri ise hep seyirci kalmış, zeytinyağı gibi üste çıkmışlardır.
Başta anne ve babalar olmak üzere, yöneticiler, siyasiler, din görevlileri, sivil toplum örgütleri, akil adamlar (toplum önderleri), dün beş kuruşsuz iken servetine servet katanlar vebal altındasınız. Şimdiye kadar hep sorumluluktan, öyle veya böyle kaçtınız. Görevini layıkıyla yapan toplumun yararı için didinen mücadele eden yönetici ve vatandaşları tenzih ederim.
Etkililer, yetkililer ve aileler; Eğer Allah’tan biraz korkuyorsanız. Eğer içinizde biraz vicdan ve merhamet varsa artık silkinin ve kendinize gelin… Evlatlarınız elinizden uçup gidiyor. Gençler dibi görünmeyen bir uçuruma doğru sürükleniyor. Artık uyanın, Sizler ağlayana kadar, onlar ağlasın. Çocuklarınıza sahip çıkın. Yoksa yarın çok geç olacaktır.
Yukarıdaki olayın ilçede yaşayan herkese dedikodu ve övünç malzemesi değil, bir ibret vesikası olması gerekir. Olayın üzerinden kırk gün gibi süre geçmesine rağmen hala üst düzeyde bir durum değerlendirmesi bile yapılmadı. Demek ki; Bu ilçede yaşayan, ekmeğini yiyen, havasını teneffüs eden, suyunu içen yöneticiler ve yönetilenler herkes halinden memnun… İlçede ne olursa olsun, hayat devam ediyor!..
İLÇEDE AMATEM’E İHTİYAÇ VAR
Bu olaydan sonra ilçenin Mülki Amirinin başkanlığında; Belediye, emniyet, jandarma, eğitim, müftülük, sağlık kurumların temsilcileri, siyasi partilerin temsilcileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve ilçenin akil adamları bir araya gelip bir durum değerlendirmesi yapması bunun sonucunda da bir “Kriz Merkezi” oluşturarak gerekli önlemlerin alınması gerekirdi. Ama olmadı. Fakat geç de değil yine yapılabilir.
Yine Çubuk Devlet Hastanesi bünyesinde, AMATEM (Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezi) veya buna benzer bir poliklinik açılabilir.
Sigara içme yaşı gittikçe düşüyor. Bu nedenle ilçede sigarayı bırakma kampanyaları düzenlenmeli.
BU ÇOCUKLAR BİZİM
Bu çocuklar bizim; Bunları dövmekle, sövmekle, cezalandırmakla bir çözüm üretemezsiniz. Önemli olan onları tedavi ederek ailelerine, topluma ve devlete yararlı ve faydalı bir birey olarak kazandırmaktır.
Etkililer ve yetkililer gece yatarken vicdanen müsterih misiniz? Yatağınızda rahat uyuyor musunuz? Yarın sizin çocuğunuz da madde bağımlısı olursa yanınızda kimi veya kimleri göreceksiniz? bir düşünün…
Hani bir atasözü vardır, “cemaat ne derse desin imam bildiğini okur”. Ben bu tür yazıları yorulmadan, usanmadan tekrar tekrar yazmaya devam edeceğim. Ta ki birtakım önlemler alınana kadar. Benim yazılarım; Doğduğu ve doyduğu yeri, insanlarını, havasını, suyunu ve ekmeğini seven sorumluluk sahibi insanlaradır. Bazılarına değil.. Özellikle de her devrin adamı olup, gençleri zehirleyerek, onlar üzerinden köşe dönen, tuzu kuru olanlara değil!.. Onlara iyi uykular, iyi köşe dönmeler!.. Unutmasınlar o servetleri ailelerine ve yakınlarına özellikle de gözlerinden bile esirgedikleri çocuklarına yedirecekler!.. Bu güzel ilçeyi ve gençlerini bu hale getirdikleri için, yazıklar olsun!.. Onları Allah’a havale ediyorum.
GENÇLİKLE İLGİLİ YAZILARA HEP AĞIRLIK VERDİM
Mafya özentisi diziler ve filmler, internet siteleri (yasaklı), arkadaş çevreleri, aile içindeki uyumsuzluklar, işsizlik, kendini ispat etme duyguları ve özenti, gençleri olumsuz yönde etkileyen unsurlardan birkaçıdır. Bu nedenlerle yazılarımda özellikle bunlara oldukça fazla yer vermeye çalıştım.
Konuyla ilgili olarak ilçede faaliyette bulunan internet haber sitelerinde, yerel gazete ve dergilerde yıllarca yazılar yazdım. Bunlardan bazıları, Çubuk Sesi Gazetesi’nde yayınlanan ve gençliği konu alan; Öğretmenlere ve Yöneticilere Tarihi Görev (01.12.2004), Kötü Alışkanlıklarla Mücadele (29.12.2004), Madde Bağımlıları ile Mücadele (12.01.2005), (Uyuşturucu Kültürü ve Sorumluluklarımız (16.03.2005), (Zararlı Alışkanlıklar ve Arkadaş (06.04.2005), Eğitim Seminerleri Devam Etmeli (20.04.2005), (Eğitim Ailede Başlar (19.04.2006), Bu çocuklar Bizim (01.03. 2006), Gerçek Dost ve arkadaş (12.04.2006), Eğitim ve Gençlik (01.11.2006) gibi yazılardı.
En son yazım da (takip edenler hatırlarlar), yine bu köşede 20 Temmuz 2012 yayınlanan “İlçe Gençliği Nereye Koşuyor” idi. Bu yazım Çubuk Platformu Dergisinin (Eylül- 2011) 9. sayısında da yayınlandı. Tüm okullara, kamu kurum ve kuruluşlarına bu derginin dağıtımı yapıldı. Kimse haberim yoktu. Okumadım diyemez. Okuyanların da bir kulağından girdi, öbür kulağından çıktı.
Bu yazılarım idareciler tarafından okunmamış veya abeste iştigal, abartılı olarak tahmin edildiği için ciddi olarak üzerinde durulmamıştır. Ya da, “adam sendeci” olarak yaklaşılmış. Okumuş olsalardı olayların üzerine ciddi olarak eğilirler ve olaylar da bu boyutlara gelmezdi.
Şimdi önümüzde iki seçenek var. Ya gençleri kendi haline bırakıp, “böyle gelmiş böyle gider, ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyerek kadercilik oynayacağız. Ya da gençlerin ailelerine, topluma ve devlete faydalı bir birey olarak yetişmeleri için onlara gereken önemi ve değeri vereceğiz.
Ülkemiz genç nüfus bakımından dünyanın en zengin ülkesidir. Gençlerimize sahip çıkalım. Onları her türlü kötülükten özellikle de “Uyuşturucu Kültürü’nden uzak tutalım. Bu da ahlaki, manevi, sosyal ve kültürel değerlere sahip çıkmakla olur.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.