NEVZAT LALELİ
MEDYA; AVUTUR, UYUTUR -15
Bulundukları toplumu uyutma ve avutma medyanın sıklıkla başvurduğu bir taktiktir. Eğer medya bu şekilde bir yayın yapmasa, millet kendine ve dertlerine dönebilir ve o dertleri için çözüm arayışına girebilir. Belki de “dertlerimize çözüm üretemiyor” diye hükümete yüklenerek, ona verdiği desteği geri çekebilir. İşte buna fırsat verilmemelidir.
“Ortada fol yok, yumurta yokken…” medyada bir haber büyük manşetlerle verilmeye başlar. Bu haberi sadece bir gazete verse bu, gündem olmaz. Onu bildiklerinden, “bir savaşta bütün topların birden ateşlendiği…” gibi aynı haber üzerine kilitlenen medya, belki de günlerce olayın üzerinde durur. Yazarlar makaleler yazar, yorumcular çeşitli yorumlar yapar, televizyonlar seçkin konuklarıyla(!) açık oturumlar düzenlerler.
Konu nedir, bu kadar büyük yayın niçin yapılır, diye kendi kendinize soramazsınız bile… Siz de o haberin içinde yoğrulup gitmişsinizdir… Meğer neymiş haber? “Dam başında saksağan/ Vur beline kazmayı…”
Medya milletin derdine ait en küçük haber yazmazlarken böyle “la yüs’el – sorumsuz” haberler ortalığı kaplar. Aradan biraz zaman geçer, o olay unutulmuş yerine başka bir hayali (sanal) haber ortalığa atılmış, “zokayı yutacak” balık beklemektedir.
Bu tarz haberciğe “sanal haber veya masa başı haberi” denilmektedir.
Bu türlü haber verişin ikinci bir önemli sebebi; milletin aleyhine yapılacak bir icraatı, sanal ve uydurma haberle milletten gizlemektir. Millet uydurma haberle uğraşırken o icraat yapılır, o kanun çıkartılır. Milletin bundan haberi bile olmaz.
Bu iddiamı ispat edecek birkaç önemli olay ile bakın nelerle ve nasıl gizlenmiş. Bazılarının tarihini not etmiştim.
14.9.2011 tarihinde Malatya’ya kurulacak “NATO füze kalkanı” mutabakat zaptıyla belgelendi. Mutabakat zaptına Türkiye adına Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, ABD adına ise Ankara Büyükelçi Francis Ricciardone imzalandılar. Bu kalkan 4 bin 700 kilometre öteden bir futbol topu büyüklüğünde nesneleri bile tespit edebilecektir.
O günleri bir hatırlayalım. İran, nükleer santral kuruyor ve bu kurduğu santraların ilme ve faydaya hizmet edeceğini açıklıyordu. Ancak Başta ABD ve İsrail olmak üzere ellerinde ki medya gücünü de devreye sokarak, “İran, atom bombası yapıyor” diye yaygara başlıyorlar. İsrail, bu hezeyanını daha da ileri götürüyor ve “Eğer İran bu çalışmalardan vazgeçmezse biz de Tahran’ı bombalarız” tehdidinde bulunuyor.
İran bu palavraya pabuç bırakmamak için; “Hele bir deneyin. Şahap füzelerimiz ile Telavivi bombalarız” diye açıklama yapıyordu.
İran bu, yapar mı yapar. Şer güçleri, “Tahran bombalanınca İran’ın bu misillemesinden nasıl korunuruz?” diye düşünürler. Bulabildikleri çözüm, “NATO adını kullanarak Türkiye’ye Füze kalkanları konuşlandırmak” olarak karşımıza çıkar. İyi ama derler, Türk halkı bu işlerde çok hassastır. Onların Batının bu hamlesinden haberdar olmamaları lazım…
“O iş kolay” der, bizim medyamız… O iş, bizim işimiz… O günlerde ortaya “Wkiliks belgeleri” adıyla bir haber bombardımanına başlanır. Türkiye’nin en gizli ve mahrem bilgileri bu belgelerle kamuoyuna aktarılamaya başlanır. Türk kamuoyu bu belgelerde kim ne yapmış, kim neler söylemiş bunu tartışmaktadır, artık.
Ve… Füze kalkanı mutabakatı, yukarıda belirttiğimiz gibi sessizce imzalanıverir.
YABANCILARA TOPRAK SATIŞI ARTIRILDI
5.Nisan.2013 tarihinde bir kanun çıkartılacaktır. Eski kanuna göre Türkiye de Yabancılara toprak satımı her bir yabancı için 25 dönümken, bu kanunla Hükümete her bir yabancıya 300 dönü toprak satışı yapabilme yetkisi verilmektedir. Bununla da kalınmamakta, “Hükümet bu miktarı, Bakanlar kurulu kararıyla bir misli artırabilir” denmektedir. Yani artık bir yabancıya 600 dönüm toprak satabilmenin yetkileri Hükümetin elindedir.
İyi de bu kanun çıkarken özellikle Milli görüşçüler, Abdülhamit Han Hazretlerinin Theoder Herzel’e dediği gibi; “Şehit kanıyla alınan topraklarımız, parayla satılmaz” derlerse ve bunu da halkın huzuruna getirilerse ne olacaktır?
2013 yılı başında günü başlatılan; “Türkiye için Başkanlık sistemi” tartışmaları, milleti bir miktar oyalamaya yetecektir. Olurdu, olmazdı derken, bu kanun da çıkıverir.
YA GEZİ PARKI OLAYLARI
İstanbul Taksim’e AVM yapılacak… Orada ki ağaçlar kesilecek… Günlerce iktidar ve muhalefet birbirlerine girerler. Medya da bu yangının körükleyici rolünü üstlenir. Vay efendim… Şöyle oldu da, böyle oldu da… Evet, daha sonra ne oldu?
Aynı günlerde 1.6.2013 tarihinde 6491 sayılı Yeni Petrol kanunu çıkıverir. Bu kanun neler getiriyor ve neleri götürüyor? Bu konularla hiç kimseyi ilgilenmez bile…
Dikkat ederseniz, “Domuz etinin kırmızı et statüsüne alınması”nda aynı mizansen, “11.5.2005 tarih ve 5349 sayılı “Ceza Kanunundan Zinanın suçunun kaldırılması”nda aynı oyun, 31.10.2006 tarih ve 5553 sayılı Yeni Tohumculuk kanununda aynı tegah, Fener Rum Ortodoks Devleti kurulmasına doğru gidecek Vakıflar kanunun azınlık isteklerine göre değiştirilmesinde aynı operasyonu görmek mümkündür.
Son olarak da 31.Mart.2015 de İhtilal yapma suçuyla yargılanan “Balyoz davası” sanıklarının son duruşmada beraat edecekleri kesinleşince, aynı gün bütün ülkede elektrikler kesiliverir. Koskoca İstanbul Adalet sarayına iki terörist elini kolunu sallayarak girer ve bir savcımızı rehin alırlar. 1.Nisan tarihli gazeteler, televizyonlar yazacak malzeme bulmuşlardır. Balyoz davası artık kimsenin dikkati çekmeden beraatle sonuçlanıverir.