YUSUF BOSTAN
KLİSENİN YANINDA GARİP KALAN BİR CAMİ
Mevla’ya yönelen her kulun gönlünde bir mescit yaptırmak geçer.
Zira yüce Mevla’m “Hiçbir yere sığmam, sadece mümin kulumun kalbine sığarım” diyor. Kalplerine Mevla’sını sığdıranlar bu dünyada ve ahrette ölüm yoktur onlar için. Zira onlar ölmeden önce ölenlerdir.
İnsanoğlu bu gelip geçici bu güzel dünyaya; Arkasında hayırlı bir evlat bırakmak ister. Manevi ilimleri yaymak, miras olarak bıraktığı Mushaf-ı şerif-i çoğaltıp yaymak, yolcunun barınması için yaptırdığı mabet, çeşmeden akıttığı su, sağlığı yerindeyken malından çıkarıp verdiği sadaka, insanlara hayrı ve sabrı tavsiye eden güzel sözlerinden başka bir şey bırakamaz arkasında. Başka bir şey bırakırım diyen varsa buyursun bıraksın.
Velâkin bu dünyayı bir değirmene benzetirim önüne ne gelirse öğütüp geçer. Geçmişi öğüttüğü gibi. Geçmişten sadece kalan geçmişte yaşayanların söyledikleri ve hayırlarıdır. Şairin çok güzel bir sözü vardır;
“Cennete giden yollar, mescitlerden geçiyor. Mevlâ’m hep kullarını, secdelerde seçiyor”
Sözünün yansıması olacak ki çalan telefonun öbür ucunda Takkeci İbrahim Efendi Hazretleri ruhaniyetli ihlas ve imanı yüzüne yansıyan, açık denizlerde büyük gemilerde kaptanlık yapan derviş gönüllü bir kardeşim. Bulgaristan’ın Varna kentinde iç limana gemisiyle demir atınca beni aradı.
“Üstadım Selamünaleyküm”
“Ve aleykümselâm, ayaklarımız Kabe’ye varsın, ömrümüz uzun, bereketli olsun inşallah, günümüz hayr yolumuz sevgiliye, muhabbetle dolsun”
“Amin”
Üstadım Bulgaristan’ın Varna Limanı, Les Port adlı rıhtımına yük almak üzere yanaştık. Geminin liman ile ilgili formaliteler tamamlandıktan sonra çevreyi dolaşmak üzere limandan çıktım. Yaklaşık 3 km uzaklıkta adının daha sonra VARNA Azerova Koyu (ALADIN KOYU) olduğunu öğrendiğim VARNA kentine bağlı bir köyde cami olduğunu duydum. Camide namaz kılmanın özlemi beni buralara kadar getirdi.
Uzaktan hemen hemen kabası tamamlanmış ve Minaresi de yarım kalmış küçük bir Cami gördüm ve çok sevindim. Yapımı devam ediyor sandım. Hemen çevrede Türkçe bilen birisini aradım gördüm ki çoğu biliyor. Ayaküstü camiyi sordum, ancak düş kırıklığına uğradım.
Gördüğüm olay 20 yıldan buyana bu Cami’nin mücadelesini veren 72 yasında artık fiziksel ve ruhsal olarak bitme noktasına gelmiş Remzi DURMUSALI adlı nur yüzlü bir ihtiyara götürdüler. Onu bu yarım cami’nin hemen yanında tahtalarla çevrilmiş ancak içi buz gibi, baraka bile denemeyecek dahi bir yerde geceden sabaha kadar hiçbir karşılık beklemeden Allah rızası için, kimse bu yarım Cami’ye zarar vermesin diye, kendi evi olmasına rağmen hasta karısını ve çocuklarını sabaha kadar bırakarak camide nöbet beklerken buldum. Kendisine bu caminin durumunu sorduğumuzda hem ağladı hem anlattı bende dinledim.
Her şey 1989 yılında Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle başlamış. O zamana kadar ne Hıristiyanlara nede Müslümanlara ibadet ve ibadethane izni yokmuş. Ardından her din mensupları demokrasiye geçişle birlikte ibadethane isteklerini yavaş yavaş dile getirmeye başlamışlar ve 1992 yılına kadar bir çok zorluklardan sonra Bulgar hükümeti önce küçük bir yer sonra kötü bir yer derken sonunda Cami’nin su anki yerinde bir Cami yapılmasına izin vermiş.
Bu Cami Uğruna hayatını adayan ihtiyar Remzi DURMUSALI amca bir Sure sonra çevresinde ki Bulgarlar tarafından hakaret, aşağılama hatta sabah kalktığında kapısına asılı ölüm tehdidi içeren yazılarla uyanmış. Bu arada aynı dönemde başlayan hemen 50 metre uzağındaki çok bakımlı olan küçük kilise 1994 yılında tamamlanmış ve çoktan ibadete açılmış. Uzaktan bakıldığında KLİSE ihtişamlı bir yapı olarak uzaktan gözüküyor.
Bizim cami ise 140 metrekarelik Selimiye camisinin küçültülmüşü olarak planlanan ve inşaatına ancak 2006 yılında başlanabilmiş, proje örneğini Edirne’de bir camiden alınmış ve projeyi Müslüman olmayan Bulgar asıllı bir kişi tarafından hiç para almadan çizilmiş. Her şeyi yasalara ve projeye uygun olarak yapmışlar. Bir sure sonra çevredeki Bulgarlar da Cami’nin yapımına artık ses çıkarmaz olmuşlar. Cami çevresinde şu an 300 civarında Müslüman - Türk ailesi var bunların hepsi Balkan Türkü ve nüfusları Bulgarlardan daha hızla artıyor.
Cami’nin bodrumuna beton zemin üzerine battaniyeler sermişler ve senede 2 kere (Kurban ve Ramazan BAYRAMI) namazını cemaat olarak kılıyorlar. Son 6 ay içerisinde Cami inşaatı tamamen durmuş ve ne gelen var ne giden. Hemen 50 metre ilerisindeki güzel kiliseyi görünce ise insanın gözleri doluyor, kendini çok mahzun ve kimsesiz hissediyor. İhtiyar Remzi amcadan beni Varna bölge müftüsüne götürmesini istedim;
Varna Merkez Camiinde öğle namazından sonra Bölge müftüsü Taner VELI bey ile tanıştım. O da çok temiz ve imanlı bir genç, konuyu onunla da görüştüm ve aynı şeyleri söyledi. Bulgar makamlarının bunu onayladığını, her şeyin yasalara uygun olduğunu, hiçbir kurum ile ve bölgedeki halk İle bir sıkıntı olmadığını, Müsait Olan cami arsasına küçük de olsa bir kuran kursu ile misafir odasının da eklenebileceğini ilave etti.
Üstadım;
Benim gibi sıradan bir gemi kaptanını bile, sanki bir kurtarıcı gibi gördüler, gözleri sevinç ve umut doluydu, benimle konuşurken sanki sizinle konuşuyorlardı. Ben elci olarak görevimi yaptım, uzaklarda görmediğiniz ama var olan insanların ibadetleri için verdikleri mücadeleyi size aktarmak istedim, Üstadım bu konuda ne yapabiliriz nasıl yardımcı olabiliriz, Klisenin yanında garip kalan bu mübarek camimiz için…!
Kaptanlık yapan kardeşimin sesi telefonda çok heyecanlı ve mahzundu. Bu gördükleri ve yaşadıklarından dolayı da çok etkilenmişti. Kim etkilenmez ki.
Kendisine söyleyebileceğim; Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin “Hayır konusunda yarışınız” hadisi şerifindeki büyük hikmetlerin ne olduğu. Dua edip Mevla’dan bir an önce bu camiyi ayağa kaldırabilecek hayır sahibi Ademi beşerin veya Devlet kurumlarının böyle bir mabet için sahiplenmesidir. Ecdadımızın at koşturduğu bu topraklara sahiplenmek, sevgili peygamber efendimize muhabbet besleyen bizlerin görevidir. Şunu da unutmamak lazım derim ki “Yiğit düştüğü yerden kalkar” Nede olsa Osmanlı buralardan çekilmek zorunda kaldı.
İlk önce Allah Zülcelal Hazretleri kendi evini hangi sevgili kuluna yaptıracağını bekleyip görmek için çapa göstermek lazım. Bizler bu mabedin yaptırılmasına aracı olurda, atalarımızın at koşturduğu bu topraklarda Yüce Mevla’mın evim dediği camimizin yapılmasında bir sebeb olabilirsek ne ala. Büyük şeref insan için. Şeref makamı kainatta sadece insana verilmiştir unutmamak lazım. Başka hiçbir mahlûkatta yoktur şeref makamı.
Mevla’sına aşık, Resülü Zişan efendimize ümmet olmak için günlerini geçiren Kaptan kardeşimin bana anlattıklarını kısaca sizlere anlatmak istedim satırlarımda. Gayemiz hemen dizimizin dibinde olan ecdadımızın bize emanet olarak bıraktığı, lakin zamanında sahiplenemediğimiz Bulgaristan’ın VARNA kentinde ihtişamlı Klisenin yanında bulunan Mahzun Camimizin yani mabedimizin boynu bükük kalmasın niyetimizce.
Osmanlının son dönemlerinde yaşamış, salih amelli büyük veli Takkeci İbrahim Efendi Hazretlerinin niyeti gibi niyetlenmektir. Besmeleyi şerifle başlayıp, bu olayı hayırsever insanlara anlatmaya, gerisini Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi Hazretlerine bırakalım;
Zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler,
Nede olsa gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden. El - Fatiha