Tarık Sezai Karatepe
Kimsenin Yazmadığı !
Umuttun. Gün çavarken düştün yollara.
Malazgirtten başlayalım. Bereketler ülkesi Anadolunun ruh başkenti burası. Sultan Alparslan, Çağın Süper Gücü(!)nü dize getirdi.
Uçsuz ovaya baktın. Yeniden dedin. Bir gün yeniden!
.
Susuz, selamladı seni. Köy Enstitüsünün eğitimden başka her şeyi becerdiği(!) acı hatıralar karşıladı. Gurup vakti baktın, Akyakadan Kafkasyaya.
Ardahandan Şavşata kıvrılırken dağ yolu, Gürcü bir dirençti, Doksan Üçten kalan. Trabzon yuvandı, Sinop beşiğin. Buğulandı gözlerin.
Kırk yıl var ki, Mevlananın Ülkesi uğurladı Başkente. Bir değil, üç vekillik reydi aldığın. Cezalı Kent, gönül sofrasını açtı sana. Tokattı vurduğu; ceberrut sola, takiyyeci sağa!
Bağımsızlık karakterindi, yalnız Ona kuldun sen! Tek kişilik ordu idin, düştü arkana milyonlar. Sel oldun, çağlayan oldun, bora oldun.
Seninle hesabı olanlar, yanıldılar bir kez daha.
Korumasız dolaşıyor, Diyarbakırda bir maraba kahvesinde atıyor yorgunluğunu. Ulu Camide Ömerin Orduları duruyor selama. Selahaddin, Kudüsten döner gibi bağrına basıyor sanki.
Kürtçe bir mevlittir, Ahmed-i Haniden kalan. Söz değil manadır, gözlerini ıslatan. Lisan-ı hal ile olur, kalplerin duruşması.
Milli bir nizam kurmalıydı, insan üstü bir sistem. Karakoç şair, yazdı marşını: Kör dünyanın göbeğine !
Yalnız değildin. Bir Anadolu buluşmasıydı, etrafını saran. Laz ezgileri, Arabeske; Türkçe Boşnakçaya karışıyordu. İli özgür, dili özgür, dini özgür bir kent savunmasıydı; Anadoluyu saran.
İşler tıkırındayken bu da nerden çıktı! Faiz değil üretim, diyor. İthalat değil ihracat istiyor. Ağır sanayi diyor da başka bir şey demiyor. Tütün tarlası değil pamuk ovası olacakmış, buralar.
Sınırlar kalkacakmış. Kardeşler arasında hat mı olurmuş! Mazlumların yanındaymış. Abd güçlü! demek, Tevhidi inkarmış!
Güç ve iktidar sahibi sadece Yaradan! diyormuş. Bu kafayla dansı bile yasaklatır, bize. İçkiyi unutturur, çöpe attırır kumarı. Fayans düzdürmez bize. Kesmeli önünü, bir an önce!
Şehadet parmağı duvarlardan indi sadece. Gönüllerde perçinlendi, tam aksine. Selametle geldi. Şaşırttı kem gözleri:
Daha dün indirdi tabelayı, bugün yenisini çaktı. Bu ne hız! Uslanmayacak anlaşılan!
Sandıklar patladı. Açık oy, gizli tasnif kar etmedi oyunu bozmaya. Bilderberg kardeşler hır gür hedef şaşırtırken, anahtar güçtü. Hayra motor, şerre fren!
Unutulan Siirt, dışlanan Erzurum, sömürülen Kayseri, itilen Kütahya hayat buldu, fabrikalarla. Kıbrıs, Viyanadan sonra ilk kazançtı, cephede.
Dört asırlık bir özlemdi, Akdenizi göl yapmak; Yeni Osmanlıya.
Göğü delen minare rozetli üniversite için başka kapı aramayacak, imam önder olduğunu hatırlayacak; toprağının efendisi, başkasının kölesi olmayacak!
Pakistan, Hint şerrine karşı daha kavi; Afgan, İpek Yoluna daha yakın; Mindanao, Manilaya daha sert; Bilge Kral, medrese-i yusufiyede daha emindi, artık!
Kudüs, Istanbulla buluşmasın! diye basıldı, düğmeye. Altı Ok, Üç Hilalle kapıştı, görünürde(!) Türkün örgütünü Kürt, Kürtün örgütünü Türk kurdu. Bu ne hazin bir aşktı(!)
Kaos, münafığın gıdasıydı. İsimlere ayır; böl sonra; parçala, hazmet; yut, bir an önce. Niyet çıktı ortaya: Çağrıya kulak vermesin insanlık! Kurban olsun izmlere!
İnsana çağıran yanlışa, Vahye çağıran Doğruya çağırır. Ne var ki susmaz silahlar.
Ağlar; Alevi anası, Sünni anası; Türkün anası, Kürtün anası! Olan olmuş, kamplara ayrılmıştır Ademin çocukları!
Bağırdın, haykırdın dünyaya: Ben söylemiyorum. Yüce Vahiy söylüyor: Dağılmayın, parçalanmayın! Kuvvetiniz gider!
Dinleyen dinledi. Dinlemeyen girdi, kara toprağa. Beş bin sağdan, beş bin soldan gitti canlar.
Barışın Çocuğunun verdiği selamı kurşunla doldurdu; tekinalpçi taskafalar!
Vurulan rahmetle anılıyor, Şubatlarda. Sonsuza dek! Ya vuran el, hangi mahzende hesap vermekte, posbıyık kodamana!
.
Kampana acı acı çaldı, On İki Eylül sabahında. Belli ki acelesi vardı:
Siyon aşığı bakanı nasıl alaşağı eder, Kızıl Sultan(!)ın torunları! Sivasta nasıl konuşur, Filistin yüzlüler!
Ya Konya! İki günde milyon milyon sığmadılar Meydana! Bu kenti bir daha yasaklamalı! Mümkünse silmeli haritadan! Acımadan(!)
Herkes girdi koğuşa, sen de. Bir farkın vardı: Onları, uğruna kan döktükleri lordları(!) sorguluyor. Sense, zaten barışık olmadığın adamlarca(!) tutuluyordun. Sen onları tanıyordun, onlar seni
Çıktın. Zemheri ayazında Moskof zulmüne direnen Hayberli, unuttu kopan bacağını, cennete yolladığı gözünü, parmağını..! Kutladı, Anadoludan gelen haberi. Doyasıya.
On dokuz başaklı, hilalli yeni vizyon, dosta güven düşmana korku salarken, hedefi büyütmüş, çıtayı yükseltmiştin.
Eleştiren hareket, özeleştiriye de muhtaçtı. Yerelde kazandıkça hizmetler çoğalıyor, sevgi çoğalıyor, itibar çoğalıyor; fakat nicelik arttıkça niteliğe bir şeyler oluyordu.
Demokrasilerde olur böyle şeyler!
Demokrasi için mi düştük yola!
Cevapsız kalan her soru, kangren olup kemiriyordu bünyeyi. Hesaba katılmayan bir şey vardı, bu arada:
Kapıdan giren herkes iyi niyet taşımıyordu. Vazifeli(!) idi bazıları. Durumdan vazife çıkaran
...
Denenmemiş denendi. Nasip oldu, iktidar. İlk çatlaktı baş gösteren: Sarı kızın yolsuzluğuna kılıf bulundu. Sütten çıkmış ak kaşıktı(!) Unutuldu bu da.
İyi şeyler olacaktı, oldu. Mazlumların ittifakı için Doğu Seferine çıktın.
Niye ilk ziyaretini abdye yapmıyor?
Tağutun yanında itibar arayan terk edilir; önce Hakk, sonra halk soğur ondan! Doğrudur yaptığı, çizgi sağlam!
Garson Devlet verdikçe, çarşı pazarın yüzüne kan geliyor; paranın dönüşümü esnafa hayat veriyordu.
Cesurdun. İnananın kıyafeti, ceberrutun silahı olmaktan kurtuluyordu. Kararname çıkardın, bir çırpıda. Lakin, vukuatı bol emniyetçi eskisi başkaldırdı buna da. Devlet terbiyesi(!) almıştı, ne de olsa!
..
Gurbetçi, elinin bereketini, alnının terini, dişinden tırnağından artırdığını sana yakın olana(!) teslim ediyor
Sermayeye bir haller oluyor; Konyazede, Yozgatzede, Avrupazede otuz yıllık birikiminin üstüne bir bardak su içiyordu(!)
Ne disiplin kurulu çalıştı, ne bir dert ortağı buldu, gözü yaşlı emekçi! Giden, ah u zarıyla gitti. Acısıyla, kiniyle, nefretiyle gitti. Giderken sevgisini bıraktı; çilesini, kavgasını bıraktı.
Ad sana kaldı. Bütün günahlar yıkıldı sırtına.
Ne vakit, bu işi çözmeye kalksan, içinden birileri takoz koydular daima. Duymadın belki de, duyurmadılar sana. Yozgatholdingin tam da karşısına Yozgatzede derneği kurdular. Tınmadı hiç kimse.
Müşrikten adalet beklenir mi? diyen de çıktı; Bildiğin yere git! diyen de
Desteğin azalmıştı. Oysa, suikaste kurban giden Anadolu bakışlı adam, yetişmişti imdadına bir kez daha! Kim fısıldadıysa kulağına, Salomona verdin istifanı. Su uyur, düşman uyumazdı.
Kaçan bir fırsat mıydı, ömürlük bir pişmanlık mı ? Sanki hiç yaşanmamış gibiydi, heyecan dolu, hizmet yüklü günler
Şirin hapse düşünce: İlk seçimde aday gösterelim de kurtaralım kodesten. Bak, elin oğlu nasıl da kurtarıyor; eli kanlı katilini mapus damından! diyen çıkmadı mı; yoksa sümenaltı mı edildi vefakar niyetler!
Ne kadar savunursan savun kendini; hukuk işlemez asla sana! Sen de biliyordun bunu. İstedin ki, hukuksuzluk çıksın ortaya; cerahatı patlasın sistemin.
Bir akşam üstü tabelan üçüncü kez indi. Dişler gıcırdadı, yumruklar sıkıldı. İyi mi oldu, kötü mü; itidal çağrısıydı yaptığın.
Bingöldeki Yüzyılın Manifestosu, çok sürmeden siyasi yasak oldu, ömür boyu. Belleklerde kaldı, düşman çatlatan sözler
Durmadın. İraden zafere değil, sefere memurdu. Kesmedin hızını. Eksik kalan bir şey vardı: Teşkilat hafızası!
Çalışmadı kurullar.
Gel bakalım, yeniden görev almak istiyorsun. İlde, ilçede vazifeye talipsin! Ama, iki türlü insan var: Fedakarlar, asalaklar...
Getir malvarlığını! İktidarın yerelinden genelinden nimetlendin mi görelim. Açıkla, aradaki servet farkını! denmedi.
Güven bunalımı bitirir yapıyı. Kimse kızmasın boşuna. Destek yok! diye.
Bugün yeni bir gün. Sabah bir imkandır, akşam bir imkan. Cuma bir imkandır, bayram bir imkan. Köyleri mahalleleri yeni baştan taramana gerek yok! Biliyor halkın, seni!
Yüzleş yanlışınla. Hatanı azalt, sevabını çoğalt! Kazanırken ehil aday çıkardın, kaybederken liyakatsizdi cepheye sürdüğün
Eğriye eğri Kapından giren her fertten mal bildirimi iste. Bağımsız kurullar kur! Şeffaf olsun hareketin! Zengin diye görev verme! Fakir diye horlama!
Ne bilirsin, zenginin soğuk yüzünden kimse girmez içeri. Bini bire feda etme! İnsan haklarını öncele! Git üzerine dertlerin!
Cesur ol; bil ki ürkeklerin dostu da olmaz, düşmanı da Boş ambara hırsız girmez!
Kucakla, yeryüzünü. Bekleme burada. Sulh için git Pakistana. Dursun, oluk oluk akan kan Peşaverde, Lahorda. Yapmadığın şey değil.
Somali seni tanır, Yemen seni bilir.
Fethe çıkan evini temizler, Osman Bey misali. Geri duran içiyle boğuşur, tıpkı Üçüncü Selim devri.
Kan seninle durur, kardeş olur kentler senle. Barışır Yozgat ile Diyarbakır, sen gelince!
Tasalanma! Benden sonra kim var? diye. Zor zamanda çıkar, önder. Ondan gelen yardım ile!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.