ŞEVKET TANDOĞAN

ŞEVKET TANDOĞAN

DUÂ VE BEDDUÂ

           İnsanın yaratanıyla en kestirme drek irtibat ve iletişim kanalı duâdır. İbadetin özü ve anlamı da duâdır. Furkan sûresi 77.Ayette, “DUÂNIZ OLMASA, RABBİM SİZE NE DİYE DEĞER VERSİN!” buyurulur. Duâ, öz nüve olduğuna için, çekirdeksiz, tohumsuz ürün yeşermediği gibi, bütün iyilik ve ibadetler ancak duâ, niyaz ve tazarru ile hayatiyet kazanır.

          İnsan, şahsî hata ve kusurlarının affı için, tevbe-istiğfar gayesiyle duâ ettiği gibi, ma’ruz kaldığı veya kalabileceği, ferdî ya da toplumsal belâ ve sıkıntılara karşı da duâ ederek, Allah’tan afiyet, huzur ve güvenlik isteyebilir. Vatanın ve milletin uğradığı felâket, şiddet ve terör belâsının sona ermesi ve düşmanların hezimeti için duâ ve tazarrûda bulunabilir.

          Nitekim bugünlerde etrafımızın ateş çemberi gibi düşmanlarla çevrildiği ve içeriden-dışarıdan topyekün saldırıya maruz kaldığımız bir dönemde, herkes üzerine düşen mücadele görevini yaparken, aynı zamanda eşref saatlerde, belaların bertaraf olması için, çokça duâ ve niyazda bulunmalıdır.

          Tefekkür etmeliyiz: Sıkıntılar belki bir imtihan veya bizi Allah’a yönelişe zorlayan vesiledir. Belki de kusurumuz, çilemiz ve cezamız vardır. Allah (c.c.) bizden kendine yönelip duâ ve ilticada bulunmamızı istiyor. “Duâ etmeyene gazabım vardır” buyuruyor. Azgınlığı, taşkınlık ve şımarıklığı bir tarafa bırakıp, maddiyattan çok, mâneviyatın önemini kavramaya zorlanıyoruz.

          İkinci binin müceddidi, büyük âlim ve mütasavvıf İMAM-I RABBÂNÎ HAZRETLERİ mektûbatında: “Şavaş iki ordunun ittifakıyle kazanılır, Bunlar; Leşker-i gazâ ile Leşker-i duadır” buyurur. Yâni bedenen savaşan güvenlik görevlilerinin zafer kazanabilmesi için, mâneviyat ve zikir ehli dindarların duâ askeri olarak onları desteklemesi gerekir. Nitekim savaşa giden sahâbîlerin, Ashab-ı suffe’den dua istemeleri bunun güzel bir örneğidir.

          Selçuklu Devletinin ünlü vezîr’i NİZÂMÜLMÜLK ilim ve zikir ehli zümreye her yıl tahsisat olarak 300 bin altın veriyordu. Kıskananlar onu Sultan Melikşah’a şikâyet ederek, “Bu kadar para ile ordu donatılsa İstanbul’u bile fethederiz” dediler. Nizamülmülk’ün Sultan Melikşah’a sunduğu açıklama şöyledir: “Allah’ın dinini yüceltmeye çalışan zikir ehline ve Kur’an’a hizmet edenlere yılda 300 bin altın çok mudur? Askere her yıl onca para harcıyorsunuz. Onların en nişancısının attığı bir ok bir milden fazla gitmez. Halbuki ben öyle bir ordu donatıyorum ki, onların duâları tâ Arşa kadar gider ve Allah’a ulaşmasına bir engel olmaz”

          Bu açıklama karşısında gözleri yaşaran Sultan Melikşah, “Sen bu ordunun sayısını artır, istediğin kadar tahsisat ayır, servetim senindir” dedi. Ecdadımız Selçukluların başarısının sırrı budur.

          Ülkemizdeki dînî cemaatler, Kur’an tedrisat hizmeti verenler, vatansever bütün dindarlar, duâ ehli tüm vatandaşlar, milletimizi boğmaya çalışan şer ittifakına karşı, birlikte yan yana saf tutarak, güvenlik güçlerimizin, dolayısıyla devletimizin muzafferiyeti, düşmanlarımızın hezîmeti için duâ ve niyazda bulunmalıdır. Elbette ki tek yürek, tek ses halinde bu yakarışlar arşa yükselecek, Allah’ın yardımı ulaşacaktır.

          Tabiî ki, bedduâ ve lânet okumanın ne kadar kötü olduğu herkesçe bilinmektedir. Hz.Peygamberimizin lâneti yasaklayan bazı hadisleri şöyledir: “Kim bir mümine lânet ederse onu öldürmüş gibidir” Ve yine: “Lânet edenler kıyamet gününde ne şehitlik derecesi elde eder, ne de şefâatçı olurlar.”  “Kâmil bir mümine lânet edicilik yakışmaz.”   

         

       

Bu yazı toplam 1136 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.