ŞEVKET TANDOĞAN
CEMAATLER
Bundan önceki köşe yazımda; İslâmî mezhepleri ele almıştım. Çok ilgi çekti, değişik yorumlar ve sorular geldi. Bu arada bazı okuyucularım, ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde yaygın halde bulunan cemaatlerden de bahsetmemi istediler.
Bu yazımda; gayri-müslim ve etnik azınlık cemaatlerini hariç tutarak, İslâmî cemaatleri mercek altına almak, analiz yapmak istiyorum.
Sözlük itibariyle en az üç kişiden ibaret topluluklara cemaat denilirse de, günümüzde daha çok belli gayeye yönelik organize, gönüllü, örgütlü kitlelere cemaat denilmektedir.
Tarihin derinliklerine dayanan Anadolu Kültüründe ve İslâm geleneğinde farklı yapılarda cemaatler çok önemli yer tutmuşlardır. Geçmişten günümüze mezhepler, tarikatlar, dergâhlar, tekke ve zaviyelerden tutun, esnaf birlikleri loncalar, odalar ve vakıflara varıncaya kadar pek çok çeşit sivil toplum kuruluşuCemaat kültürünün güzel örnekleridir.
“Allah’ın yardım eli cemaat üzerindedir.” Meâlindeki “Yedullahi ale-l cemaati” Hadis-i şerifi ve diğer ayet ve hadislerle, cemaatleşme İslâm’da teşvik edildiği için, Birlikten kuvvet doğar mantığıyla çalışan, toplumun omurgası niteliğindekiCemaatler; pek çok alanda muharrik güç olarak büyük hizmetler yapa gelmişlerdir.
Günümüzde de cemaatlerin oluşturduğu şirket, dernek, vakıf ve federasyon gibi legal kuruluşlar kanalıyla çalışan eğitim, sağlık, kültür, sosyal ve ticarî alandaki tesisler; Devletimizin yetişemediği pek çok hizmeti başarıyla yerine getirmektedirler.
Hizmet zincirleri ülkemizin en ücra köşelerine ve hatta ülke dışında dünyanın muhtelif yerlerine yayılan, çığ gibi büyüyen ve etkin bir güç haline gelen bazı cemaatler; devâsâ tesisleri ve yüz binlerce inanmış gönüllü mensuplarıyla dikkatleri üzerinde toplamaktadırlar.
Zira bu cemaatlerin öğrencileri, hocaları ve idarecileri hayatlarını bedenen bu işe vakfetmişler, diğer destekçi-sevenleri maddi-mali imkânlarını ortaya koymuşlar, tüm Müslümanlar büyük-küçük yardımlarla hizmet kervanının yürümesi için seferber olmuşlardır.
Bu durumda; cemaatlerin yönettiği, işlettiği tüm müesseseler Müslümanların ortak malıdır. Tümü dînî, millî hizmetler için yapılmışlardır.
Cemaatlerin meziyetleri yanında, dikkatimizi çeken yanlışları da belirtmeliyim: Birincisi kimi cemaatlerin tepesinde Emîr, Ağabey, Efendi vb. sıfatla cemaatin başı durumundaki zevatın, emrine tabi nezih kitleyi sürü gibi itirazsız yöneterek, şûraya yer vermemeleridir. Halbuki, İslâm’da istişare esastır. Muhtelif ayetlerle istişare emredilmiştir.
Bir diğer husus ise; büyük güç olduklarını vehmeden ve şımaran kimi cemaat önderlerinin, diğer Müslümanlara, hatta iktidara kafa tutmaya ve siyasî şantaj yapmaya çalışmalarıdır. Bunlar masum kitleyi ve güzelim dînî kuruluşları şahsi ikbal ve ihtirasları uğruna siyasete alet etmekte, bindiği dalı kesmektedirler.
Çok şükür ki, şuurlu ve şahsiyetli Müslüman kardeşlerimiz siyasi tercihlerini bunların talimatlarına göre değil, vicdanlarının sesiyle hakka uygun yapmaktadırlar.
Nasıl ki; Milletin ödediği vergilerle alınan silah ve teçhizatın namlusunu millete çeviren darbeciler, komplocu örgütler neyse; aynen milletin yardımlarıyla inşa edilen dini hizmet müesseselerini, millete karşı kullanmaya çalışan dengesizler de darbecilerin akıbetine uğrayacaklardır.
Yeri gelmişken, son zamanlarda kimi cemaatlerde uygulanan dışlama, kovma ve tart olaylarına da değinmek isterim:
“En küçük evladımın kesip attığı tırnağını bile dünyalara değişmem.” Diyen ve hayatında hiç kimseyi kovmayan bir muhterem zatın yolundaki büyük bir cemaatin yönetim kadrosuna sızan fitneler yüzünden, nice yetişmiş değerli elemanlarını dışladıklarını biliyoruz.
Annesinin cenaze namazını kılması ve tabutunu tutması engellenen, cemaat baskısıyla kardeşinin ölüm döşeğinde ziyaretine gidemediği için üzülüp gözyaşı dökenleri görüyoruz.
Uzun yıllar Allah yolunda hizmet etmiş, gençliğini, hayatının en verimli yıllarını bedenen ve malen cemaatine vakfetmiş değerli şahsiyetleri, ikballerine aykırı görerek dışlayıp, iftiralarla yaftalayarak yasaklama örneklerini çoğaltabiliriz.
Cemaatinden koparılan, kendi elleriyle temelini attığı ve inşasına vesile olduğu tesislerden men edilen, böylece bir anda yalnızlığa itilen bir kişinin ve aile fertlerinin uğradığı üzüntü ve yıkım ne büyüktür! Bu zulüm kişilik haklarına tecavüz değimlidir?
Dışlananların hatalı olduğu ve hatta büyük cürüm işledikleri kabul edilse dahi; onları usulünce incitmeden ikaz ederek kazanmak, düşeni kaldırmak gerekirken; “Bir yıkık değirmeni kırk yıl bekleriz” buyuran bir zatın evlatlarının, cellat kesilip adeta yok etmeye çalışmaları ne üzücüdür.
Her kes hata edebilir, kimse masum değildir. Kardeşini aşağılayıp horlayarak rezil etmeye çalışırsan, başına gelen belaya sevinirsen, er geç senin de başına gelir. Hz.Peygamberimiz: “Lâilahe illallah diyen
Cennete girer.”Buyurmuştur. İslam büyükleri de sıkça:
“Eller yahşi, biz yaman- Eller buğday, biz saman” derlerdi.
HÜDÂYA EMANET OLUN.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.