Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Bu Sabah Erken Kalk!

 

 

Kur, saatini. Ayarla, telefonunun alarmını. Erken yat, erken kalk! ‘Kurtuluş Daveti’ne kulak ver! Bilalce kıpırdasın dudağın!

Çıkmadan kapıdan, evin de duysun Ebedi Çağrı’yı!

İlk sen selam ver! Yasla bir direğe, sırtını. Ana lisanınla dua et! Anla ne dediğini. Anla ki kesilmesin irtibatın, Yaradan’la!

Huşu duy, bulunmaz bir hazla. Sanki sana inmiş gibi, sarıl Yüce Mesaj’a!

Kepengini yeni açmış fırına uğra! Kepeği unundan ayrılmamış ekmekten al. Şifadır, ikisi birlikte. On dört asır sonra anladı insan, Medine’de eleği yasaklayan Kutlu Önder’i!

Evine gir! Melekler karşılasın seni. Çayını demle, kur sofrayı. Elinin erdiğinden geri kalma. Gücünün yettiğinden usanma.

Hep beraber an, Rahman’ı. Kuşatıcı ol, evinde. Evin sokağın aynasıdır. Temiz tut, yüreğini. Az konuş, çok dinle. Kadir Olan’ın bir araya getirdiği bir yapı taşısınız. Bil kıymetini, büyükten küçüğe.

Sor onlara. Dönerken ne getireyim size? Alacağını al, söz verme yapamayacağına. Güvendirme kimseyi, hayal ikliminle.

Çıkmadan arınsın elin, yüzün, başın, ayağın…  Adımını Hak için at. Kurtul, önyargılardan. ‘Asla görüşmem, yüzünü şeytan görsün!’ dediğin kim varsa çevir tuşları.

Şeytan zaten görmüş yeteri kadar. Kıskaçtadır insan, unutma!

İşe koyulurken  ‘Tek başıma yaparım!’ deme. Mahrum etme kimseyi; iyilikten, dirlikten. İşini iyi yap. Farkına var, gücünün.

‘Keşke!’ deme. Hayıflanmak karartır kalbi. Güven ver etrafa. Yokluğun anlaşılsın, varlığın hissedilsin.

Sen olmadan eksik kalsın yapıtaşı. Sen tut elinden, barışın esenliğin. Sen kaldır yetimi, sen okşa başını öksüzün.

İşin kimliğin, mesain erdemin. ‘İş olsun!’ diye çalışma. İş olsun!

Çarşıya çık, mutlaka! Tabela ayırma. Şuraya uğramam, buraya uğrarım; ne kelime! Ne bilirsin, şu alemde sana yakın olan uzak, sana uzak düşen yakın…!

Hasmın hısmın, hısmın hasmın!

Mazlumun yanında ol! Deme sakın: ‘Vaktiyle sırt çevirmiştiniz bana!’

An bu andır. Melekler kayıttadır. Farklılıklar O’nun ayetlerindendir. Arapça, Kürtçe, Türkçe, Lazca, Ermenice, Rumca… Varlığının delillerindendir, Aziz Olan’ın.

Ön kabullerinden sıyrıl. Çokça gittiğin mekanlar, neredeydi bugüne kadar! Elli yıldır avukat yetiştiren evler, yurtlar…. terk etmedi mi mektep kapılarında bugünün sahabe kızlarını!

Bakmam senin davana, parasız pulsuz! demedi mi pek kutlu(!) yapılar! Yanlış ata oynama. Vaktini ve nefesini tüketme, kısır kapıda.

Deşarj olan ekran fetvacısına yenileri eklenmiş. Varlık savaşı veriyorlarmış. Verip veriştiriyorlarmış, birbirine.

Bırak kronik hastayı, gripliyi iyileştir. Dönüşmesin zatürrreye.

‘Hani birbirinize merhametli, inkarcıya karşı zorlu ve şiddetli’ydiniz! Bırakın, fasit kavgayı. Alim kişisiniz madem. Yüklenin milletin derdini de görelim, ilminizi.

En kavgalı iki bilgin kişi, bir okulun önünde nöbet tutsun da görelim er kişiyi. Hak ihlali gördü mü bassın feryadı. Sonra koşsun halk. Önderleriyle birlikte girsin kavgaya.

Yok gelmiyorsa tefsir yutmuş saygın kişi, hatırlat ikisine de: Kitap yüklü eşeğin Mushaf’taki Temsilini!

Bilgisi az, coşkusu çok dostlar ara, çarşıda. Buldun mu da bırakma! Arif de lazım, alim de...

Çevreni temiz tut, bitkiye su ver, kirletme suyu.

Atık bırakma, ısrafa kaçma. Sadece insanın değil, yerin ve göğün arasındakilerin halifesisin. Emanettir kainat. Dağların taşların almadığı bir görevdir, vazifedir insana.

Sözü dinle, sonra konuş. Niyeti sorgulama. Yargılama, hunharca. Eleştirme, uluorta. Seni de bulur, kınadığın. Üzülür, kahrolursun.

……………………..

İstikametten sapma:

İçinde inanç özgürlüğünü barındırmayan her açılım zulüm, her af güdük, her yol sakattır.

Kırk iki yıldır bu ülkede yaşıyor, her sabah aynı utancı benliğinde hissediyorsun. Kan yürüyor beynine.

Barış, dostluk, kardeşlik… istiyorsun. Samimisin. Gözlerin parlıyor, adalet deyince. Coşuyorsun. Kalbin atıyor, pır pır.

Barış, hemen şimdi! ağzına pelesenk olmuş. Lakin boş bu laflar. ‘Yapacağım’ derken günden güne bozduğun bir coğrafyan var.

Farkında değilsin. Geçiyor zaman, ve bir daha da ele geçmeyecek, saniyelerin. Onu memnun et, bunu memnun et. Ona sus payı, buna aslan payı.

Kaynağı Vahiy’e dayanmayan bir duruş bu. Duruş ne kelime; yıkılış, besbelli. Özgürlüğün temelinde Hakk’a itaat var, bilirsin.

Bizimkinin(!) yaveri, olur olmaz konuşur. Bereketi kaçar, sözlerinin:

Nur Otuz Bir, yüzde bir buçuk’un meselesi! diyen biçareyi hesaba çekti mi? Yoksa ikinci adamı mı yaptı, devletin?

Deseydi keşke:

Suçluyuz sen ve ben. Yüzde yüz’ün derdi inmişse bir buçuk’a, hatalıyız hepimiz. Velayetini aldığımız nur yüzlü bacılar, yapışır yakamıza O Gün! Tez elden Hakk’ı teslim etmeliyiz.

Çok mu mühim! Başka işlerimiz var, daha acil! derse; anlar, dıştan çok içtedir hasımları.

Bak, eriyor. Önce sayısal gücünü yitirdi, sonra kaptırdı kıyıları. Gözünü kırpmadan verdi, Kartal’ı, Antalya’yı.

Artık kar etmiyor, dikiş tutmuyor hedefler!

Hikmet arama, kimsede. Bağdat’ın, inerken beynine kimyasal; hıncın hem zalime, hem piyona! Temize çıkarma, senden olanı(!)

Zulme sessiz kalan, ona karışan gibidir. Yakma Sonsuzluk Yurdu’nu!

…………………….

Dön evine. Kur, aile meclisini. Hesap ver, hesap al! Çıkar, günün bilançosunu. Bugün dünle eşitse ziyandasın. Bir iyilik yap, bırak yarına!

Bu sabah erken kalk!

 

 

 

Bu yazı toplam 3059 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.