Şakir Arıkan
BALKAN İZLENİMLERİ
Gezmeyi, özellikle kara yolu ile gezmeyi seven bir insanım. Gittiğim her yeri yazamasam da anılarım, bir fotoğraf karelerinde; bir de anılarımda kayıtlıdır.
Avrupa'nın ortasında geçici bulunmanın da verdiği teşvik ile ailecek ikinci turumuza çıktık. Bu yıl üç yeri/bölgeyi kapsayan planımız, aile bireylerinden birisinin ağır rahatsızlık haberi ile Kuzey-batı Balkan turu ile sınırlı kaldı.Salzburg Kantonundaki gezimizi eksik bir kadro ile yaptık, Kuzey İtalya ise tamamen iptal oldu.
Balkan turumuzun en etkileyeceği ve pek tabii en anlamlı bölümü Bosna Hersek'ti. İngiltere için Avustralya, Amerika için İsrail ne anlama geliyorsa Bosna bizim için odur. Her Türk için Bosna bir sıladır. Duygusal, samimi, derinden, damardan gelen; biraz da tarihi gelişmeler ile biriken eziklikten beslenen bir hasretle bakılan bir yurt. Bosna, Osmanlı bakiyesi. Bosna, İslam'ın en batıdaki sancağı, sancaktarı. İkinci defa gittiğim ve ilkine göre oldukça kendine gelmiş gördüğüm Bosna'dan daha fazla bahsedeceğiz, ama güzergahımızı takip ederek.
Transit geçtiğimiz Slovenya Avrupa Birliği'ne tamamen uyum sağlamış görünüyor. Yolların altyapısı, sokakların temizliği gelişmiş ülke göstergeleri. Otoban en az on günlük süreli bilet ile kullanılabiliyor, aynı Avusturya, Macaristan da olduğu gibi. Slovenya Bohemya kültürünün güney temsilcisi olmuş bir dönem. Bu size bir German havası hissettiriyor. Caddelerinden geçtiğimiz Maribor boşalmış bir şehir görüntüsü veriyor. Biz de hemen çıkmaya karar veriyoruz.
İlk durağımız Plitviska Doğal Parkına varmadan Zagreb'e akşam yürüyüşüne uğruyoruz. Kısa bir süre iş için geldiğim şehri, bu kez ailecek geziyoruz. 11. yüzyılda yapımana başlanan şehir katedralini gezip, 1848 yılında Habsburg monarşisine karşı gerçekleşem proleterya devrimini bastırıp emrinde bulunduğu imparatoru kurtardığı için ulusal kahraman addedilen General Josip Belacic anıtı önünden yürüdükten sonra, ikindi namazını eda etmek için birkaç kilometre ötedeki Zagreb Camine yöneliyoruz. 1981-87 yılları arasında kampus içinde yapılan Ahmet Ismailovic cami sade, ama müftülük faaliyetlerinin de yürütüldüğü tesisleri de barındırması ile son derece işlevsel. Resmi rakamlara göre nufüsun %1,3'ü müslüman. İki gün sonra Dubrovnik'te tanıştığım Tahir Bey'e göre Hırvatistan'da 500.000 müslüman yaşıyor.
Biraz geç de olsa, akşamın ilerleyen saatlerinde dünyadaki cennet diye de adlandırılan Plitviska Doğal Parkında kalacağımız eve varıyoruz. İşyerindeki Hırvat arkadaşların öve öve bitiremediği parkın dillere destan güzelliğini görmek için sabahı bekliyoruz.Tamamı göl ve şelaleler etrafında yaptığımız, her güzelliği karelaja alınası gezimiz beş saat sürdü. Yaklaşık 8 km'lik dar patika yollardaki gezi çoğu yerde tek sıra halinde yapılabiliyor. Allah'ın yeryüzünde cennete örnek olsun diye bahşettiği bu güzelliği günde en az 10.000 kişi ziyaret ediyor. Dünyada görülecek yerler listeye, doğa grubundan girecek bir yer; Plitviska Doğal Parkı.
Kalacak yer için Split'e doğru yol alıyoruz. Split'i güney yönünde 30 km geçtikten sonra Mimice'ye varıyoruz. Ev sahibimiz Mario karısı ile bizi kapıda karşılıyor. Dalmaçya'da deniz, olabildiğince temiz ve ama soğuk. Soğukluğun sebebi de Akdeniz'in en büyük deniz kaynak suyunun bu koylardan çıkarak deniz suyuna karışması.
Dalmaçya Rivyerası Silifke-Alanya arası gibi. Denize paralel dik kayalıklardan oluşuyor, ama daha dik ve sert. Asfalt yol son derece düz, çukurdan ari ve tamamı gevşeyip yayılmayı önlesin diye doğal bordürle korunmuş, ama sadece birer adet gidiş-geliş şeridi var. Sürekli virajların olduğu bir yanda dik yamaçlar, bir yanda Adriyetik'in olduğu bu yolda araba kullanmak ayrı bir zevk. Bu temaşa diğer yolcuları biraz tedirgin etse de. Güzergahımız üzerinde Bosna'nın Akdeniz'e açılan 10 km şeridinin yer aldığı Neum var. Transit giriş-çıkış yaparken Neum'da deniz kenarına kadar iniyoruz. Tam bir tatil kasabası olan Neum'da sadece kilise görmek bizi şaşırttığı gibi biraz üzüyor. Anlıyoruz ki, Hırvat'ların ağırlıkta olduğu bir yer. Marco Polo'nun doğduğu Brac adasını uzaktan seyrederek geçiyoruz. 180 km'lik yolu üç saatte alıyoruz.
Dubronik Hırvatistan'ın Antalya'sı. Venedik tüccarlarını, Osmanlı levantenlerini ağırlar gibi açıyor kapılarını ziyaretçilerine. Kale içi sokakları, surları ve gençlerin denize atladıkları kayalıkları ile korsan filmleri için orijinalliğini koruyor. Park yeri bulmakta zorlanıyoruz. Yarım gün süren şehir turu Bosna'nın kimlik kartı olan Mostar gitmek üzere son buluyor.
Akşam kararırken, güney yönünde yalçın bir kayalığa tek şeritli yoldan tırmanarak terkediyoruz Dubrovnik'i. 5 km sonra Ivaniska'dan Bosna topraklarına adım atıyoruz. Bir kelime İngilizce veya Almanca bilmeyen Sırb kökenli sınır polislerini aştıktan bir süre sonra, hoyratça yazılmış“Sırb Cumhuriyeti'ne Hoş Geldiniz” levhası karşılıyor bizi. Bu yazı bize Sırb bölgesinde olduğumuzu hatırlatmak kamıyor, 1992.1995 savaşını kalıcı olan kırılımını gözünüze sokuyor. İistemsiz tedirginliğim havanın iyice kararması ile biraz daha artıyor: Yollarda ne bir insan, ne de araç çıkıyor. İki saati geçen bir sürüş ile kendimizi Mostar'a atıyoruz.
Saraybosna Bosna'nın beyni ise Mostar, ilahi aşk kokan kalbi. Mostar, tarihi köprüsü, şehir camileri ve Blagaya'daki Alperen Tekkesi ile İslam'ın en batıdaki atan damarıdır. Mostar, iki kültürün yüzyıllarca huzur içinde yaşadığı, son savaşın izlerinde biraz da yerini tedbirli bir rekabete bıraktığı Osmanlı bakiyesi bir şehir. 2003 yılına göre son derece turistik bir şehir olmuş Mostar. Çarşısında adım atmak nerede ise imkansız. Ve kutsal nehir Neretva'ya dalış. Cesur bir genç izleyicilerden yeteri kadar teşvik primi topladıktan sonra kendini yeşil derinliğe bırakıyor. Hırvat tarafındaki Nezir Vakıf Camiinde ezan kaset çalardan okunuyor. Tercih Mekke ezanı. Sade caminin içine süzüldüğümde beş altı kişiden mütevellit cemaatle buluşuyorum.
Ver elini Saraybosna. Yol boyu arkadaşınız Neretva. Sizi hep soldan gözlüyor. Saraybosna Balkanların Bursa'sı. Balkan müslümanlarının adeta başkenti. Kültürlerin birbirine dokunmadan yıllarca içselleştirerek dimdik ayakta kalmış şehir, hem de Sırb barbarlığına rağmen. Gazi Hüsrev Camii ve Medresesi, Bosna'nın Süleymaniye'si. Burada ezan da, namaz da makamı ve rükünleri ile aynı Süleymaniye'deki gibi kılınıyor ve okunuyor. Üç şey hariç:Kametten önce İhlas okunması (Türkiye'de son zamanda terkedilen bir uygulama), tesbihte Ayet'el Kürsi den önce besmelenin ve El-Fatiha komutunun müezzin tarafından söylenmesi.
Başçarşı'dan geçerek bütün sadeliği ile duran Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in mezarına ziyaret. Bilge Kral bin beş şehitin arasına uzanmış, dingin ve rahat bir uykuda.O, hem feylesof, hem de devlet adamlığını başarı ile hayata geçirmiş, bir ulusa kimliğini yeniden teessüsünü sağlamış 20. yüzyılın en seçkin şahsiyeti. Allah Ulu Önder ile haşretsin.
Ve uzak ve sapa olmasına rağmen programımıza ısrarla koyduğumuz 8372 cana yolculuk. Navigasyonun kaderliği ile dağların, yaylaların, köylerin arasından geçerek vardığımız anıt mezarlık: Srebrenika.Sadece Bosnalı ve müslüman olduğu için Sırbistan sınırına yakın bölgede başta Srebrenika olmak üzere oniki kasabadan toplanarak katledilen yaşları on beş ile seksen arasında değişen erkeklerin ahir zaman için defnedildikleri yer. 8372 şehit uzanmışda yatıyor bağrında Bosna'nın. Kare mermer sutunlarla düzenli olarak sabitlenmiş mezarların arasında yer alan yüze yakın tahta mezar başlığı, bize bu kişilerin yakında defnedildiğini gösteriyor. Biliniyor ki daha dağda bayırda keşfedilmeyi bekleyen başkat oplu mezarlar var.
Anıt mezar belki de bir dönem önemsenmeyen bir kimlik kazandırma ve sahiplenme adına son derece anlamlı projelendirilmiş. Sahra mescidinin etrafında hilal şeklinde yapılmış mermer tablalara şehitler doğum ve ölüm tarihleri ile soyada göre alfabetik olarak tek tek yazılmış. Tek başına bu liste bile, 1995 yılında Hollandalı NATO komutanın insiyatifi ile, Radko Mladiç denen canini emrinde gerçekleşen bu katliamın soykırım olduğunu açıkça kanıtlıyor. Bu insanları koruyamadğı için önce müslümanlar, sonra tüm insanlık suçludur. Anı zaman dilimini paylaşmış bizlerin de oturup düşünmesi gerek büyük dersler olan büyük bir olay.
Bölgede bugün açıkça görülen yeni kiliseler ve sokaklardaki Sırb unsurlar size bu soykırımın tam bir yıldırma ve Sırplaştırma amacı ile yapıldığını size kolayca açık ediyor. Burada şükür ki Bosnalılarda boş durmuyorlar. Bunu, nerede ise her köyde gördüğünüz çoğu yenilenmiş camilerden anlıyorsunuz. Anlayacağınız bölgede tam bir nüfus mücadelesi var. Allah Bosnalıların yardımcısı olsun, bizlerinde idrakını artırsın.
Sonraki durağımız Belgrad. Drina boyunca köylerin arasında yaklaşık 80 km yol aldıktan sonra Loznika'dan Sırbistan topraklarına geçiyoruz.
Belgrad Osmanlının üçyüzyıl uç beyliği yapmış Tuna ile Sava'nın salına salına kucaklaştığı şehir. Bir zamanlar yüzden fazla caminin olduğu şehirde, bugün önünüze sadece bir cami, bir de Belgrad Kalesinin içindeki Mora Fatihi Silahtar Damat Ali Paşa'nın Türbesi çıkıyor, tarihi hatırlatan. Sırblar ne kadar yok etmeye çalışsalar da Türk izleri bir yerden çıkıyor.Mesela bu bölgenin kullanılan orijinal ismi tamamen Türkçe: “Kale Meydanı”: Miloveçin 1999'da başına yıkıldığı gibi duran askeri binayı gördükten sonra, dimağımızda kalan Balkan izlenimleri ile Viyana yoluna koyuluyoruz.
Geziden kısa notlar:
- Bu coğrafya bir Osmanlı bakiyesidir ve özellikle Bosna yalnız bırakılmamalı.
- Saraybosna, Mostar, Blagay ve soykırım anıt mezardan sonra Srebrenika Bosna'da ziyaret edilmesi gereken öncelikli yerler.
- Plitviska Gölleri ve Dubrovnik Hırvatistan'da görülesi yerler.
- Plitviska Gölleri günde on binden fazla ziyaretçişi ve 8 km'yi bulan parkuru olmasına rağmen sadece iki mekanda büfe var. Doğal güzellikleri, parkları ranta dönüştürülmemeli; temizlik herkesin saygı ile uygulayacağı ahlaki bir olgu olmalı.
- Slovenya ve Hırvatistan gelişmişlik göstergesinde Bosna Hersek ve Sırbistan'a fark atmış. Saraybosna ve Belgrad bu anlamda Ankara'dan farkı yok.
- Karayolu ile gezmek çok güzel ama uzun seyahate dayanamayanlar bir kez daha durup düşünmeli.
- Bu tür geziler için planlama, biraz cesaret, orta seviyede İngilizce yeterli. Para bunlardan sonra geliyor.(Dört kişi ile yaptığımız bu gezide bize araç ve benzin hariç 700-800 Avro yetti)
- Bosna'ya yapılcak her yatırım, her gezi kadim kültürümüze ve inancımıza yapılmış bir katkıdır.
- Her gezi bir tecrübe, her tecrübe kendinize ve etrafınıza yaptığınız vizyonel bir katkı, bir iyiliktir. Çok okuyan mı,çok gezen mi daha çok bilir. Bnece hem okumalı, hem gezmeli.
- Salzburg apayrı bir anlatımın ve yazının konusu olmayı hak ediyor.
NOT: Bu gezide binlerce fotograf çektik. Bunlaradn bir kaçını https://www.facebook.com/sakir.arikan adresime yükledim. Ayrıca googleearth'de yer imgelerine eklenen resimlere de bakabilirsiniz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.