Av.İbrahim TAŞKESTİ
Anladım işi, sanat Allahı aramakmış ...
Sıradanlaşmış hayatlarımızı, hayatlarını güzel yaşamış kişiliklerin güzel örneklerini okuyarak, hatırlayarak, yaşayarak anlamlı kılabiliriz. Âcizane şahsım açısından, kişilik ve kimliğimi bulmamda hayatımda önemli bir yer işgal eden, hayatını davasının mücadelesine adamış bir güzel insan/büyük söz ustası/şairlerin sultanı hakkında; Onun için daima sırlarla dolu Mayıs ayı geçmeden Onu, Onun eserlerini hayatımızın dolu(!) gündemi içerisinde analım, Ona birer Fatiha gönderelim istedim bu yazımızda.
Necip Fazıl KISAKÜREK 26 Mayıs 1904'te, Perşembe günü sabaha karşı, İstanbul'da büyük bir konakta dünyaya geldi, yine Mayıs ayında bir gece, yatağında 25 Mayıs 1983de ebediyete uğurladık Onu. O büyük Şaire saygısızlık etmemek için Onun hayatı ve sanatı hakkında yine Onun güzel sözcükleriyle Ondan bahsetmenin en uygun yaklaşım olacağını düşünmekteyim; bu nedenle sözü Ona bırakalım;
..
-Haydi, beni nereye götüreceksen götür, kime teslim edeceksen et!
Diyemiyordum.
Otuz yaşıma kadar da muhasebem budur.
'Hayatım, başından beri muazzam bir şeyi bulmanın cereyanı içinde akıyordu.
Şu veya bu miskin vesilenin hassasiyeti içinde birini arıyordum.
BİRİNİ...
O, kim mi?
Allahın Sevgilisi...
Sonsuzluk ikliminin batmayan güneşi ve ebedîlik sarayının paslanmaz tâcı...
Tek dâva O'nu bulmakta,
bulduracak olanı bulmaktaydı.
Binbir istikamette seke seke,
sağa sola büküle büküle,
renkten renge bulana bulana,
hiçbir şeyden habersiz ve insandaki bedava emniyet
ve bedahat saadeti karşısında şaşkın,
hep o BİR etrafında helezonlar çizen bir hayat...
Benim hayatım budur! Necip Fazıl Kısakürek(O ve Ben)
Batı kültürünün teneffüs edildiği bir ortamda ve kültürel karmaşada yetişen ve o kültür farklılıkları ve kuşaklar çatışmasını bir şiirinde;
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı alem!
Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve aşıkları,
Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları;
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim! (Muhasebe)
dizeleriyle dile getiren,hayatın bütününü;
Hayat su misali kıvrım kıvrım akarya
Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya (Sakarya Türküsü)
kıvrım kıvrım akan bir ırmağa benzeten büyük şair 30 yaşına geldiğinde
o yaşa kadar aradığı BİRi ve SEVGİLİsini bulmuştur.
O anı kendi dizesiyle tarihe şöyle kazımıştır;
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum
gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum.
diyerek akan çalkantılı hayatının o anına koyu bir nokta koymuştur.
Felsefesini-sanatını-şiirlerini yeniden sorgulamış;
Üstün çile, dev gibi geldi çattı birden! Tos!!
Sen cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos!
Anladım işi, sanat Allahı aramakmış
Marifet bu gerisi yalnız çelik-çomakmış
Diyerek hayatının yol haritasını yeniden çizmiş, bir döneme bir kuşağa... ve eserleriyle de gelecek kuşaklara damgasını vurmuştur.
Bizler için zor ve karmaşık olan hayatlarımızı devam ettirirken
tek başımıza bu ağırlığın üstesinden gelemediğimiz anlarda
akan kuru kalabalıklar içerisinde yalnızlığımızla baş başa kaldığımızda
söyleyecek yeni sözcükler bulamadığımızda, ızdırap anlarımızda...
Onun geride bıraktığı eserleriyle arkadaşlık yapabilir
hayatımızın boşluklarını doldurabilir kendimizden bir parça bulabiliriz Onda.
Allah Rahmet Eylesin