Tarık Sezai Karatepe
Anadolu gencine notlar!
Anadolu gencine notlar!
80 kuşağısın. Sen doğduğunda silahlar patlıyor, çil yavrusu gibi kaçışıyordu, insanlar. Buna bir anlam veremiyordun.
Derken okullu oldun. Ağzını açıp sıralayacakken soruları, Milli Güvenlik’te sınadılar, seni. “Ne olursa olsun, konuşmalıyım!” dedin. İkmale kaldın, yaz sıcağında.
“Sen misin, klişe sloganları sorgulayan? Cürmün kaç ki, dokunulmaz büyüklerimize dokundun. Soyka!” hitabı ağır geldi, sana. Ölü elbisesi soymamıştın, oysa. ‘Soyka’ seni zemmedendi.
Çokça dinlemiştin, provakasyonlar tarihini. Beynin çatlamış, bir seferinde, “Çanakkale bile mi?” diye sormuştun, kendine.
Tuhaf şeyler oluyordu, gözünden kaçmadı. Yaradan’ın Emri’ni okul kapısında yok sayan dönme, fitre zekat zarfı dağıtıyordu, thk’cı planör çocukları niyetine.
Gammaza gün doğardı, idareye tesliminde. “İçi boş zarfları kimlerin verdiğini biliyorum!” der, ortalamasını yükseltirdi, kısa yoldan.
Silahlara Veda’yı izlemiştin, bir keresinde. “Ülkem! Osmanlı bakiyesi vatanım! Ne vakit susacak silahlar?” sızlanışın duvara çarptı, yeniden:
“Ne bakiyesi!
Dünyada, 7 cephede savaşıp içerden yıkılan kaç ülke var? Aç gözünü! Madem Osmanlı zayıftı da, Çanakkale, 30 Ağustos, 9 Eylül, Sakarya, Dumlupınar, Kocatepe, Kurtuluş Savaşı neyin nesi?
Antep niye Gazi, Urfa neden Şanlı, Maraş niçin Kahraman! Hasta Adam’dı hani?” tepkisiyle sarsıldın.
……………………….
96’da delikanlı çağına eriştin. Emperyal sistemin dişlilerinde öğütemediği bir yıl geçti, gözünün önünde.
“Halkın İktidarı devrilsin!” diye, devşirmenin biri Ankara’nın bağrında namlusunu halka çeviriyor, diğeri Dadaş diyarında akıtıyordu, Ebu Cehil salyasını.
Milis güçler ‘Müslüm’ü, ‘Gündüz’ vakti, Fadime’nin düğününe hazırlıyor; nikahına Özel Kuvvetler’i çağırıyordu. Kamu görevlisi(!) damatla, taze gelinin yüreği pır pır atıyordu, Ergenekon aşkına!
Çaresizdin. Şaşakaldın. Çiğ süt mü emmişti, insan evladı?
Anadolu sermayesi boy verecekken, kartele karşı, içi boşaltıldı, o hızla, anlayamadın. Vaktiyle duyduğun gösterişsiz sözü hatırladın:
“Zenginler, ayrı bir gruptur. Her partide barınırlar. Palazlanırlar durmadan. Plazalar onlarındır. Plazma tv’leri vardır. Fikirleri olmaz, paraları olur. Olursa da olan, garibana olur.”
……………………
Terör, hortladı yeniden. Anladın ki, post modernci işini kolay bitirsin diye, bir süre gökyüzünden çekilmişti, aydınlatma mermileri.
Taze kan lazımdı. Kenya’dan asi oğlan getirildi. Fena fikir değildi. Sahne sahne tiyatro, perde perde müzikal…
Başrollerde ‘adam asmaca’ oynayan ‘çukurovalı erkek(!)’, gece yarısı müjdeyi veren ’solak’, alkış tutan ‘laz uşağı’, dümen suyuna girmiş İttihat Kademesi…
Yüzleşme için gün sayıyordu, bağrı yanık Anadolu anası, bıyığı tütün sarısı ağlamaklı babası. Hazırlanmış, planlanmış, kurgulanmış bir Türkiye klasiğiydi, mahkeme. ‘Ceza vermiş gibi, hem de vermemiş gibi.’
Anlı şanlı ilk icraatı, teslim edilene gözü gibi bakmaktı, ruh üçüzünün. Laikler İmralı’da, Ankara’da, Diyarbakır’da paslaşıyordu, orta sahada. Beraberlikti amaç. Top büyük, kale küçüktü.
Cepheye gittin. Yanı başında gardaşın, sırdaşın, derttaşın can verdi, oracıkta. Cenazesine katıldın. Namazına durmayan, lakin bir güzel sloganını atan bindirilmiş kıtalardı, canını sıkan.
……………………………….
3. bin yıla girdin. Taraf olmayan bertaraf olurdu. Seçimini yaptın. Anadolu coğrafyasına çevirdin, yüzünü. Aykırı laflar sıraladın. Hedefin büyük, gayen yüceydi.
Bugün aidiyet duyduğun mekan, senin ışığınla parlayacak. Mührünü vuracaksın, bulunduğun yere.
Niyet okuma, ‘hain’ edebiyatı yapma, gammaza geçit verme, tembelle uğraşma, ‘ben ben’ diyeni ben’iyle baş başa bırak, hor görme, dün’ünü sorgulama, oku/okut, sev/sevdir.
Bak o zaman, Osman Gazi atını Domaniç’te eğerlemiş, istişare için Edebalı dergahına girmiş, Söğüt’ü merkez seçmiş; Frenk ülkesine, “Bekle beni Rumeli!” fermanını yollamış!
400 çadırla başarmış, 70 milyonla neden olmasın?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.