Türkiye'yi bunalımdan çıkartmak
Siyasetin görevi: Türkiye'yi bunalımdan çıkartmak
Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararla yeni bir anayasa kuralı ihdas etmesi, siyasal sistemi işlemez hale getirdi. "Sistem" dediğimiz şey, bütün parçaların uygun bir şekilde bir araya gelmesi ve uyum içinde üstlendiği işi yapmasıdır.
Yargının yasama organının üzerine çıkması, sistemin bütün dişlilerinin, vidalarının yeni bir tasarıma konu edilmesi mecburiyeti demek. Hemen arkasından AK Parti kapatılırsa, bu sefer yargı, yürütmenin de üzerine çıkan bir irade konumuna yükselecek.
Anayasal sistemin yürütülmesinde, "yaptım oldu" mantığı işlemez. Yanlış yaparsanız bütün sistem çöker. Bu sistemin içinde, anayasal laiklik prensibi de duruyor. Yüksek Mahkeme, yargı görevini bir kenara bırakıp "rejimin bekçiliği" görevini üstlendi. "Laik hukuk düzeni"ni uygulamaktan sorumlu yargı, içini kof bir ideolojiyle doldurduğu "laiklik taraftarlığı" yaptı. Laiklik bir takım değil, siz taraf olursanız kendi elinizle bu ideolojik yorumun düşmanlarını da yaratırsınız. Gerçekte laiklik prensibi, ellerindeki bürokratik gücü terk etmemek için direnen, miadı dolmuş yönetici seçkinlerin eğip bükmesi ve kendi çıkarlarına alet etmesi yüzünden yara almıyor mu?
Sebepleri önümüzdeki dönemde tartışarak tüketeceğiz; eskiden kalanların çağa direnme gücü sınırlı. Önümüzde başka bir makas, yani başka bir yol da yoktu, tren önüne konan manialarla devrildi. Sorunu, bu kazanın zararlarını azaltmak ve kaybettiğimiz zamana aldırmadan yola devam etmek olarak görmemiz ve bunalımdan çıkış yolunu hep birlikte bulmamız lâzım.
Siyasetin dağdağaları, medd ü cezirleri arasında düzen ve istikrara kefil olan, toplumu bir arada barış içinde tutacak kuralları işleteceğine güveneceğimiz bir adalet düzeni artık kalmadı. Söylediğim şey bir suçlama değil. AK Parti ve MHP'nin temsil ettiği kitlelerin, son karardan sonra fiilî bir güven sorunu ortaya çıkmadı mı? Tesbihin ipi koptu. Taneler dağıldı. Yargının taneleri yeniden ipe dizme iktidarı, yani hatasını düzeltme yeteneği yok. Yargı siyasal sistemi çökertirken bile, sadece kararıyla etkili olur, icra yeteneğiyle değil.
Sorumluluk bütünüyle siyasetin. Yargının boşalttığı alanı da artık siyaset doldurmak zorunda. Türkiye'yi bunalımdan çıkartacağı inancını topluma aşılayan, herkese güven veren, derleyen, toparlayan bir siyasî irade, şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz şey. Bu yargı kazası, siyasal sistemi çökertirken Türkiye'yi ekonomisi ve toplumu ile çökertmediyse bunun iki sebebi var. Birincisi, devletin dışında kendi kurallarını yerleştirmiş ve işleten özerk bir ekonominin gücü; ikincisi, siyaset kurumuna duyulan güven. Türkiye 7 yıldır siyasal istikrarın meyvelerini devşiriyor. Bu istikrarı sürdüren gücün, aynı yeteneği sürdüreceği inancı ve bu inanca olan destek başka alternatif olmadığı için devam ediyor.
10. ve 42. madde için Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar, AK Parti'nin kapatılmasına gerekçe hazırladı. Bu hüküm, yargılama süreci açısından doğru. Öbür taraftan, AK Parti'nin temsil ettiği halk iradesini ise perçinledi. Mahkeme AK Parti'yi kapatsa bile, bu karar ile elde etmek istediği sonuçların tam tersi ile karşılaşacak. Akıl ve mantığın gösterdiği bu sonuç, Mahkeme'nin önüne AK Parti'nin kapatılmaması tercihini koyabilir.
AK Parti'nin bu süreçte stratejik bir hatası var: Sivil anayasa atağını durdurması. Şimdi "nerde kalmıştık?" sorusunu sorabilir ve tam oradan yolumuza devam edebiliriz. AK Parti hâlâ istikrar için tek şans. Kısaca halkın darbecilere karşı iktidarı rakipsiz. O zaman hemen treni tekrar rayına sokmak ve yola devam etmek lâzım. Sorun AK Parti'nin kapatılıp kapatılmaması değil, bu parti arkasındaki halk desteğinin farklı şekil ve kalıplara girse de bütün ihtişamı ile yola devam edeceğinin görülmesi ve gösterilmesi. AK Parti kapatılmayacak. Mahkemeye değil, halka güvenenlerin varacağı sonuç bu olmalı. Mahkeme değiştiremeyeceği iradeyi neden karşısına alsın? Üstelik meşruiyetini bu kadar kaybetmişken.
Uğradığımız bu şiddetli kazadan çıkartacağımız en önemli sonuç şu: Türkiye'nin değişmeyen gündemi yeni bir anayasa yapmak olmalı.