TÜRKİYE’NİN EKONOMİK DURUMU

            HAY-DER Cuma sohbetleri ve buna bağlı olarak yapılan Cuma konferansları hızla devam etmektedir. Prof. Dr. Latif Öztek de HAY-DER’in Cuma konferansına hatip olarak katılarak, “Ekonomi, temel göstergelerden biridir. Bir şahsın veya bir ülkenin durumu onun ekonomik yapısının ile yakından ilgilidir. Eğer bir ekonomi de israf varsa, üretim olmayıp tüketim reklam ediliyorsa, o ülke de işsizlik büyükse o ülke batmaya mahkumdur” dedi.

            Slâytlarla konferansını belgeleyen, tablolar ve grafikler gösteren Prof. Dr. Latif Öztek konuşmasına devamla; “Bir fikrin toplumda kabul görmesi o fikrin fikir planında olduğu gibi eylem planında da birlikte yapılıyor olması lazımdır. Ben de sizin fikirlerinizi paylaşıyorum dedikten sonra amelde (eylem) ayrılıyorsak, o durumda, bu davranışı ne fikir planında ne de eylem planında birlikteyiz diye anlamak lazımdır.

            Bu gün ülkelerin saygınlığında Yunanistan ve Almanya’yı ele alırsak görürüz ki Yunanistan’ın sadece Avrupa ülkeleri arasında değil bütün dünya ülkeleri arasında bir itibarını kaybetmiştir. Ama iş Almanya’ya gelince her zaman ihracatı, ithalatından fazla olduğundan yani ekonomisi hep (+) çıktığından Merkel boynu dik gezmekte ve itibarı da üstün bulunmaktadır.

            Ülkemizin ekonomik yapısına bir göz attığımızda bizim de maalesef “dış ticaret açığı, bütçe açığı, cari açık, büyük iç ve dış faiz ödemeleri gibi temel ekonomik göstergelerimiz hep (-) göstermekte, bu da ülkeler arası itibarımızı alıp götürmektedir. Ülkemizde yapılan ve adına yatırım denen otoyol, köprü, tünel gibi yatırımlar, üretim yapan ve milli gelirimize katkıda bulunan yatırımlar olmayıp, aynı zamanda dışarıya borçlandığımız ve bu borcumuzu gittikçe katlayan sabit tesisler durumundadırlar.”

           

            Prof. Dr. Latif Öztek ve HAY-DER Genel Başkanı Müh. Nevzat Laleli

            EKONOMİK GÖSTERGELER

            Bir ülke için ekonomik temel göstergeler öncelikle üretim ve imalatta yıllık artış trendinin yüksek olması, ihracat ve ithalat arasında her yıl müspet yönde bir artış kaydedilmesi, işsizlik göstergelerinde artan nüfusa rağmen azalma görülmesi, enflasyon rakamlarının düşük çıkması, ülkenin faiz yüzdelerinin durumu, devletin iç ve dış borçlanması, fert başına milli gelir gibi aldatmaca rakamlar yerine işçinin, memurun, emeklinin alım gücünün mallara göre değerlendirilmesi gibi değerlerdir.

            Bu değerlerden ülkemiz işsizliğini görelim. İşsizlik, çalışabilecek güce ve beceriye sahip olduğu halde bir insanın bu özelliklerini kullanamaması, üretim arzının yeterince sağlanamaması, yaşama ile çalışma arasındaki dengesizlik, ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir gelir elde edilememesi gibi tarifler yapılabilir.

            Bir hükümetin başarısı işsizlikle ölçülür. Çünkü üretime ait bütün kanun ve kararlar hükümet tarafında alınmakta, bir insan kendi dışında oluşan bu ortama uymaya mecbur kalmaktadır. Eğer üretim tam teşvik edilirse bu üretici inputları (girdileri) olabildiğince aşağıya çekilirse ve kredi kullanımında ipotek şartı yerine “rantabl üretimi sağlayacak projeler” öncelik kazanırsa, bir de israf ve tüketim ekonomisi uygulamasına son verilirse böylece yeni iş sahaları açılacak ve onlar istihdam sağlayacağı için işsizlik önlenecektir.

            Siz parayı, ham maddeyi veya mamul maddeyi depolayabilirsiniz ama iş gücünü depolayamazsınız. Bu kullanılmayan iş gücü zaman içinde heba olmuş demektir ve bunu bir daha kullanamazsınız. Bu gün ülkemizde 3,5 milyon işsiz var deniyor. Bu işsizlerin kendilerinin ve ailelerinin çektikleri büyük acıyı bir an için yok sayalım ama bunlar çalışsaydı bir saat içinde 3,5 milyon x 8 saat = 28 milyon/saatlik bir iş ortaya koyacaklardı. Bunlar iş bulup da çalışamayınca bu millet bu kadar büyük bir iş gücünü kaybetmiş olmaktadır.

            Devlet, daha doğrusu hükümet bu probleme mutlaka çözüm bulmalı ve milli gelire yapılacak bu katkıyı dışarıya atmamalı, ülkemizde üretilecek mallar üretilemeyince bu malları ithal ederek, Hasan’a vermediği parayı ve imkânları Hans’a verme lüksünden vazgeçmelidir.

            Bundan 10 sene kadar önce “Fert başına düşen milli gelir” yıllık 3,500 $ idi. Geçen sene (2016 yılı) bu rakamın yani fert başına milli gelirin 10.000 $ olduğu açıklandı. 10,000 $ x dolar kuru olan 3,500 TL ile çarpılırsa = 35 milyar TL/ay yapar. Yıllık gelirin ise 420 milyar TL ettiği görülür.

            Bu değerlendirmeler doğru ve sağlıklı değerlendirmeler değildir. Şöyle ki;

            Toplam milli, geliri toplam nüfusa bölüyorlar çıkan rakamı “Fert başına milli gelir” olarak ilan ediyorlar. Aslında 80 milyonluk nüfusun cebine giren para aylık asgari ücret 3,900 TL (siz 4,000 TL deyin) x 12 ay = 48.000 TL dir. Memuru bu şekilde, emeklisi bu şekildedir. Yıllık 420 milyar TL nerede, 48.000 TL nerede?

            İkincisi de “milli gelir hesaplarına, alınan borçlar dâhil edilmektedir.” Hâlbuki borçlar bir müddet sonra kısa, orta ve uzun vadeli borçlar olarak faiziyle birlikte iade edilecektir.

           

            

Bu yazı toplam 1299 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar