ŞEVKET TANDOĞAN

ŞEVKET TANDOĞAN

LİYÂKAT VE EHLİYET

 

            Din ve dünya işlerinde, hayatın her alanında başarının şartı “LİYÂKAT VE EHLİYETTİR”. Aklı-selim sahibi normal insanlar, yeterli ilim, beceri ve terbiye ile bedenen ve ruhen olgunlaşırlarsa, idârî işleri tedvire liyâkat ve ehliyet kazanmış olurlar.

            Yönetimde, dînî hizmetlerde ve irşat faaliyetlerinde; böyle ehil ve liyakatli kişiler görev alırlarsa düzen, başarı ve huzur sağlanabilir.

            Aksi takdirde: Tahribat, çöküş ve hüsran kaçınılmaz olur. Nitekim; Hz.Peygamberimize kıyametin vakti sorulduğunda; “Emanetler ehil olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekleyiniz.” Buyurmuştur. Başka bir hadis-i şerifinde de “Reziller itibarlı mevkilere geldiği zaman, Allah’tan gelecek belayı bekleyiniz.” Buyurmuştur.

            Medine’de halife Mervan bir gün, Hz.Peygamberimizin kabr-i şerifinin taşına yüzünü koymuş bir adamı görür. Yakasından tutup, “ne yaptığını sanıyorsun?” diyerek ikaz eder. Fakat adam başını çevirince bir de ne görsün, bu zat Ebu Eyyûbi’l-Ensarîdir. O da Mervan’a şöyle cevap verdi:

  • Evet, ne yaptığımı biliyorum. Ben taş’a değil, Resûlüllah’a geldim. Çünkü Resûlüllah’tan şöyle duymuştum: “Din (işlerin)i ehil olanlar üstlendi mi, din için hiç kaygılanma. Lâkin, ehil olmayanlar din (hizmetlerin)i  tedvire başladılar mı, din için ne kadar endişelensen-ağlasan yeridir.” (Müsned,5/422)

            Hz.Ebu-Eyyûb; Resûlüllahın kabr’i-şerifinin taşını toprağını öperken, maksadı taş’a gözyaşı dökmek, tapmak değildi. Onu vesile ittihaz ederek, şikâyetini Resûlüllah vasıtasıyla Hz. Allah’a arz etmek istiyordu.

            Kimi zındık ve reformist hocaların hilâfına, kabir ziyaret etmek, orada dua ve ilticada bulunmak gayet güzeldir. Dün olduğu gibi bugün de şuurlu Müslümanlar, büyüklerin kabr’i şerifini ziyaret ederken, o zatın şefaatiyle Mevlâdan niyaz ve ilticada bulunurlar.

            İdari işler ehliyet, liyakat, dirayet ve hatta tecrübe ister. En küçük birim olan aileden tutun, kurumlar, topluluklar, partiler, cemaatler ve  Devlet yönetimine varıncaya kadar balık baştan kokar. Baş iyi olursa bünye de iyidir. İstisnaî olarak sağlam bünyeye kötü baş monte edilecek olursa bir süre sonra bünye onu reddeder ve lâyık olduğu yönetime mutlaka kavuşur.

            Doğu ve güney doğu bölgemizdeki bölücü terörün yeşermesi ve gelişmesinde oralara sürgün edilen kötü idarecilerin payı büyüktür. Hepimiz  biliyoruz ki, Osmanlı imparatorluk döneminde en parlak idareciler en uzak ve sorunlu yerlere gönderilirdi.

            Kimi yöneticilerin evlenmemiş olmaları dolayısıyla, aile sorumluluğu, çocuk sevgisi ve şefkatini yaşamamış olmaları bir noksanlıktır. İzdivaç yapmayanlar farklı psikolojik belirtiler ve davranışlar gösterirler. İdarecilik alanında eğitim veren okullar, enstitüler ve fakülteler olsa da en iyi okul ailedir. Aile yaşayarak olgunlaştıran bir yuvadır.

            Hakkı yaşayıp olgunlaşarak örnek olamayanlar, sevgi ve saygıya dayalı bir yönetim değil, sadece diktatörlük sergilerler. Bunu bir örnekle açıklamak isterim:

            Vaktiyle Erzurumlu köylüler İbrahim Hakkı Hazretlerini Cuma vaazına davet ederler. Bunun için köydeki fakir bir Ermeni’ye bir at verip hocayı getirmesini isterler.

            Ermeni vatandaş müsafiri alıp köye doğru yola çıkar. İbrahim Hakkı Hazretleri bir müddet at üstünde gittikten sonra, attan inip Ermeni’yi ata bindirir. Ermeni köyün kenarına gelince yalvarır:

            - “Efendi Hazretleri, köydeki Müslümanlar beni at üstünde seni de yürürken görürlerse kötü düşünürler. Lütfen ben ineyim de siz ata binin.” İbrahim Hakkı kabul etmez.

            -Binme sırası senindir. Senin hakkını elinden alamam. Der. Köye girerler.

            Din âliminin atın yularını tutup çektiğini, ermeni köylünün ise atın üzerine kurularak geldiğini gören köylüler yaygarayı basarlar:

            -İn aşağı küstah adam!

            İbrahim Hakkı Hazretleri, köylülere mâni olur. Kul hakkını izah eder. İslam adâletini anlatır. Bu defa köylüler Ermeni’ye şöyle çıkışırlar:

            -Öyle ise hemen Müslüman ol. Görüyorsun ya İslâm bu! Seni ata bindirip koskoca âlime yularını çektiriyor.

            Ermeni şu karşılığı verir:

            -Beni hangi İslâmiyet’e davet ediyorsunuz? Sizde gördüğüme ise aslâ!!! Ama Hoca efendi de gördüğüme ise başım-gözüm üstüne. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülüh.

            HÜDÂYA EMANET OLUN

Bu yazı toplam 1980 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.