ŞEVKET TANDOĞAN
İNSANI PUTLAŞTIRMAK!
İnsan, kalbi boş olarak bir güce inanma ve dayanma ihtiyacı içinde yaratılmıştır. İslâm fıtratı üzere doğar, hayat bulur. Kulluğunun farkında, yaratıcının ulûhiyet ve rubûbiyetini kavrama gayretindedir. Allah’ı bulup, bağlanıp ona dayandığı ve ondan güç aldığı zaman huzur bulur.
İnsanların bir kısmı bu yaratılış ayarlarına uygun davranarak, âciz kul olduğunun bilinci içinde sadece Allah’a bağlanır, bunlar EHL-İ TEVHİD dir. Bazıları ise Allah’tan başka ilahlar, putlar edinir, hatta Firavun gibi kendisini ilah sayar, bunlara da ŞİRK EHLİ denir.
Tevhid ile şirk taban tabana zıt olup, arada gayet ince bir çizgi vardır. Bu çizgi öyle keskin ve hassas ki, bir yanı iman-cennet, diğer yanı küfür-cehennemdir. EHL-İ TEVHİD olabilmek için, şirkin her çeşidinden arınmak, içindeki ve dışındaki putları tamamen kırmak, Allah’tan gayri ne varsa beyninden silmek, kalbini tertemiz yapmak gerekir. Canlı heykeli ve resim, bu sebeple tapınma kaygısıyla hoş karşılanmaz. Hatta ilk yıllarda kabir ziyareti dahî yasaklanmıştı.
İslâm’ın temeli TEVHİD’ inancıdır. Bu ise, ULÛHİYET ve RUBÛBİYET kavramlarını çok iyi analiz ederek, Fatiha sûresinde yer alan “Sadece sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz” mealindeki ilâhî ta’lime uygun şekilde, hiç kimseyi Allah’a ortak koşmamaktır. Risalet, nübüvvet rütbelerini hâiz Peygamberler ve vârisleri Allah dostları dahî hepsi ubûdiyet (kulluk) sınırları içindedir. Hiç birisi Ulûhiyet ve Rubûbiyet hududuna girmemiştir.
Allah dostlarının şefaati, himmeti, tasarrufu, dua ve ilticaları ile görülebilen olağan dışı mûcize ve kerâmetler, onların Allah'a yakınlıkları derecesinde sadece Allah'ın izni ve müsadesi ile mümkün olabilir. Allah dostlarında tevhid akidesine aykırı kibir ve kendinde doğa üstü güç görme düşüncesi olmadığı için, el öptürmez, hürmeten ayağa kalkılıp kıyam durulmasını dahî istemezler.
Saygıda ölçüyü kaçıran bazı riyakârlar, çıkarları için kimi içi boş liderleri göklere çıkarırlar. Onlar da bu şaklabanlardan hoşlanır ayağı yerden kesilir. Kibirlenip gururlanmaya ve üstünlük taslamaya başlarlar. Kendinden menkul kerametler, uydurma rüyalar ve bir dizi abartılı yalanlarla göklerde uçmaya başlarlar. Sahte şeyh uçmaz, ama onu müritleri uçurur. Uçan kuştan haberi var sanılır. "Kâinatın tüm üstazların tasarrufu onda" denilir. Nihayetinde putlaştırılıp tapınmaya başlanır, adına sadakat denir. Zavallı insan, putunu kendi yapar, kendi tapar.
Kur'anda müteaddit ayetlerde bu tehlike vurgulanmış, tâğutlar, ilahlık taslayanlar, insanları sapıtanlar, putlaştırılmış sahte önderler bildirilmiş, halkı nasıl kandırıp zulmettikleri etraflıca anlatılmıştır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de böylesi sahte peygamberler, sahte şeyhler, zalim emîr ve önderler mevcuttur. Bunlar saltanatını koruyabilmek için, Firavun gibi insanları ezmekte, katletmekte, sürmekte ve en ağır işkenceyi reva görmektedirler.
Kur'anda Kasas sûresinde Firavunun nasıl şımardığı ve riyakârların tapınmasıyla "EN ÜSTÜN İLAH BENİM" deme küstahlığı detaylarıyla anlatılmıştır. Mısırda Kral 11.Ramses denilen Firavun, saltanatını sürdürebilmek için, erkek çocukları toplatıp öldürüyor, kızları sağ bırakıyor ve tam bir korku imparatorluğu kurarak halkını eziyordu. Ancak zulm ile abâd olunamazdı. Burnunun dibinde, kendi sarayında Hz.Musa büyüyüp Peygamber oldu, çetin mücadele sonunda hak gâlip geldi, diktatör ve yakınları Kızıldeniz'de boğuldular.
Sonuç olarak demem o ki; Putlaşmayın, insanı putlaştırmayın ve tabii putları kırın ki gerçek mümin olasınız. Ne mutlu zulme karşı duranlara...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.