BİR ASR-I SAADET EVLİLİĞİ

                      Yuvamız evlendirme yazı serisi                                              

            Kıyamete kadar her problemin çözümünde aranacak örnek çözümleri bünyesinde barındıran Ars-ı saadet (Peygamberimizin içinde bulunduğu asr), sadece inanma ve ibadetlerin değil her konuda olduğu gibi evlenme kurallarını da içinde barındıran bir asırdır.

            İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin Hazreti Ebu Bekir için ele aldığı eserinin bir bölümünde Ben-i Süleym kabilesinden Sa’d isimli bir gencin başından geçenleri anlatır.

            Bir gün Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v) Mescid-i Nebevilerinde bulunurken içeriye Ben-i Süleym kabilesinden biri girdi. Tenini renginin siyah olmasına mukabil günlü billurlar gibi beyaz olan bu genç, ezile büzüle Peygamberimize;

“Ey Allah’ın Resulü… Rengimin siyahlığı ve yüzümün çirkinliği, cennete girmeme

mani midir?” diye sordu. Peygamberimiz tebessüm buyurarak;

            “Hayır. Neden mani olsun. Allah’ın emirlerine uyup, resulünün tavsiyelerine dikkat ettikten sonra…” Bunun üzerine genç;

            “İyi ama ey Allah’ın Resulü… Ben şu meclis de 8 ay önce Allah’a iman ile Resulünü tasdik ederek İslam’a girdim. O esnada orada hazır bulunanlara, evlenmek için müracaatta bulundum. Ancak onlar, rengimin siyahlığı ve yüzümün çirkinliği sebebiyle beni reddetiler.”

            Peygamberimiz o gence sordular;

            “O gün orada buluna cemaat içerisinde Âmir bin Vehep yok muydu?” Genç;

            “Yoktu Ya Resulallah…” Peygamberimiz;

            “Öyleyse şimdi ona git ve Allah’ın Resulü, beni damadın yapmanı istedi” de…

            “Peki… Allah’ın Resulü… Hemen gidiyorum”

            KENDİNİN DÜNÜR SAHABİ

            Süleym’li Sad, Amir bin Vehep’in kapısına vardı ve kapıyı çaldı. İçeriden bir ses;

            “Kimdir o…” diye seslendi. Genç;

            “Hayırlı bir iş için gelen biri…” diye cevap verdi.

            Amir bin Vehep kapıyı açtı ve genç Sad’ı hemen içeriye aldı ve sordu?

            “Söyle bakalım, ne istiyorsun?” dedi. Genç;

            “Beni sana Allah’ı Resulü gönderdi. Sizin beni Damat olarak kabul etmenizi buyurdular” dedi.

            “( ! ) Sana kızımı veremem” Genç de ona;

            “Siz bilirsiniz…” dedi.

            Genç mahzun bir şekilde evden ayrılırken, kapı arkasında bulunan Amir bin Veheb’in kızı bu konuşmaları duymuştu. Babasının red cevabını duyunca kendisini tutamadı ve;

            “Babacığım… Ne yapıyorsun? Bu genci sana kim gönderdi biliyor musun?

            “Evet, biliyorum”

            “Madem biliyorsun da nasıl reddediyorsun? Bu yaptığına bir vahiy inmesi halinde senin iki âlemde de rezil olacağını bilmiyor musun? Derhal git ve gençten özür dile, dedi.

            Amir bin Veheb’in aklı başına geldi ve hemen Peygamber mescidine koştu.

            KIZ ALINIYOR

            Amir bin Vehep Peygamberimize;

            “Ey Allah’ın Resulü… Bize gelen siyah renkli gencin tarafınızdan gönderildiğine inanmamış ve onu geri çevirmiştim. Sizin talebinizi geri çevirmekten dolayı günah işlemişsem, tövbe ve istiğfar ediyorum ve kızımı o gence veriyorum” dedi.

            Sevgili Peygamberimiz memnuniyetlerini belirterek Sad’a, hemen evini hazırlamasını söyledi.

            Sad, utancından başını önüne eğdi ve “Ey… Allah’ın Resulü… Ben de ne ev hazırlayacak ve ne de hanımın mihrini verecek param yok” dedi. Peygamberimiz;

            “Öyleyse git. İki yüz dirhem Ali’den, iki yüz dirhem Osman’dan ve iki yüz dirhem de Abdurrahman’dan iste. Bütün masrafları onlar görsünler” dedi.

            Sad, bir kuş gibi uçtu, durumu Peygamberin söylediği Sahabelere anlattı. Onlar ise söylenen rakamlardan fazlasını gence verdiler.

            Düğün hazırlıkları ve ev ihtiyaçlarımı temin ederken sokak da bir nida (ses) işitti.

            CİHAT HER ŞEYDEN ÖNEMLİDİR

            “Ey… Ehl-i İslam gençleri… Eli, ayağı sağlam, gücü kuvveti yerinde cihad etmek isteyenlere sesleniyorum. Düşman büyük bir kuvvetle yokla çıkmış, bizi basmak ve İslam’ı ortadan kaldırmak istemektedir. Allah Resulü Mü’minleri gazaya davet ediyor” diyordu.

            Sad, bir yıldırım çarpmış gibi sarsıldı ve tam bir sadakat ve teslimiyet içinde;

            “Benim, düğün ve dernek işim demek ahrete kaldı. Bu parayla bir at ve bir kılıç alabilirim” dedi.

            Sad, gazaya çıkacak İslam ordusuna gelip dâhil oldu.

            Büyük ve çok çetin bir muhabereden sonra düşman mağlup olarak çekilirken Peygamberimiz de gaza meydanını geziyordu. Yaralılar arasında vücudunun siyahlığından tanıdığı bir yaralıya sordu;

            “Sen, Süleym’li Sad mısın?”

            “Evet. Ey Allah’ın Resulü…”

            Peygamber Sad’ın başını kucağına aldı. Yüzünde tozları mübarek eliyle temizlerken Sad da şahadet şerbetini içmişti.

            Peygamberimiz önce gözyaşı döktü. Sonra gülümsemeye başladı ve daha sonra da başını başka tarafa çevirdiler.

            Bu hal Sahabelerin dikkatini çekti ve sordular.

            “Ey Allah’ın Resulü önce Sad için ağladınız. Sonra güldünüz. Daha sonra da yüzünüzü başka tarafa çevirdiniz. Bu hareketlerinizin sebebi nedir? dediler.

            Peygamberimiz şu karşılığı verdiler;

            “Sad’a olan sevgim ve muhabbetimden dolayı önce ağladım. Onun Cennette Havz-i Kevser’e doğru uçtuğunu görünce güldüm. Etrafını Huri kızlarının sardığını görünce de yüzümü çevirdim” dedi. “Şimdi, Amir bin Veheb’e söyleyiniz ki Allah, Sad’ı kendi kızından daha hayırlıları ile evlendirdi” dedi.

 

Bu yazı toplam 1428 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar