Prof.Dr. Mehmet Gürol
Araf’ta Paradigma Değişimi
Araf, esasen orta menzil, orta yer demektir.Paradigma ise Türk Dil Kurumu sözlüğü anlam karşılığı; Değerler dizisidir. Aslında bir modelin, bir bakış açısının, kavrayış ve anlayışın adıdır.
Anayasa Mahkemesi Başkanımız bir açılışta ‘Üniversiteler susma hakkını kullanıyor’ demiş. Başbakanımız ise ‘Üniversite için en büyük tehlike, dogmatizmdir, tek tipleşmedir, değişime ve gelişime kapalı olmaktır’ demektedir. Milli Eğitim Bakanımız ise ‘paradigma değişimi yaşamaktayız’ iddiasındadır.
Evet… Bilardo oyunu başlamış gibi görünüyor. Ancak aynı anda 3 ve 14+1 top ile oyun oynanmaya çalışılmaktadır. Artık 3’lü oyun, yani 4+4+4 sistemi oynanırken, paralel olarak 14 topa birden beyaz topla vuruş yaparak tarih yazılmak istenmektedir. Topların hangisinin hangisine vurduğu veya vurmadığı bilinmemektedir.
Bu hamle paradigma değişimini zorlarken, dengeleri de alt üst etmekte, bu durum da bizi Araf’a zorlamaktadır. Çünkü bu toplarla ilgili düşüncelerimi açıklasam birileri tarafından ya cennete ya da cehenneme gönderileceğim. Haşim Kılıç’ın ifadesiyle susmaya devam etsem Araf’ta durmanın ağırlığıyla sonumu getireceğim. Yoksa ‘Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak! Ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir. Dünya Amerika’dan ibaret değil’ diyen Charles Chaplin’i mi dinlesem.
En iyisi mi Ahmet Arif’i dinlemeliyim. Ahmet Arif ‘tavuklarımız birbirine karışmış’ demişti. Tavukları ayırmaya çalışmanın zorluğu bende paradoks oluşturmaya devam etse de, galiba doğru olanı bütün tavukların özgürce yayılmalarını sağlamaktır. Şimdi seçtiğim toplara/tavuklara kısaca bir göz atalım.
1. SBS kalkıyor:Kalkması gerekiyor. Ama nasıl? Uzmanlar harıl harıl çalışıyormuş. Çalışsınlar bakalım.
2. YGS kalkıyor.Özür TOEFL gibi oluyor: Üniversitelerin kendi öğrencilerini belirlemesi gerekir. Ama zamana ihtiyaç var. Zamanı gelene kadar yılda 2 veya 3 kez yapılması düşünülebilir.
3. YÖK yasası değişiyor: YÖK yasa taslağını hazırlamış ve Üniversitelere göndermiş. Biz de medyadan öğrenmeye çalışıyoruz. Yılların verdiği tecrübeme dayanarak söyleyebilirim ki zihniyet değişikliği olmadan yasalarla değişimi yapmak zordur. Örneğin, 28 Şubat döneminde yaşananları farklı biçimde yaşamak istemiyorum. Zamanın bazı mağdurları şimdi mağrur olma peşindeler. Bunların bazıları yeni mağdurlar üretmektedir. Bu durum ters yönde tek tipleşmeyi zorlayabilir. Demokrasi ve hoşgörü olmadan ilim insanı olmak çok zor görünüyor. Farklı gruplar, bu kavramları kendilerine göre yorumlamakta, bilimsel fikirlerden çok kişinin dünya görüşüne göre değerlendirme yapmaktadır. Ben bunu zamanın mağruru olmama rağmen hep yaşıyor ve dışlanıyorum. Toplar gelip bana vuruyor. Bir tanesi bugünlerde kafama çarptı. Hala sendeleme durumundayım.
4. Dershaneler kaldırılıyor:Kaldırılsın. Geç bile kalındı. Uzmanlar çalışmalarına devam etsin. Çünkü yeni sorunları beraberinde getirecektir.
5. Öğretmen ataması zorlaştırılıyor: Öğretmen adayları ‘yem bekleyen tavuklar olduğu için yeme ulaşmaları zorlaştırılması da şarttır’ efendim.
6. Müfredat değişiyor: İşin can damarı bu top olsa gerek. Ama kimler hazırlıyor bilmiyoruz. Rivayete göre TÜBİTAK’a devredilmiş. Uzmanlar kimler, nasıl seçiliyor ve ne kadar ücret alıyorlar bilmiyorum. Galiba kırmızı kitap dâhilinde değerlendiriliyor. İşi karıştırmamak gerek efendim.
7. Öğretmen yetiştirme değiştiriliyor: Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi hazırlandı. Belgeyi hazırlayan ekibin başkanı bir toplantıda belgenin Başbakana sunulduğunu, bu nedenle açıklayamayacağını, ancak kodlar verebileceğini söyledi. Kod çözme uzmanı olmadığım için öğretmen yetiştirme stratejimizi anlayamadım.
8. Bologna Süreci ile Avrupalı oluyoruz:Yaklaşık 2 aydır dersleri Bologna sürecine dâhil edebilmek için çalışıyoruz. Bu süreci savunanlara göre Bologna'nın en çok zorlanacağı konu, öğretim üyelerinin zihniyetini değiştirmekmiş. Yani yenilikçi olamayan öğretim üyeleri, kusursuz bir düşünceyi uygulamakta zorlanacaklarmış efendim. Standartlaştırılabilenlerden olmak istemiyorum efendim. Çünkü eleştirel ve bilimsel düşünmeyi kazandırma, Bologna süreciyle birlikte geri plana itiliyor da ondan. Müfredat akademik bir eğitimin gereklerinden uzaklaştırılıyor. Üniversiteleri, daha çok bir meslek okuluna dönüştürüyor. Şimdiye kadar aktaran zihniyeti gerçekleştiren bizler, şimdi de Avrupalı olarak mesleki uygulayıcı olacağız. Eğitim Fakültelerinde şu iki grup çok sevilir: Bilgisayarcılar ve İngilizce bilenler. Çünkü bilgisayarcılar teknisyen, İngilizceciler de çevirmen olarak kullanılırlar. Bilmem anlatabildim mi?
9. Pedagojik formasyon işi çözüme kavuşacak:Üniversitelerin yeni ilanlarına bakıyorum: X üniversitesi 10 bin TL alıyor. Allah’tan korkun kardeşim. Bu gençler zengin aile çocukları değil. Ama formasyon sorunun çözmüşe benziyoruz. Çünkü üniversitelerin gelir kaynakları artmış görünüyor. Hocalara da biraz bal misali…
10. Öğretim üyeleri performansa göre gelir elde edecekler:İstanbul’da hocalar vakıf üniversitelerinde ders bulma peşindeler. Geçinebilmek için yem bekleyen tavuklara döndük. Burada da torpili olan ya da şefaate nail olanlar yemi çabuk buluyor. Ben mi? Yine kaldım mı Araf’ta. Yani anlayacağınız yine aç kaldık kurt misali. Performans peşinde koşarken bilimsel üretimden, fikir özgürlüğünden olmayalım da. Sonra halkımız ‘bu hocalar ne iş yapıyor kardeşim’ demesinler. Hocalar kanatlarına altın doldurma peşine düşerse, uçmaları çok zor olacaktır.
11. Mesleki teknik eğitim güçlendirilecek:Çok doluyum. Doldur boşalt yapmak istemiyorum.
12. Seçmeli derslerle din eğitimi gerçekleştirilecek:Bir şey demiyorum. Ne desem yanlış anlaşılacağım. Yoksa korkuyor muyum? Başbakanımızın değişiyle es geçmekte yarar var.
13. Türkçe Eğitim:Geçenlerde Sayın dekanım ‘Bölümüne yeni arkadaşlar gelecek. Lisansüstünde İngilizce eğitim başlatacaklar’ dedi. Bir AVM’de çağdaş çay ocağında demleme çayımı yudumlarken öğretmenlere İngilizce eğitim gerekli mi diye düşünmeye başlamıştım ki birden irkildim. Çünkü tam karşımda Food Court yazıyordu. Burası yeme içme bölümüydü. Sonra diğer mağazalara baktım. Bakın neler gördüm: FLO, Koton, LC Waikiki, Hotiç, Softone, Bisse, Roberts Cafe, Mudo City, Ramsey, Cafe Crown, U.S. Polo ASNN, Desa, Batik, Mango, Starbucks, Penti, Sunset, Magic Form, Deichmann, Arow, Payless, Colin’s, t-sport, Watsons, coquet, D&R Music-Book Store, Fun Time, Seven Hill, Woody, Vicco, Elegance, Opema, Turkcell, Siemens, Angelique Accessories, Mos, The Hunger, Mitra Bistro, Dry Corner, Tobacco.En çok tesettür ürünleri satan iki mağaza dikkatimi çekti: Armine ve Tuğba&Venn. İkisine de girip anlamlarını sordum. Çalışanlar da bilmiyordu. Peki bu AVM’ne kimler geliyor diye baktım. Genellikle İkitelli’den işçiler ve aileleri. Sayın Dekanım özür dilerim. Acilen Türkçe eğitim veren programlarımızı kapatma zamanımız geçmiş de geçiyor. Benim basiretsizliğime bağla ve beni affet.
14. FATİH Projesi:Geç kalıyoruz. Mutluluk hapının etkisi kalmayabilir.
15. …… . Bu topu da siz bulup tartışın dostlarım. Çünkü herkesin elinde mutlaka bir top vardır. Koy masanın üstüne, al sopayı eline, vur topa kardeşim. Ne kadar zevkli olduğunu göreceksin. Sakın bağımlı olmayasın.
***
Evet bu ve benzeri toplarla eğitim sistemimiz değişiyor. Değişmek de zorundadır. Önemli olan değişime kapıldıktan sonra nerede durduracağını bilmektedir. Cem Yılmaz yıllar önce Süpermen için ‘uçması önemli değil, nasıl konacağı önemli’ demişti. Artık uçağı havalandırdık, önemli olan indirmek. Ama nasıl? Bilmiyorum. Biz seyrediyoruz ve merakla bekliyoruz. Burada Sadi Şirazi’nin ‘Sabır ve tahammül sana zehir gibi görünür. Fakat içine yerleşince bal kesilir’ sözüne kulak asmaktır. Çünkü civcivler kuluçka sonucu oluşur, yumurtaları kırarak değil.
***
Dostlar müsaadenizle ben gidiyorum. Hocam ‘ne zaman geldin de gidiyorsun’ diyebilirsiniz. Size cevabım Cemal Safi’den: "Giderek daha çok seviyorum seni" demişti..-O yüzden gitti demek ki..
Gelişimi yakınlaştırmak için ne kadar istediğimi bilemezsiniz. Yıllarca Elazığ’da kayısıdan, üzümden yapılan balı yedim. Canım sıkıldı. Yıldız Teknik’in balları ‘kestane ve çamdan’ dediler. Geldim ve yedim. Sonuç: Ağır geldi, hazımsızlık çekiyorum. Ayrılışım yakındır. Arzum sizin yanınızdır. Köyümün arıları balını, güneşe doğru başını eğen ayçiçeğinden yapardı. Annem de ilaçsız buğdaydan bazlamasını ve çayırda yayılan ineklerinden de tereyağını yapardı. Bunları tekrar birlikte yer sofrasında yemek niyetiyle…
İşte benim için Araf’ta paradigma değişimini yaşarken paradoksa kapılmamanın tek ilacı budur.
.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.