NEVZAT LALELİ
YEDİKLERİMİZ BİZİ BİTİRİYOR -6
Hükümet ne yaptığını bilmiyor
Televizyon kameraları önünde idari çalışmalar ballandıra ballandıra anlatılırken, hukuka bağlanan yani kanun çıkartılarak sürekli icraat olması sağlanan iç politika, dış politika, ekonomik politika, hukuki politikalar, sanayi politikası, tarım politikası gibi her sahada ki kararlar milletimizi daha zor şartların altına itmekte, ülkemiz gittikçe yaşanması zor bir hale gelmektedir.
Elbette “başötülü hanımların kamuda çalışabilmeleri” haklarının onlara iadesi çok güzel çalışmalardır. Ve dikkat ederseniz bu tamamen idari kararlarla sağlanmıştır. Ancak hükümetler değişse bile çıkartılan bir kanun yürürlükte durduğu sürece o kanunun hükmü uygulanacaktır. Vergi kanunları veya askerlik kanunu gibi…
Bir ülkede “ÜRETİM” teşvik göreceğine yasaklanıyorsa, varın o ülkenin geleceğini siz hesaplayın. Bütün dünya ve özellikle de Avrupa ve AB ülkeleri, geleceklerini aydınlatacak üretime üretime ağırlık vermekte, bir de güçleri yettiğince bizim gibi kendilerini üstün gören toplumları sömürmektedirler. Batının refahı işte bu iki ayak üzerinde durmaktadır.
Bizler yakinen biliyoruz ki Batı aslında israfçı bir toplum yapısına sahiptir. Tüketimi teşvik etmekte, yediğini yemekte yiyemediğini de çöpe atmaktadır.
Ne yazık ki bizim gibi “kendi ayakları üzerinde durmaya mecbur” ülkeler üretime, ihracata ağırlık vermeleri, israfı önlemeleri ve topluma kanaatı aşılamaları gerekirken bunların tam tersi yapılıyorsa, “Vay bizim halimize… Vay evlatlarımızın başına geleceklere…”
BİR GRAM TOHUM, BİR GRAM ALTIN
Milli tohum üretimimiz, 8.Ocak 2004 yılında başlayan bir sürecin önce 5042 sayılı
kanunla ayaklarımız yerden kesilirken 31.Ekim.2006 tarihinde kabul edilen 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile de tohum üretimi tamamen yasaklanmış ve üretenlere cezalar verilmesi gündeme gelmiştir.
Aynı yasanın geçici 1. maddesinde bu sınırlamaya ilişkin 5 yıllık bir geçiş süreci öngörülmüş bulunmaktadır. Bu duruma göre 31.10.2011 tarihinden itibaren, hemen her çiftçinin yüzyıllardır ürettiği ve kilerinde gelecek dönemi için sakladığı tohumluklar, şayet kayıt altına alınmamışsa, ticarete konu olamayacaktır. Yani, elinde fazla tohumu olan çiftçi Hasan Ağa, kasketli Ahmet ağa bu tohumunu komşusuna veya pazarda ihtiyacı olan diğer çiftçilere satamayacaktır.
Çiftçilerimizin bu yasadan haberleri yok veya yasaya uymazlarsa, o zaman aynı yasanın 12. Maddesi yasağa uymayanlara ilkin 10 bin TL (10 milyar TL) idare para cezasına çarptırılacaklar. Fiilin tekrarı halinde ceza iki katına çıkartılacak, çiftçi beş yıl süreyle faaliyetten men edilecek, tohumluklara Bakanlık tarafından el konulacaktır. Müsadere edilen tohumlukların imha edilmesine karar verildiği takdirde, imha masrafları çiftçi tarafından ödenecektir.
KAYIT ALTINA ALINMA ŞEKLİ
Okuyucularımın, “İyi de kardeşim ne var bunda. Çiftçi de gitsin tohumunu tescil ettirsin, ticaretini de yasalara uygun bir şekilde yapsın" dediklerini duyar gibiyim.
Tohumculuk Kanunu'nun altyapısını oluşturan bir başka kanun, adeta bu iş için özel olarak hazırlanmış (8.1.2004 tarih 5042 sayılı kanun) bu noktada hemen o devreye giriyor.
Türkiye'de tohum ıslahı yapan şirketlerin yaklaşık yüzde 90'ı uluslararası şirketlerdir. Dünya tohumculuğunu, Novartis, Monsanto, Cargill, Dupont, ADN ve Bayer gibi 6 büyük tekel elinde bulunmaktadır. Bu firmaların Türkiye'deki tohumculuk firmalarıyla hisse bazında ya da bayilik yoluyla kurdukları ortaklıkları vardır.
Önce Tohumculuk Yasası ile çiftçiye "Sen bu tohumluğunu yetiştiremezsin" denmekte, sonra da yabancı tohumları tescil ettiren şirketlere "devlet eliyle" pazar hazırlanmaktadır.
Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın istenmeyen ırkları kısırlaştırma planları yapıldığını ve buna göre tarım sektörünün GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) gıdalarla, bütün insanlık için kıyamet yaratmaktadır, demektedir.
Türkiye'nin bugün özellikle hububat, bakliyat ve sebze tohumlarında yüzde 90 oranında yabancı şirketlere bağımlı olduğunu hatırlarsak, bu tohumlarla üretilen gıdaların başımıza büyük işler açacağı ve hatta neslimize tesir edeceği açıktır.
170 üniversitesi olan ülkemizin, hemen hepsinde Ziraat Fakülteleri bulunmakta, bir büyük bakanlık olan Tarım Bakanlığı, birlerce Ziraat Mühendisi ve Gıda Mühendisini bünyesinde barındırmaktadır. Bunlar, tohumlarımızı ıslah etmeye çalışmaları gerekirken tohum üretimini yasaklamak ve tohumlarda dışarıya bağlı kalmak akıl karı bir icraat mıdır?
İsrail, GDO’lu gıdalar yemiyor. AB ülkeleri de GDO’lu gıdalar konusunda çok hassaslar. İstanbul’da oturan azınlıklar ve özellikle de Yahudiler, fiyatları birkaç misli pahalı da olsa organik gıdaları tercih etmektedirler. Ya biz… Milli tohumun 2006 da yasaklanmasından sonra gıdalarımız GDO’ya dönüşmüş ve bunları tüketip durmaktayız.
Hükümetimiz, bu yasaklamayla ne yaptığını biliyor mu sizce?