“ZEKÂT İSLAM’IN KURTULUŞ’UN KÖPRÜSÜDÜR”

Şuayip Yaman Görünen Köy

Zekat, mali bir ibadet olduğundan çok önemli ve faziletli bir ameldir.

İslam"ın 5 şartından 4"ü (Kelime-i Şahadet, Namaz, Oruç ve Hac) kişisel ibadettir. Bu ibadetleri yaptığımızda ancak, Allah"a karşı olan kişisel borçlarımızı ödemiş oluruz. Kendi kanımızdan olan; annemizi, babamızı ve hatta çocuklarımızı bile kurtaramayız.

Zekât ise, toplumsal bir ibadettir. Bir başka ifade ile zekât; Müslümanlar arasında bir çeşit “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma” dır. Bu ibadeti yerine getirdiğimizde fakir-fukaranın hayata bağlanmasını sağlamış oluruz. Allah katında da; Allahın buyruklarını yerine getirmiş oluruz.

Zekât, zenginlerin fakirlere ve fakir derecesinde olanlara, düşkünlere yardım etmeleri için İslam dininin kurduğu mali bir ibadettir.

Zekât, mali bir ibadettir. Servet vasıtasıyla Allah"a kulluk yapmaktır.

Zekât, mala sahip olup da o malın zenginliğinin üzerinden tam bir yıl geçmesi lazımdır ki, bu Müslüman"a farz olsun. Bir yıl geçmez ise farz olmaz. Zekât için senenin başı ve sonu esas olarak kabul edilir. Çünkü sene içinde zenginliğe esas olan mal eksilebilir. Üzerinden bir yıl geçmeyebilir.

Ekin gibi, meyve gibi malların üzerinden sene geçmesi şart değildir. Ekin ve meyvelerin dışındaki malların üzerinden sene geçmesi şarttır.

Zekât helal maldan verilir. Haram maldan verilmez. Haram olan ve sahibi bulunmayan malın hepsinin fakirlere dağıtılması şarttır.

Camii, mescit, yol, köprü gibi şeylerin yapılmasına ve tamirine zekât verilmez ve zekât parası buralara harcanmaz.

Zekât, kulların kulluktaki sadakatlerine dalalet eder. Bu sebeple zekâta “sadaka” da denilmektedir.

Zekât, Allah emridir. Her zengin Müslüman bunu iyi düşünmeli ve dikkat edilmelidir. Zekâtını vermeyenlere çok büyük bir azap olduğunu ayet bildirmektedir. Kur"an da;

Et Tevbe Suresi 34. ayet;

“…Habibim! Altın ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları pek acıklı bir azapla müjdele.”

Yine Et Tevbe Suresi 35. ayet;

“ Kıyamet gününde, o altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, böğürleri ve arkaları dağlanır. “ve bu nefisleriniz için topladığınız şeylerdir. Saklayıp istifçilik ettiğiniz şeylerin azabını tadınız” demiştir.

Hazreti Mevlana; “ Müslüman aldanma oyalanma! O verdiğin zekât senin ve kesenin bekçisidir. Bunu hiç aklından çıkarma” demiştir.

Sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed; “Zekât İslam"ın Kurtuluş Köprüsüdür” buyurmuştur.

Zekâtı verilmeyen malın dünyada şerri çok olur. Ahrette de cehennem azabı çok şiddetli olacaktır. Allah"ın verdiği nimeti Allah yolunda sarf edemeyen insanların hali çok acı olacaktır.

Bugün elinizdeki malın, yarın elinizden gitmeyeceğine dair elinizde bir emniyetiniz ve garantiniz var mı? Yok… Nice milyarlar ve trilyonlar su gibi akıp gidiyor da insanın elinden bir şey gelmez. Zekât sayesinde servet korunmuş olur.

Bu dünya imtihan yeridir. İnsanların kimi zengin kimi fakir olur. Kimi fakirlikten zengin olur. Kimi parasının hesabını bilmezken bir ekmek parasına muhtaç olur. Kimi bir ekmek parasını bulamazken, bakarsınız birden zengin olup parasının hesabını bilemeyecek kadar servet sahibi olur. Dünyada herkes fakir olursa, hayatın tadı olmaz. Herkes zengin olursa kimse kimsenin işini görmez. Böyle olunca da dünya yaşanılmaz olur.

Kim daha iyi çalışacak, kimler daha iyi amel edecek diye dünyaya getirilmişiz. Aklımızı başımıza almalıyız. Allah"ın verdiği akıl nimetini iyiye kullanmalıyız. Yüce Allah"ın verdiği nimetleri (ilim ve maddiyat) hem dünyamız hem de ahretimiz için sarf edelim. Çünkü “Kefenin cebi yok”. Maalesef dünyadaki servetimizi öbür tarafa (ahrete) götürebilme lüksümüz yok.

Zekât, Müslümanları birbirine bağlar. Birbirlerini Allah için sevmelerini sağlar. Zekât, öyle gelişigüzel, yorulmadan, hemen ehli değil mi? Diye araştırmadan zekâtı verivermek pek akıllıca bir durum olmaz. Bilgili olmak gerekir. Zekât verecek bir Müslüman"ın önce kendi akrabası arasındaki fakir kimseleri bulup zekâtını onlara vermesi lazımdır. Sonra mahallesine, sonra kendi muhitine ve sonra da oturduğu kent ve şehrin fakirlerini arayıp bulup tam layık olana vermesi doğru bir yoldur.

Et Tevbe Suresi 60. ayet;

“Sadakalar; Fakirlere, miskinlere, tahsil eden memurlara, kalpleri (Müslümanlığa) alıştırılmak istenenlere, kölelere, esirlere, borçlulara Allah yolunda (harcamaya) ve yolda kalmışlara Allah tarafından bir fariza (görev, buyruk) olarak tahsis edilmiştir. Allah Alim"dir, Hakim"dir.

Zekât; Gayri Müslimlere, fakir olan ana babaya, büyük baba ve büyük anneye, küçük öz çocuklara, torunlara ve peygamberimizin neslindenim diyenlere zekât verilmez.

Ayrıca, nikâhlı olan fakir karısına zekât veremez.

Bir Müslüman"ın kocada bulunan fakir kızına zekât vermesi caizdir.

Bir Hadisi Şerif"te, “ Mallarınızı zekâtla koruyunuz. Hastalıklarınıza sadaka ile deva ediniz, bela dalgalarını dua ile niyazi ile karşılayınız” buyrulmuştur. Zekâtı verilmeyen servet, “Kıyameti Günü"nde sahibinin başına öyle bir bela olacak ki, cehennem ateşi olup cayır cayır yakacak. Ben senin dünyada zekâtını vermediğim malınım diyecek. Bu nedenle malımızın zekâtını verelim. Hem biz rahat edelim hem de fakir-fukara rahat etsin! Öldüğümüzde miras bıraktığımız yakınlarımız ve hatta çocuklarımız bile, bizlere dua etmeyebilir. Ama fakir-fukara hiç değilse “Allah razı olsun” der.

En önemlisi de minnetsiz zekât vermektir. Bir başka ifade ile zekât verdiği kişiye; “Ben sana zekât verdim ona göre davran” dememektir.

Zenginler ne dersiniz?