Aslında şimdi veda cümlelerimi okuyor olacaktınız, ama editörümüz Sayın Osman beyin beni ikna çabaları sonucunda yazılara devam dedik. Peki neden böyle bir şey istemiştim? Belkide kendi kabuğuma çekilmek istedim, belkide hep üzüntü gördüğüm hayattan soyutlamaktı kendimi. Çünkü eğer kendi içimizde mutluluğu yaşayamıyorsak, etrafımıza da pek faydalı olunmayacağı görüşündeydim. Ama sorunları yok saymak onları ortadan kaldırmıyor, tam tersi çığlaşarak üstüne abanıyor. Çünkü hayatın ve hayatımızın gerçeği içimizdedir.
Şimdi ne olacak peki? Şimdi yine kaldığımız yerden, hayata ve insana dair ne varsa paylaşmaya devam
Bu Pazar anneler günü. Belki çoğumuzun tasvip etmediği bir durum. Ticaret maksatlı yapıldığı zaman bende karşı çıkıyorum. Ama karşımızdaki insanlar bir beklenti içerisindeyse, o zaman kimseyi kırmaya gerek yok diye düşünüyorum. Eğer karşımızdaki insan biz o günü kutlamayız dediğimiz zaman gönlü incinecekse, o zaman bir mahsuru yoktur herhalde. Çünkü biz gönüller yapmaya geldik yıkmaya değil. Hele hele, bu insan annemizse!.. Bir güne sığdırmamak gerekiyor aslında, annemizin elini her gün öpsek, yanaklarına öpücük kondursak yine hakkını ödeyemeyiz. Çünkü bir evlat kolay yetişmiyor. Madem her gün yapmıyoruz, o halde bari bugün, yani anneler gününde unutmayalım annemizi. Annenin değeri nasıl ifade edilir, nasıl tam hakkını veririz bilemiyorum. Özellikle manevi değerlerimizin artık tamamen kaybolmaya başladığı şu çağımızda. Etrafımızda annelerini öldüren gençler çoğalmaya başlamışken, onlara en güzel örnekleri bizler sunmalıyız. Buyurun yazımızın sonunu Asr-ı Saadetten bir tabloyla kapatalım:
Devri Nebevî'de bir sabah, bir sahabi Resulü Ekrem Efendimizin huzuruna varıp: Ya Resûlallah! Annem ihtiyarladı... Ben onun ekmeğini kendi elimle hazırlayıp yediriyorum. Abdestini kendim aldırıyor, namaz kılması için seccadesinin üzerine sırtımda götürüyorum. Hatta her istediği yere sırtımda götürüyorum, hiçbir yere yürümeye takati kalmadı. Acaba evlâtlık hakkini yerine getirebildim mi? diye sordu.
Sevgili Peygamberimiz, ona:
Sen analık hakkinin yüzde birini bile ödemiş değilsin, buyurdu. Sahabe hayret etmişti... «Niçin ey Allah"ın Resulü!» diye sormaktan kendini alamadı...
Serveri Kâinat Efendimiz, söyle anlattılar:
Annen seni karnında taşıdıktan sonra, bir de sen büyüsün diye elinden gelen hizmeti eksiksiz yapıyordu. Nitekim senin altını temizleyerek, sırtını yıkayarak, her türlü meşakkate katlanarak seni büyüttü. Yani sen büyüsün diye sana bakıyordu. Sense annenin ölmesini bekleyerek ona hizmet ediyorsun... Böylece hakkini tam ödemiş sayılmazsın!.. Lâkin bu kadar hizmet etmekle de büyük mükâfat kazanırsın, buyurdular...