YÖK YASA TASLAĞINA DAİR…

Prof.Dr. Mehmet Gürol

 

 
 
 
 
 
Bilindiği gibi kamuoyunda son 2-3 aydır gündemde olan bir YÖK Yasa Taslağı bulunmaktadır. 1981 yılında 2547 sayılı YÖK yasası çıktığı günden bu yana sürekli siyasilerce YÖK’ün değiştirilmesi konu edildi. Nedense hep gücü eline geçiren yasayı kendi istediği doğrultuda kullandı. Çoğunlukla da üst yönetim ve rektör değişimi ile sitemin kontrolü elde tutulmaya çalışıldı. 
 
Böyle bir yasaya ihtiyaç var mıydı? Ya da YÖK’e ihtiyaç var mı? Bu tür soruları artırmak mümkündür. Ben yasa taslağının son halini bekleyip, ona göre görüş bildirmek istemiştim. Ancak, bugünlerde yaşadığım anti demokratik bir uygulamadan sonra akademik kültür ve özerklik kavramlarını gözden geçirmeme neden oldu.  Üniversitelerin yöneticilerinin  Web sayfalarına bakarsanız şuna benzer yazılarla karşılaşabiliriz:  ‘Karşılıklı anlayış, işbirliği ve huzur ortamı içerisinde üniversitemize ve ülkemize koşulsuz hizmet’ veya ‘Üniversitemizde çağdaş ve demokratik yönetim geleneğinin oluşturulması’ gibi. Ya da vizyon, misyon abartıları. Yazılanlarla uygulamaların çok farklı olduğunu 15 yıllık yöneticilik tecrübeme dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim. 
 
Gürüz döneminde yaşadığımız korkularla bugünlerde yaşadığımız korkular biçim değiştirmekle birlikte öz aynıdır. Gürüz döneminde doğrudan baskı varken, günümüzde itaat etme zaafı yaşanmaktadır. Örneğin Gürüz döneminde tepeden bir yazı ile ‘bunu uygula’ deniliyordu. Şimdi ise ‘sen bizdensin, sürüden ayrılma. Farklı davranırsan yok olursun’ tarzı zihniyet uygulanmaktadır. Örneğin çalıştığınız birim ile ilgili üst yönetim, bir tasarrufta bulunuyor. Sen de gidip ‘yöneticim ben de bu birimin yöneticisiyim. Bana da danışsaydın veya istişare etseydiniz, beni atlayarak gelen kişiyi ben nasıl idare edeceğim’ dediğinizde şöyle bir cevap alabiliyorsun ‘seni ben aldım, ben atadım, istediğim kişileri de alabilirim, zaten seninle ilgili gelen istihbarat da olumlu değildi. Ama ben seni aldım’ gibi çocuksu baskılarla karşılaşabiliyorsunuz. Yani itaat et. Sonra Meclis Başkanı Çiçek ‘üniversitelerin sesi çıkmıyor, görüş bekliyoruz’ diyor. Aslında bu toplumumuzun özetidir. Ne demek istediğimi anlamamız için son yüz yıllık geçmişimize bakmamız yeterlidir. 
 
Bu özeleştiriden sonra YÖK Yasa Taslağına ilişkin görüşlerimi maddeler hakkında sunmak istiyorum. 
 
Yasa ile Devlet üniversitelerinin sınırları tam çizilmemiş görünmektedir. Bir kısmı konsey üniversitesi oluyor. Üniversite konseyleri üniversitenin seçeceği, hükümetin ve YÖK’ün önereceği üyelerden oluşuyor. Yasanın bu hali, konsey ile üniversitelerde ikinci bir YÖK meydana getiriliyor. Doğrudan üniversitenin başucunda bir Konsey  ile üniversitenin rahat çalışması mümkün değil. Başta mevcut yönetim kurulu olmak üzere ciddi çatışma alanları doğacaktır.
Yasayla yükseköğretim sistemimizin felsefesi değişmiyor, atanmış bir mütevelli ile sistem kontrol ediliyor. Üniversitelerin aykırı bir düşünce oluşturması istenmiyor ve  devlet dairesi gibi işlev görmesi pekiştiriliyor.
Vakıf üniversiteleri sahiplerin inisiyatifine terk ediliyor gibi görünüyor.
Bu Yasası taslağı da nitelikli bilim ve eğitimle akademik özgürlüklerden daha çok iktidar, konsey ve Bakanlar kurulunun atayacağı üyeler üzerinden kontrol arayışını benimsiyor.
Yeni tasarı şirketleşme mantığını fazlası ile benimsemiş gibi görülüyor. Bu anlayışın üniversitelilik anlayışı ile bağdaşmadığı açıktır ve bizim gibi Ar-Ge faaliyeti gelişmemiş ülkelerde olumsuz etkiler yaratacağı kaçınılmazdır.
Yasayı hazırlayan YÖK sürekli özerklik ve çeşitlilik ve rekabetten bahsetmektedir. Ancak taslaktaki temel olgu olan üniversitenin kendi özerklik yapısı yerine atama ile kontrol altına almayı doğrudan amaçlıyor. 
Yasa taslağı yasa yapma tekniği bakımından da sorunlu görülüyor. Çünkü devlet üniversiteleri ve diğer vakıf, özel ve yabancı üniversiteler ayrı hukuksal eksene oturtulmuştur. Devlet üniversitelerinde denetim ve kontrolü artırırken vakıf ve özel üniversiteler daha rahat bırakılmış gibi görünüyor.
Yeni taslaktaki Konsey, üniversitenin birimleri ve akademisyenlerin atama şekillerini belirlemekle kalmıyor, üniversiteyi her yönden kontrol ediyor ve kuşatıyor. Bu anlamda konsey’in görevleri rektör ve üniversite bileşenlerini kontrol etmekte ve daha da önemlisi, üniversite öğretim üyelerinin yönetim organı belirleme ve demetim mekanizmasını elinden alan ve öğretim üyelerini adeta birer ücretli memur yapan bir konuma düşürmektedir. 
Taslak performansa ve öğretim üyesi akademik başarı puanlamasına ciddi bir yer vermektedir. Özlükleri yok etmeyip çalışanları özendirebilirse düşünülebilir. Ancak yasadaki hali çalışanları güvencesizleştirme arayışı taşıyor.
Yasa taslağı yeni bir denetim ve değerlendirme dairesi oluşturmaktadır. Mevcut hali ile YÖK’ün bir yan kuruluşu iken YÖK denetleme yeni taslakta doğrudan başkanlığa bağlı bir birim olmaktadır. Bence çözüm bağımsız kamu denetimi yanında esas olarak demokratik özdenetim ve değerlendirmenin yapılmasıdır.
Yasa taslağında yazım hataları ve yanlış ifadeler de bulunmaktadır. İkinci öğretim, uzaktan eğitim gibi. Yine "Bölüm başkanı, bölümün kadrolu profesörleri, bulunmadığı takdirde doçentleri, doçent de bulunmadığı takdirde yardımcı doçentleri arasından bölümün kadrolu öğretim üyelerince seçilir ve dekan tarafından üç yıl için atanır. …. Bölüm başkanları üst üste en çok iki kere seçilebilir ve atanabilirler." "Bölüm başkanı, bölümün kadrolu profesörleri, bulunmadığı takdirde doçentleri, doçent de bulunmadığı takdirde yardımcı doçentleri arasından bölümün kadrolu öğretim üyelerince seçilir ve dekan tarafından üç yıl için atanır. Bölüm başkanları üst üste en çok iki kere seçilebilir ve atanabilirler." Aradan 6 yıl geçmesine karşın o bölümde hala tek profesör varsa, bölüm başkanlığı için bu profesör yerine doçent olanlara mı sıra gelecektir? Madde kendisi ile çelişmektedir. 
Yasa taslağı şu ana kadar ciddi eleştiri aldı ve son iki ayda tasarıya YÖK üyeleri dışında sahip çıkan olmadı. Üniversite özerkliğinden yoksun bir anlayışla hazırlanana taslak şekil ve içerik olarak sorunlu görünmektedir. Bu hali ile geçeceğini sanmıyorum. Ancak geçmesi halinde üniversiteler daha da huzursuz olacaktır. Bu nedenle kısa sürede oldubittiye getirmeden, evrensel bir üniversite yasa taslağı hazırlamasıdır. Yasa taslağı bu hali ile sorunlu bulunuyor ve üniversitelilik anlayışına hiç yakışmıyor. Taslağın son halini gördükten sonra tekrar değerlendirmek üzere noktayı koyuyorum.
 
www.mehmetgurol.com