Malumunuz üzere genel seçimleri atlattık derken ardından şimdi de, Türkiye yerel seçimlere hazırlanıyor. Bu hazırlanma evresi birçok şeyle beraber geliyor, bunlardan bazıları siyasi rakiplerin ittifak içerisinde yoğunlaşıp iş birliği yapması, beklenilen adayların gösterilmemesi veya başka yerlerden gösterilmesi hatta mevcut adayların değişim durumu bile tartışma konusu olmuştur. Adayların gösterilme sürecinde kişilik ve tecrübeleri üzerine yoğunlaşması malumunuz, son seçimde milletvekili aday profillerinin nitelik olarak çok düşük olması herkesin dikkatini çekmiş olmasıydı. Başvuru sayılarındaki artıştan övünenler olsa da, nitelik kaybı herkesin dikkatini çekmişti. Bunlarla beraber bunun gibi birçok soru kafamızda beliriyor. Burada değineceğim mevzu bu soruların ötesinde meselelere çok farklı bir boyut kazandırmaktır. Seçimleri bir hizmet yarışı gibi görüp bu yarışı da, hak edenin millet tarafından mükâfatlandırıldığı bir şekilde tanımlamayıp daha sonra da bu silsileyi bu şekilde devam ettirmedikçe her fert her vatandaş sistemin bir piyonu olmaya mecbur bırakılacaktır. Gelin görün ki geldiğimiz şu noktada yarış olarak görmeye çalıştığımız, hayal ettiğimiz bu sistemin şu an ki adı rakipten öte adeta bir düşman tabirini almıştır. Bunun sonucunda rakiplerin kullandığı dil aynı zamanda oy veren seçmenlerin de dilini etkilemiş kendi kapı komşusunu, kendi akrabasını, hatta kendi öz kardeşini bile farklı kişiye farklı görüşe oy kullandığı gerekçesiyle artık bambaşka bir gözle bakmaya başlıyor. Daha sonra bu seçim sürecinde aynı siyasi mecralarda olmayan insanların birbirine selam dahi vermediği görür hale geldik. Bu durum hep kutuplaşmadan dem vurduğumuz sistemin daha da körüklenmesi demektir. İnsanların kemdi kendine ‘biz ne zamandan beri bu hale geldik’ sorusunu bile sormaktan yoksun oluşu, siyasetin toplum hafızasındaki çürümüşlüğüne bir örnek oluyor.
Seçmenlerden çok seçilenlerin de seçilmeden önce %99’u Müslüman bir toplum diyerek başladığı cümleler, seçildikten sonra kendisinden olmayanları, kendisine oy vermeyenleri kabaca tabirle ‘gavur’ ilan etmek hangimizin haysiyetine sığmaktadır.
Ya da yukarda da bahsettiğimiz seçim yarışı tabiri ne zaman ‘seçim savaşı’ tabirini aldı düşündük mü?
Üzerinde duracağımız meseleler mesuliyetlerimizde daha ağırdır bunları unutmayalım, unutturmayalım!
Çoğulcu demokrasi yerine çoğunlukçu demokrasiyi tercih edenler kısa sürede millette nezdinde refleks bulamayıp yok olacaktır.
Mevcut Başkanlara Bir Çağrım Var?
Yerel seçimler öncesi yapılan anket ve kamuoyu yoklamalarını şahsen samimi bulmuyorum. Sokağın nabzı değil menfaatçi bazı grupların işine göre anketler yapılıyor. Bu konudaki çalışmaların tarafsızlık ve ivedilikle yapılması ‘sokak nabzının’ doğru ölçülmesi demektir.
Seçimlerden önce ziyarete gidilen, gezilen, çayı içilen esnaf bir dahaki seçime kadar hatırlanılmıyor bile, unutmayın belediyenin yapı taşlarından biri beldesindeki esnafa verilen değer ve esnaf kalitesi beldenin reklamıdır.
Siyasi vaatlerinizden çok seçmenlere vereceğiniz yapmacık olmayan güven, samimiyet ve güleryüz hepsinden öncedir.
Beldelerdeki devlet kurumların düzenli denetlenmesi ve bu konudaki şikâyet istek ve dilekçelerin göz ardı edilmemesi gerekir. Örneğin kırk bin, elli bin nüfusa sahip Ankara’nın bazı ilçe hastanelerinde MR cihazı bulunurken yüz bin nüfusa sahip Çubuk ilçemizde bu cihaz bulunmamaktadır, bunun neticesinde insanlar Ankara da bulunan başka hastanelere yönlendirilmektedir. Bu durum da zorluklarıyla beraber gelmektedir.
İnsanların bölgelerinden gidecek bir yer değil, bölgelerine insan çekebilecek bir belediyeciliğin olması gerekliliğini unutmamalıdır.
Bu ve buna benzer birçok maddeyi daha sonraki yazılarımızda da sıralayabiliriz, ama unutulmamalı ki başta belirtiğim ‘siyasi üslup’ meselesi adayların hatta seçmenlerinde bir o kadar dikkat etmesi gereken husustur.
Selam ve muhabbetle…