“Yazıyı kim buldu?”
“Sümerler!”,
“Peki parayı…?”
“Lidyalılar!”
soru/cevabına alışık bir topluma,
“Yok öyle değil! İşin aslı şu!” demek için insanoğlunun ve insankızının serüvenini bilmek gerek!
Âdem Peygamberimiz, kendine elbise, ayakkabı yaptı. Tarımla, hayvancılıkla uğraştı. Öğüttü, pişirdi, yedi.
Allah, sahifeler gönderdi. Peygambere okuma/yazma yeteneği verdi. “Eşyanın bilgisini” öğretti.
İlk insan, ilk öğretmendi aynı zamanda.
Eşi Havva ile ayrı düşünce Rabbinden kelimeler alarak dua etti.
Şeytan çatır çatır konuşuyor da insan neden konuşmasın?
Derken Kabil, kardeşi Habil’i şehit edince, bedeni toprağa gömme bilgisini bir kargadan öğrendi.
“Yazıklar olsun bana, bir karga kadar bile olamadım?”
Nice seneler sonra İdris Peygamber, makası ve iğneyi kullandı. Ölçtü, biçti, dikti…
Nuh Nebi, çelik kazanlı duman tüten gemisini öyle ustalıkla yaptı ki, altı aylık tsunamiye dayandı ve Şırnak/Cudi dağına oturdu.
Süleyman Peygamberin sarayındaki billurdan cam tabakayı, kraliçe Belkıs fark etmemişti bile.
Zırhı ve örgülü miğfer yapmayı öğrenen Davud Peygamber, kral Calut’un ordusunu yenmişti.
Ashab-ı Kehf uyanınca, üzerinde kral resmi olan gümüş parayla, bir arkadaşlarını alış-verişe göndermişlerdi.
Milimetrik hesaplarla taş ustalığı yapan İbrahim ve İsmail Peygamberler, çağa meydan okuyordu adeta.
Çin’de, Hind’de dokunan ipekliler, Mekke pazarında alıcı buluyor,
Resulullah Efendimiz bütün bir yarımadada ticaret yapıyordu.
Hazret-i Ali’nin, Hakkı batıldan ayıran çift kanatlı Zülfikar’ı, Mekke’de çeliğe su verildiğinin deliliydi.
Hendek’te binlerce sahabi, aynı anda kazma kürekle toprağı kazmışlar;
genişliği 9, derinliği 4.5 metre, uzunluğu 5.5 kilometre olan mükemmel bir set yapmışlardı.
Matbaayı Uygurlardan öğrenen Avrupa, yeni bir şeymiş gibi satmaya kalkmıştı.
Osmanlı’da matbaa hep vardı, sadece bilgide kopyacılığı/tembelliği/rehaveti önlemek için her ilim insanı kendi kitabını eliyle yazmıştı.
İskender’in aynı anda yapılan 400 bin savaş arabası, Göbeklitepe’deki mimari, İnka/Maya/Aztek dağlarındaki taş şehirler… bilginin hep varolduğunu işaret ediyordu.
Mağaralarda kargo uçağa benzeyen resimler gerçek miydi?
“Olsa bugün nerde?” diyenlere, alüminyumun 100, metalin 200-300 sene sonra toprağa karıştığını söylemek gerek.
Şimdi yüzyılın aldatmacası fosil devri gerçekten yaşandı mı, yoksa evrimcilerin kafasındaki fosil çiçek mi açtı?