Bu sene de karne alan çocuklarla ilgili haberleri izlerken içim burkuldu.
malum karne zamanı,
okula giden çocukları olanlarımız bu duyguyu çok iyi bilir.
yetişkinlerin psikolojisi rol yapmaya müsaittir.
ancak çocuklar olanı yaşarlar, rol yapamazlar.
saflıkları buna elvermez.
bunun için çocuktan al haberi demişler.
bundan ötürüdür ki karne zamanı gelince öğrencilere üzülürüm,
bir yerde kendim dahil anne babalara da kızarım.
iyi bir öğrenci olmanın, iyi bir insan olmanın tek göstergesi sanki karneler.
anne baba dahil herkes bu günlerde
karne nasıl
kaç kırık var
gibi sorular sorar.
sanki dünyada en önemli şey yüksek notlarla dolu karneler almak.
kocaman kocaman yetişkinler üzerine düşen görev ve sorumluluklarını
tam yerine getiriyor gibi öğrenciden görevini tam yapması beklenir.
bu günlerde ağlayan çocuklar mı ararsın,
evden kaçan çocuklar mı ararsın.
Maazallah bu yüzden intihara kadar giden vakıalar yaşanmıyor mu?
*****
Oysa çocukların getireceği karnedeki notlar
sadece çocukların notları değildir.
çevrenin,eğitim sisteminin,öğretmenin, anne babanın ve öğrencinin karnesidir.
karne ortak, suç ortak aslında
tüm fırçayı çocuğa atmaya hakkımız yok.
bir tarafta her akşam üç beş dizi takip eden,
diziler kadar çocuklarını takip etmeyen anneler
kahve köşelerinde, elinde kumanda maç seyreden babalar
beyinsel aktiviteleri sekteye uğratılmış
yaşamak eşittir tüketmek denklemine hapsedilmiş
tüketime kotlanmış hayatlar
diğer tarafta kitap okumayan,
her akşam öğretmenevine gidip sigara dumanı altında okey oynayan,
eğitim hayatı üniversitenin bitirilmesiyle sona eren,
yapılan veli toplantılarında sadece çocukları anne babalarına şikâyet eden
öğretmenler
*****
Karnelerle ilgili bir fıkra anlatılır.
Karnesi iyi olan bir öğrenci karnesini aldığı günün akşamında babasına bir karne uzatmış. Baba karneyi eline alıp incelemeye başlamış. Türkçe: 1, Sosyal: 1, Matematik: 1, Fen Bilgisi: 1, Baba notları görünce iyice sinirlenmiş. Yazıklar olsun sana verdiğim emeğe. Bu ne biçim karne? gibi cümleleri sıralamaya başlamış. Hızını alamayıp tam oğluna bir tane vuracakmış ki çocuk, Baba niye kızıyorsun ki? Bu karne senin karnen! annem sandıktan çıkarttı da . demiş. Kıssadan hisse,
*****
Çocuklarımıza, örnek hayatlar sunamıyoruz.
derinliği olan, muteber insan ilişkileri artık tükendi.
çocuklarımız var bizim adeta bizim olmayan,
hayatı hafif (light) yaşıyoruz, insanlararası ilişkiler günübirlik,
sevindiğimizde veya üzüldüğümüzde ayarımız uçlarda,
ya çok gülüyoruz veya çok ağlıyoruz.
ortasını bulmayı da beceremiyoruz.
kendimiz için uygun gördüğümüz davranışları
başkalarında gördüğümüzde,
hafıza kaybına uğramışcasına
hoş görümüz birden yok olup gidiveriyor
önyargılı cevabımızı yapıştırıveriyoruz.
ötekini anlama, kendimizi ötekinin yerine koyma
zahmetine katlanmıyoruz.
herhangi bir zahmete katlanmayınca
güya yaşadığımızı söylediğimiz hayatı da,
girdiğimiz tartışmalarda serdettiğimiz düşünceleri de
fastfood tarzda önümüzde buluyoruz,
hayatımız birileri tarafından dizayn ediliyor.
*****
Emrullah beyin deyişiyle bize cilalı hayatlar sunuluyor
farkında olmadan en mahremimize girmiş yöntemlerle.
bize şekil vermeyi görev bilen image makerlar tarafından(!)
bu paket hayata(programa) öylesine inanıyor ve kapılıyoruz ki
önümüze sunulan kalıp ve davranışları tüketirken
sanki kendimiz üretmişte tüketiyormuşuz gibi,
bencil, megaloman düşüncelere kapılıyoruz.
adeta devleşiyoruz, kimsenin bize gücü yetmiyor.
kimseye hayat hakkı tanımıyoruz.
bize sunulan bu hayata çok güzel yakıştırmalar da yapıyoruz.
akla, bilime, gözleme, sanata uygun
çağdaş (modern), akılcı (rasyonel), yaşam diyoruz .(!)
gerektiğinde militanca sahipleniyor, savunuyoruz
*****
Derken önümüze çıkan bir olumsuzluk örneğin kötü bir karne,
aslında kendi gerçeğimiz karşımıza çıkan.
kendimizle karşılaştık bize ayna olan çocuklarımızın karnesinde.
zor olan insanın kendi gerçeğiyle yüzleşmesi, çünki gerçekler acı
oysa rasyoneldik, çağdaştık, donanımlı idik
bir yerde yanlışlık vardı, ben nerede yanlışlık yaptım diyebildik mi?
hayır, önce kabullenmek istemedik
sonra yansıtma yöntemine müracaat ettik(çocuğumuzu dövdük)
çeşitli bahaneler uydurduk
bazen panikledik
bazen de ne yapacağımızı bilemedik.
Tıpkı hayatın ÖZNESİ değil de NESNESİ olmayı kabul ettiğimizde
her şeyin bittiğini bilemediğimiz gibi