Son devrin büyük İslam âlimi ve Kur’an kursları faaliyetinin öncüsü Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri 55 yıl önce 16 Eylül 1959 Çarşamba günü hakka yürümüş ve ebedî âleme irtihal etmişti.
20.asra damgasını vurmuş, binlerce öğrenci yetiştirerek, ilim-irfan hayatımıza çok büyük hizmetleri geçmiş olan, asrın müceddidi o büyük zatı rahmetle, minnetle, hasretle ve dualarla yâd ediyoruz. Cennet mekân üstadımız nur içinde yatsın. Rabbim bizleri şefaatine nâil eylesin.
Basın ve medya gücüyle tanıtım ve enformasyonun her alanda kullanıldığı bir çağda ne yazık ki, cüceler bile dev yapılırken, Süleyman Efendi Hz. Yeterince tanınmamakta ve maalesef sevenlerince de bu yönce ciddi bir gayret gösterilmemektedir. Hatta inanılması ve anlaşılması zor ama, kimi yakınlarınca saklanmaya çalışılmaktadır. Onun ruhaniyetinin ve gerçek dostlarının sevineceği düşüncesiyle, belgeler ve canlı tanık beyanları ışığında kısa bilgiler sunmak istiyorum.
1888 yılında o zaman Osmanlı toprağı olan Silistre’de dünyaya gelmiş olan Süleyman Efendi; Hocazadeler olarak bilinen asîl bir aileden gelmekte ve kökü Sultan Fatih zamanının Tuna Hanı olan İdris beye dayandığı için Tunahan soyadını almış bulunmaktadır. İdris Bey aynı zamanda Fatih’in eniştesi muhterem bir zattır.
Süleyman Efendi ilk ve orta tahsilini Silistre’de yaptıktan sonra, Yüksek tahsil yapmak için babası Osman Fevzi Efendi tarafından İstanbul’a gönderilmiş ve Fatih medresesinden mezun olup, Dersiâm (Profesör) Bafralı Ahmet Hamdi Efendiden birincilikle icazet almıştır.
Daha sonra ihtisas yaparak yükselmek üzere, Dâru-l Hilâfeti-l Âliyye Medresesi yüksek kısmını bitirip, Tefsir ve Hadis şubesinde ihtisasını birinci derece ile tamamlamış, aynı zamanda giriş imtihanını birincilikle kazandığı Medresetü-l Kuzat (Bugünkü hukuk fakültesi) dan da mezun olarak devrinin aklî ve naklî muhtelif ilimlerini tahsil etmiştir.
Ülkemizde Tevhid-i Tedrisat kanunu uygulamasıyla, medreselerin kapatıldığı, dînî tedrisatın yasaklandığı baskıcı ve yasakçı dönemde; din adamlarının sindirilip, korkutulup hatta birçoğunun idam edildiği günlerde o, korkmadan yılmadan evlerde, dağlarda ve camilerde Kur’an tedrisatına devam etmiş, tüm zorluklara rağmen binlerce öğrenci yetiştirmiştir.
Süleyman Efendi; 1936 yılında İlâhî takdir ile Seyyidler zincirinin 33.halkası olduğu için, Mürşid-i Kâmil olarak mâ’nevî tasarrufla, Enbiya mirası ilimleri yeni nesillere hızlı ve pratik şekilde öğreterek dinin ihya ve tecdidine çok büyük hizmet etmiştir. O olmasaydı belki bugün bu güzel inkişaf tablosu olmaz, karanlıklar içinde kalabilirdik.
Süleyman Efendi Hazretleri talebelerine ilk ders olarak; sırf Allah rızası için okumak ve okutmak gaye ve şuurunu öğretmiştir. Dine fahrî hizmet anlayışı onun ve talebelerinin bâriz vasfıdır. Sık sık öğrencilerine “Enbiya mirası olan bu ilimler,dünyevî gayeler için okunmaz.” Der ve şöyle devam ederdi:
“Evlatlarım! Sizler Allah’ın memuru, Resûlüllah’ın memuru, Kitabullah’ın memuru, Dinin memuru ve Füyûzat-ı İlâhî’nin tevzi memurlarısınız. Yegâne vazifeniz batağa düşmüş olan ümmet-i Muhammedin evlâdını bataklıktan kurtarmaktır. Gaye rıza-i İlâhî’dir.”
Tez zamanda çok talebe yetiştirip hizmete göndermek için geceli gündüzlü adeta fasılasız ders okutarak üç veya dört yıl içinde sarf, nahiv, mantık, belagat, fıkıh, usul-ü fıkıh ve akâid derslerini tamamlatan Süleyman efendi, 15-16 yaşlarında gençleri vaaz kürsülerine çıkarıyor ve bülbüller gibi şakıyorlardı. İlerlemiş yaşına ve hasta haline rağmen kürsüden kürsüye koşar ve dersleri hiç aksatmazdı.
Çile ve mücadele dolu 72 yıllık ömründe, Binlerce gencin hızla yetiştirilip irşad ve tedrisat faaliyetine girişmesi milletimizi ve tüm İslam âlemini çok etkilemiştir. Bütün bu hizmetler onun eseri ve kerametidir. Rabbim bu eserleri ve sevenlerini muvaffak eylesin. Ruhu şad olsun.