TARÎKATLAR VE CEMAATLER

ŞEVKET TANDOĞAN

Asr-ı saadette ve raşid halifeler döneminde mezhepler, tarikatlar ve cemaatler yoktu. İbadet, zikir ve ilimle meşgul Eshab-ı Suffe denilen bir yapı vardı. Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) hicret yolunda Sevr mağarasında yol arkadaşı Hz.Ebu Bekir’e gizli zikir (kalbî rabıta) usulünü öğrettiği için tasavvufun ilk adımı atılmış, hafî zikir yolu altın silsilenin ilk halkası Ebu Bekir,(r.a.) cehrî zikrin il halkası da Hz.Ali (k.v.) olmuştur.

          Daha sonraki dönemlerde genişleyen İslam dünyasında ihtiyaca binaen, mezhepler zuhur etmiş, mezhep imamlarının fıkıh ve akait alanındaki içtihat eserleri farklı bölgelerdeki Müslümanlara kılavuz olmuştur. Tasavvuf kültürü ile birlikte farklı tarikat şeyhlerine ait tekkeler, zaviyeler, dergâhlar kurulmuştur. Mezhep imamları ve tarikat önderleri sofî alperenler İslâm’a büyük hizmetler yapmışlar, özellikle Anadolu ve Rumeli’yi aydınlatmışlardır.

Nisbet-i sahîha ile altın silsile yoluyla Rasûlüllah’a dayanan Nakşibendî, Kadirî, Rufaî, Şazelî vb. Turuk-u âliyye şeyhleri vemüridleri; Allah yoluna adanmış, ibadet, zikir ve ilimle meşgul münzevi bir hayat içinde gönüller fethederek,îlayı-kelimetullahiçin çalışırlardı. Onlar şatafat ve saltanattan uzak mütevâzi ve Müslüman kardeşlerini nefsine tercih eden olgun kişilerdi. Kendilerini Ümmet-i Muhammed’in naçiz bir ferdi kabul ederek, maddiyatın ve siyasetin dışında dururlardı.

          Ancak son yıllarda İslamî tarikat mensubu cemaatlerin çok büyük bir değişim, dönüşüm ve etkileşim içinde farklı yapılara büründüğünü görüyoruz. Cemaatler nitelik değiştirmiştir. Elbette istisnalar vardır. Özünden kopmayanlar mevcuttur. Genelleme yapamam. Fakat zülfü-yare dokunur diyerek hakikatleri yazmak ve söylemekten geri duramayız. Zira dert büyüktür. Yangın bacayı sarmıştır. Güzelim tarikat ve cemaat imajı tahrip edilmek üzeredir. Biliyorum bundan herkes şikâyetçi, ama susmayı tercih ediyor. Kelam ve kalem ehli kişiler susarsa ümmetin hali ne olur?

Dînî, ahlâkî, sosyal ve kültürel amaçlı sivil toplum kuruluşları olarak hizmet etmeleri gereken cemaatlerde; siyasileşme, dünyevîleşme, otoriterlik ve kamplaşma görülmektedir. Bu dört olumsuzluğu sırasıyla açmak istersek şu gerçekleri görürüz:

Siyasileşme: Din, Allah’a kulluk esasına dayalı yüce bir mefhumdur. Dini siyasete alet ederek, bir siyasi partiye sempati veya antipati aracı yapmak, hele darbeye kalkışmak dine de tarikata da zarar verir. Siyasîleşen paralel yapının hizmetlere ne büyük zarar verdiği ortadadır. Çeşitli istek ve dayatmalarla siyasete yön vermeye çalışan diğer bazı cemaatler de aynı duruma düşerler. Herkesin siyasi düşüncesi olabilir. Cemaat mensubu uygun kişiler muhafazakâr siyasette ve devlet kadrolarında yer almalıdır. Ancak cemaatçilik, ayrımcılık yapmamalıdır.

Dünyevîleşme: Ticarî faaliyetlere girişen cemaatlerin; marketi, sağlık tesisi, finans kurumu, hac ve umre turları, okulları ve yüzlerce sektördeki yatırımlarıyla holding sahibi oldukları bir gerçektir. İtaat mekanizmasıyla kurulan, çalışan ve büyüyen bu sermaye, yeterince denetleniyor ve hizmete kanalize ediliyorsa iyidir ama maddiyat insanları bozabilir. Uhrevî bir hareket dünyevîleşince özden uzaklaşır.

Otoriterlik: Sevgi, kardeşlik ve meşveret yerine, lidere bağlılık ve kayıtsız şartsız itaat anlayışı cemaatlerde hâkim olmuştur. Değil itiraz, fikir beyan edebilmek bile cesaret ister. Belki de atılma sebebi olur. Liderin talimatı her şeyin üstündedir. İşadamı Allah emrettiği için değil, lider emrettiğinde tek başına bir okul veya yurt inşa eder, aferin kazanır, yeter.

Kamplaşma: Cemaatler; etrafına kalın hatlarla duvar örmüşlerdir. Çizgi dışındaki diğer Müslümanları beğenmez, öteler ve küçümserler. Tarikat kardeşliği her şeyin önündedir. O tercih edilir. Başkası makbul değildir. Tarikattan ayrılmak, şeriattan ayrılmaktan daha kötü kabul edilir. Ehli-sünnet çerçevesindeki bütün müminleri kardeş görüp ümmet birliği ve din kardeşliği ruhu ile kucaklamak yerine parçalanmak söz konusudur.

Keffi-lisan ederek yazdığım bu acı gerçeklerden rahatsız olan cemaat mensubu okuyucularım hiç kusura bakmasınlar. Ben kötü bir amaç gütmeden realiteyi yazdım. Bütün cemaatleri bilirim. Ben de cemaat mensubuyum. Kim“Bu yazdıkların bizim cemaatte yok.” Diyebilirse tebrik ederim. Onun alnından öperim.

Sonuç olarak: Devleti yönetenler, muhterem cemaat liderleri ve aklı-selim sahibi âlimler, bu meseleyi masaya yatırıp, enine boyuna düşünmeli ve kangren haline gelen bu yaraya neşter vurmalıdır. Tedbir alınmazsa başka post modern cemaat darbeleri yaşanır, din ve dindar Müslümanlar bundan zarar görürler.