Ülkemiz hassas bir süreçten geçerken, iki önemli ismin gereksiz ve faydasız ağız dalaşına girmeleri çok yakışıksız ve yanlış olmuştur. “Söz gümüş ise, sükut altındır” atasözünü bildiklerine inandığım Sayın B.Arınç ve Sayın M.Gökçek susmalı, değilse susturulmalıdır.
Ak Parti camiasının ağabeyi konumundaki Sayın Arınç’ın hitabet ustalığı yanında sivri dilliliği ve fevrîliği çok dikkat çekmezdi. Durduk yerde bu hareketin lideri Sayın Cumhurbaşkanı’na medya önünde ayar vermeye kalkması mânidar, ama art niyet taşıdığını sanmıyorum. Samimiyete mebni maksadını aşan anlamsız çıkış yaptı. Şimdi pişman ve üzgündür.
Sayın Gökçek’i de yakinen tanırım, o da iyi niyetle sükûnet çağrısı yapmak isterken işin dozunu kaçırmış ve Sayın Arınç’ı incitecek gereksiz sözler sarf etmiştir. İyi bir stratejist ve polemik ustası olan Sayın Belediye Başkanı, karşısındaki sert kayayı hesap edemeyip, acele ve ölçüsüz açıklama yapmak suretiyle, yangına köpük sıkıyım derken, yangını körüklemiştir. Eminim ki, o da pişman ve üzgündür.
Ger kelâmın fıdda(gümüş)ise, eyle sükût olsun zehep.(altın) Kemâl ehli, kemâlâta erdiler böylece hep. Diyen şairimiz gibi, ben de, gagasındaki bir damla su ile Nemrud'un ateşini söndürmeye giden kuş misali, SUSUN, YETER ARTIK! Diyorum. Osmanlıdan günümüze bir asırdır ilk defa bu dava bu kadar şahlanmıştır. Yazıktır emekleri heba etmeyin, kılıçlarınızı gömün ve sabredin.
İki sert cisim ya da iki yumurta çarpışınca mutlaka birisi kırılır. Belki ikisi de kırılır ve yara alır. Tarihimizde çok acı bir facia olan Meşhur Ankara savaşında, Çubuk ovasında iki ordunun karşılaşmasını tefekkür edelim: İkisi de Türk, Müslüman ve Sünnî-Hanefî Hükümdar Yıldırım Bayezid ve Timurlenk karşılaşmasında, cihan Devleti olma yolundaki Osmanlı Devleti bir anda hezimete ve dağınıklığa uğramıştı.
İşi büyüttüğümü sanmayın. Bir küçük çatlak veya ufacık bir çıban tedavi edilmezse büyür, vahim sonuçlar doğurabilir. Uzun ince bir yolda hassas süreçlerden geçerken, istikrarı bozmak ve çelmelemek isteyen düşmanların oyununa gelenleri tarih affetmez. Allah da affetmez. Çok iyi tefekkür edelim:
Eshab-ı kiramdan Mikdad b.el-Esved (r.a.) anlatıyor: Ebu Hüreyre (r.a.)ın yanına gittim, dedi ki; Resûlullah’tan duydum: “Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten hayırlıdır.” kendisi de düşünceliydi. Sonra İbn-i Abbas (r.a.)ın yanına gittim, şöyle dedi: Resûlullah buyurdu: “Bir saat tefekkür yedi sene ibadetten hayırlıdır.” Daha sonra Ebû Bekir (r.a.)ın yanına girdim, o da Resûlullah’ın “bir saat tefekkür yetmiş sene ibadetten hayırlıdır.” Dediğini söyledi.
Sonra Resûlullah’a gidip durumu arz edince: “Doğru söylemişler, onları bana çağır.” Buyurdu. Çağırdım geldiler.
Resûlullah (s.a.v.) Ebu Hüreyre’ye ne hakkında tefekkür ettiğini sordu. O,Allah’ın göğü ve yeri yaratışını düşündüğünü söyledi. Ona “Senin tefekkürün bir sene ibadetten hayırlıdır.” Buyurdu…
Sonra Resûlullah ibn-i Abbas’a ne hakkında düşündüğünü sordu. O da “ölüm ve ölüm korkusu hakkında” dedi. Bunun üzerine ona “Senin tefekkürün yedi sene ibadetten hayırlıdır.” Dedi.
Resûl-ü Ekrem Hz.Ebu Bekir’e ne hakkında düşündüğünü sorunca o şöyle dedi:”Cehennem ve onun dehşetini düşündüm, şöyle dua ettim, “Rabbim! kıyamet günü vücudumu o kadar büyüt ki, cehennemin her yerini ben kaplayım. Böylece Ümmet-i Muhammed’den kimseye azap etme.” Ona da Resûlullah; “Senin tefekkürün yetmiş sene ibadetten hayırlıdır.” Buyurdu ve ekledi: “Ümmetimin en şefkatlisi Ebû Bekir’dir.”
Görüldüğü gibi, tefekkürün derecesi, düşüncenin ulviyetine göredir. Şimdi iyi düşünelim: Ümmet-i Muhammed bize bakıyor. Dünyanın dikkati üzerimizde. Tüm emperyalist şer güçler bizi parçalayıp yıkmaya çalışırken, enâniyete kapılmadan, kardeşçe kenetlenmek ve barışmak zorundayız.