İnkar siyaseti, hiç bu kadar ayyuka çıkmamıştı. Çanakkale’de mezar taşlarına baka baka, ümmetin zaferini, ‘bir ırkın yenilmez gücü’ne indirmek, tarihin gördüğü en şedit red mantığı!
Hele bunu Saraybosnalı, Kudüslü, Dağıstanlı, Batmanlı yiğitlerin yanı başında yapmak, güpegündüz karanlığı yaşatmaktı Anadolu’ya!
“Dedelerim Gelibolu’da şehit düştü!” diyen Mardinliye, “Başlatma dedenden…!” diyebilen kubur faresi, daha kaç vesika kemirecek toprak altında?
Bir tarafta…
“Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela… Ostralya’yla beraber bakıyorsun Kanada… Çehreler başka, lisanlar deriler rengarenk… Sade bir hadise var ortada, vahşetler denk”
Öbür yanda…
Kutsal Çağrı’ya uyup meleklere karışan… Arapça, Türkçe, Kürtçe, Arnavutça, Çerkesçe… nidalarla maveraya uçan Revaha soylular…
Kuşku olmaktan çıktı, bilinenler. Küçücük bir karaya bu kadar askeri yığıp, komutayı Alman eş başkana bırakmak akıl işi değildi, elbette.
Limon Von Sanders, dost ateşiyle(!) kaç bin Mehmetçiğe şehadeti tattırdı, kim bilir?
“Dinsizin hakkından…” sözünü doğrulatıp; İngiliz, Fransız, Rus, Alman, İtalyan… Avrupa’yı bir güzel mezbahaneye çevirecekken, yiyip bitirecekken birbirini, Osmanlı’yı ateş topunun arasına atmak, İttihatçı oyunu olsa gerek!
O erler ki bedelini canlarıyla ödediler. Ya ötekiler?
“Üç beyinsiz kafanın derdine üç milyon halk!
Bak nasıl doğranıyor, kalk baba kabrinden kalk!”
……………………..
Belki de toparlanacaktı Osmanlı. “Nerede kalmıştık?” diyecekti. Çürümüş, çökmüş, küf tutmuş, paslanmış, ayağa düşmüş Avrupa’nın yaylağında yaylayıp, kışlağında kışlayacaktı.
Mohaç, ‘en son koşumuz’ değil, ara istasyon olacaktı. Olmadı. Yeni sisteme, genç değil, prostatı tutmaz pir-i fani lazımdı.
Kanuni’nin Almanya’ya yasakladığı dans, başşehrin zafer kokteylindeydi. Yüzünü Brüksel’e çevirmiş Istanbul’da, Mehmet Akif’e ihtiyaç yoktu. Ziya Gökalp yeter de artardı bile.
Gururumuz Keriman Halis. Sene 37’de, Belçikalı moderatöre: ”Oylamayı bırakın. Türk güzelini birinci seçiyoruz. Osmanlı’nın namlusunu burada yıktık!” dedirten kainat kraliçesi…
Umudumuz Sabiha Gökçen. İlk kadın pilotumuz. Munzur Dağları’na bırakırken cinayet kokan mermileri, işaret çakıyordu koltuktan: “Hedef 12!”
“Dersim’de analar ağlamadı mı? Birisi çıkıp da ‘Analar ağlamasın!’ dedi mi? Kararlılıkla üzerine gitti.” Sabetayın sözleri bellekten silinmedi.
Hafıza ne güzel nimet! Bir depar attı mı, akla geliveriyor bir çırpıda. Beyin asist yapıyor, dil fileleri havalandırıyor.
………………………….
Statükonun bekçisi şimdilerde direniyor. ‘Değiştirtmem de değiştirtmem! Götürürüm mahkemeye. Nasılsa onlar emir erim. İptal ettiririm yasayı!’
Su göründü, bozuldu teyemmüm. Gizli kalmayacak hiçbir şey. Kimin kirli çorabı varsa çıkacak ortaya. Yandaş parti efsunlu mudur nedir? Bir kapatma yemedi. Yüzlerce delil var, Hakkarili savcının elinde.
Madem yerin sağlam, öteki de kapanmasın. Halk açsın, halk kapatsın partiyi. Açıkça ‘Karşıyım!’ demese de içini kurt kemirdi, Antalyalı acem oğlanı!
Daha dur. Tapu kayıtları var sırada, Çankaya ilçesinin. Kimin malını, kime… Cinnah’ta köpek maması, kedi doktoru, kuçukuçu hastanesi, enik sağlık karnesi, pisi pisi psikoloğu…
Çınçın’da aynı kapıdan at, eşek, köpek; çocuk, kadın, ihtiyarın çıktığı mezbelelik yokuşlar. Hela yok, banyo yok; şampuan hak getire!
Oh ne ala! Yozgatlı ırgat babanın elinde avucundakiyle oku; hakim, savcı ol! ‘Dokunulmaza dokundun!’ diye HSYK yok saysın hizmetini. ‘İyi çocuklar’ın işleri tıkırında ne de olsa!
Yargı yolu yok, savunma yok, iş yok, güç yok! Koyuveriyor kapıya. Artık Çekerek’te bostan mı ekersin, Boğazlıyan’da lahana mı sökersin? Sen bilirsin.
Kıdemi/terfisi elinde olan üst’ünü çiğneyip, nasıl karar verecek vesayet mahkemesi? Kim getirecek kaybolan yılları? Acıları sevince kim çevirecek?
Bugün YAŞ’zedeye yeni bir umut doğdu. Çabuk tutmalı, elini. ‘Geciken adalet, adalet değil’ nihayet.
Ombudsmanlık renk getirir, çarşı pazara.
Yüzüne kan gelir, mahkumun sanığın. ‘Valiyle mahkemelik olsam, maça 1-0 yenik başlarım!’ dan, ‘Şimdi 1-1 olduk!’tur, bunun adı.
Ahiliktir, kısacası. Adalettir, uzuncası. Önyargılı/önkabullü bürokrasi, asık surat kırmızı yakalı hoşlanmaz elbet!
‘Müdür bey dert dinler, bugün maruzat! Çatık kaş, hükumet dedikleri zat!’
Geçici 15. Madde’nin iptali, ‘Korkulu rüya görmektense, uyanık kalmak evladır!’ diyen 12 Eylül üçlüsünü hizaya getirir, ancak.
Sorulur hesabı, siyaset-ticaret-kışla üçgeninde can evinden vurulan binlerin. Redd-i mirasçı kodesler dile gelir. Altan Tan, tanık sıfatıyla anlatır, babasının veda ettiği sabah işkencesini.
Cılız cenaze törenini bir kez daha yaşar, buğulu gözlerle.
Çığlıklar duyulur, Metris’ten. Dalgalar acı acı vurur, Sinop’a. Yeni konsept, düşman üretir bir anda. Oyuncu varsa, hazırdır oyuncak.
Viyana zaten hazır. Yeter ki fiyakası bozulsun, statükonun!