Şehirler medeniyetin hayat bulduğu mekânlardır.
Yaşadığımız şehre dair konuşmak, neredeyse bizi ilgilendiren her konu üzerine görüş bildirmek anlamına gelir.
Bir toplumun zihniyetinin ve yönünün belirginliğini inşa ettiği, yaşadığı şehirlere bakarak anlayabiliriz.
Bu nedenle güzel bir şehirde yaşamak, yaşadığımız şehri güzelleştirmek isteriz. Bunun güzel düşlerini kurarız. Bu memlekette, bu topraklarda bunun gerçekleşebilir bir ideal olduğuna yürekten inanırız.
Çünkü Yesrib"i Medine yapan şeylerin neler olduğunu biliriz.
Belki Tanpınar"ın Beş Şehir'i, Ahmet Turan"ın Altıncı Şehir'i gibi olmasa da en azından şehirde, yaşadığımızı hissedebilmek isteriz.
Güzellikleri istediğimiz kadar kabalıktan ve çirkinliklerden de bir o kadar kaçarız.
Şehir-medeniyet bağlantısını düşünen ilk düşünür olan İbn-i Haldun Mukaddime"sinde, şehirde bir arada yaşamanın şeklinin değerler ekseninde erdem ve incelikle güç kazanması neticesinde çıkan oluşumu umran olarak isimlendirir. Bu şehirli olmanın sonucudur. Ona göre şehirleşmek ile şehirlileşmek şeklen birbirine yakın gözükseler de ifade ettikleri kültür ve yaşam değerleri bakımından birbirine uzak düşen kelimelerdir. Çeşitli sebeplerle şehirler büyürken yani şehirleşme gelişirken erdemler ve ahlaki vasıflar bakımından aynı şekilde bir gelişme olmayabilir.
Yani şehir de yaşamak şehirli olmak anlamına gelmez. Şehirli olmanın yaşam değerlerine, inceliklerine ve kültürüne sahip olmakla olur.
Şehirlerin ülkelerden daha çok öne çıktığı günümüzde İnsan istiyor ki yaşadığı şehrin kendine ait bir kültürü, mimarisi ve sanatı olsun.
Ama görüyoruz ki bir asrı devirmiş bir şehir olmamıza rağmen oyun havasından daha öteye geçememişiz.
Oysa gerçek bir şehir hüviyetine büründüğümüzde sonuç bambaşka olacak.
O zaman;
Sığ etkinlikler ve eğlenceler düzenleyerek insanlara hizmet etme düşüncesi artık prim yapmayacak.
Şehrin ufku edebiyatla, sanatla, kültürle genişletilecek. Eğitimden sağlığa, ekonomiden politikaya kadar her alandaki kalite ve başarının her şeyden önce zengin bir kültür ve sanat birikimine dayanacağı bilinecek.
Hiç birimiz günde bilmem kaç defa hoparlörlerden çıkan anlaşılmaz sesleri duymayacağız.
Üç-Beş kişinin kurduğu filanca derneğin şenlik ilanı bizi hiç mi hiç ilgilendirmeyecek. Defalarca, gitmek istemediğimiz yere davet edilmek zorunda kalmayacağız.
Adı her ne olursa olsun ve her kim yaparsa yapsın insanların ortak kullanım alanları sürekli işgal edilmeyecek.Binlerce watlık hoparlörlerden orada olup biteni duymak zorunda kalmayacağız. Duymak istediklerimiz sadece tercih ettiklerimiz olacak
Sokaklar düğünlerle rasgele işgal edilmeyecek. Silah seslerine, magandalara, olur olmaz atılan havai fişeklere rastlanılmayacak.
Hiç kimse tribünlere oynayamayacak Herkes işini yapacak.
Kaldırımlar yayaların olacak
Kahvehaneler ve kafeler yerini kültür kokan sokaklara bırakacak.
Elde kalmasın diye çürük sebze-meyveler sağlamlarıyla karıştırılıp satılamayacak.
Salatalığın tahtı sallanacak!
Herkes kendi olup oynadığı rolü bırakacak
İşte o zaman övgüyle bahsedebileceğimiz bir şehrimiz olacak