Frankfurt gar görevlisi, alay ile karışık Germen gururuyla: Bu tren Enverlanda gider! sadasını alabildiğine yükseltmiş, Cihan Ülkesini Bir Haris Adamın Yurduna benzetmişti.
Üçüncü mevkide üç günlük yer tutanlar, kıyasıya bir tartışmanın içinde buldular kendilerini. Erivan şiveli Mutafyan, sanki Sarı Gelini besteler gibi:
Allah var, asırlardır ülkenin her yanında ticaret, sanat, endüstri hep bizde. Başımızı yastığa kor komaz yarını düşünmeden deliksiz uyuyabildik. Karışanımız, görüşenimiz olmadı.
Ne vakit ki, iki Deutsz gemisine hilalli yıldızlı bayrak çekildi, o vakit rahatımız kaçtı.
Kim çekmiş?
Duymadın mı, Enverland diyordu görevli. Artık, Osmanlıyı ağızlarına bile almıyorlar. Enverin Adası onlar için.
Sadaretten habersiz göndere çekmiş bayrağı. İngiliz / Fransız boş durur mu? Osmanlı harbe girdi! diye basmışlar yaygarayı.
Germen de, hem Galiçya mevzisine taze güç gönderir, hem Viyananın hesabı görülür, hem Altaylarda misyonu artar diyerekten bir taşla üç kuş vurmuş böylece.
Diplomasi dehası Saray ne demiş bu işe?
Diyecek adam mı kaldı Sarayda? Otuz Bir Mart Cuntası çepeçevre sardı her yanı. Mithatın öcünü almakta, adeta sürek avına çıkmaktalar. Kızıl Sultan(!) sürgünde, ahvalini seyretmekte Altın Boynuzun.
Emperyal Frenke gün doğdu bir kere. Rumu, Bulgarı, Ermeniyi Slav pençesine takmış, Pay-i Tahta karşı kışkırtmakta. Kurunun yanında yaş da yanmakta. Bizde de savaş ağaları var. Taşnakı, Pontusu hortlatanlar az mı?
Anaların bağrından gencecik yiğitlerimiz alındı. Düşman! diye, kader birliği yaptığımız Türke, Kürte, Arapa saldırttılar.
Paşalığı kendinden menkul densizler de yangına körükle gittiler. Millet-i Sadıka idik, olduk Millet-i Fasıka!
Yazıyor, yazıyor! Sarıkamışı yazıyor! Kurtların parçaladığı cesetleri yazıyor!
Uzatılan beş feniki kapan, kasketini yana düşürmüş çocuk, gazeteyi rulo yapıp savurduğu gibi yarım açılan pencereden içeri düşürdü.
Sekiz sütuna manşetteki haberle, Sarıkamışın soğuğu daracık kompartımanda buz kesti. Yemen çöllerinden, Sarıkamışa uzanan şehadetin öyküsüdür bu! Yakan güneşten, kavuran soğuğa !
Hakikat, ayrıntılarda saklıdır:
Yemen Müdafaasından postalsız, paltosuz, yazlık gömleklerle, ayaklarında lastik çarık Sarıkamışa sevkedilen yüz bin asker dün sağ idi, bugün toprak altında!
Karlar altında geceyi anlatan tek delil, Iğdırlı Ali Çavuşun günlüğü:
Çadırın perdesi buz kesilmiş oğlak kulağı gibi .
Yeter, okuma artık!
Ne oldu gardaş, bir derdin mi var?
Var ya, güya Hürriyet Ayaklanmasında ben de vardım. Zil zurna sarhoş çete başları Istanbulun her yanında nara atarken, Padişaha galiz tarafından küfürler savuranların arasında idim.
Sultanahmetten Veznecilere uzanan binlerce sehpada nice vatan evlatları Firdevse uçtular. Sorgusuz, mahkemesiz can verdiler. Yafta hazırdı: İşbirlikçi! Her şey, bir şey içinmiş meğer!
Akşam olup da eve geldiğimde eşim, çocuklarım kapıdan içeri sokmadılar beni.
Git, hangi soysuzun peşine takıldıysan orda kal! Beş yüz yıllık Fetih Beldesine ihanet ettin. Dışardaki zalimler, içerdeki hainler Mahvettiniz Mazlumların Yurdunu.
Siyah iplik beyaz iplikten ayrılana dek şuursuzca yürüdüm, yürüdüm. Sızmışım yorgunluktan. Gün ağarıp da kendime geldiğimde Yenikapıda sabahladığımı fark ettim.
Fatihin, gemilerini Beşiktaştan, Akıncıların omuzlarında Haliçe indirdiği tepelere baktım. Utandım kendimden. Geri dönülmez geçmişimden.
Eski tüfek İttihatçılardan birinin kapısında buldum kendimi. Bu şehirde yaşayamam. Yollayın beni gideyim. Artık ne ailem var, ne inancım...!
Sirkeciden trene bindirdiler beni. Köln Garında işitmediğim hakaret kalmadı. Halkına ihanet eden soysuz!dum buralarda. Sığınmacı kaldım sersefil.
Acı haberlerini aldım. Çocuklarım taundan, yoksulluktan.. eşim kahrından göçüp gitmiş bu dünyadan.
Ben de, hiç olmazsa son demlerimi onların mezar başında geçireyim. Mevlam affederse gönülden bir tevbe edeyim, çaresizim, hem de çok !
Okuyalım gazeteyi de, yüzleşelim gerçeklerle:
Frankfurt Postası keyiften dört köşe, sıralıyor manşetleri:
Alman bakan, Osmanlı ordusu için: Germen ordusuna eklenen bir süngü! , Rus general Petroviç de: Cepheyi gezdim. Nişan almışlar, tetiğe bile basamamışlar! demiş, hayretle.
Asıl ifşaat Enver Paşadan gelmiş, etrafında sağ kalan(!) yaverlerine: Bunlar nasıl olsa bir gün ölmeyecekler mi?
Yardımcıları Bahaeddin Şakir ile Hafız Hakkı, Hasan İzzete çevirdikleri dolapla mağrur, umarsız
İttihatçı üçlü, Gazzeyi Siyona, Kafkasyayı Kremline, Şam yolunu Erivana teslim ederken
Ötelerden bir ses yankılanıyor: Üç beyinsiz kafanın uğruna üç milyon halk / Bak, nasıl doğranıyor? Kalk baba, kabrinden kalk!