Saadet için, şartlarına dikkat ederek önce ona koşmak gerekir…
7.Haziran.2015 Milletvekili Genel seçimleri yapıldı. Önce bu seçimlerin ve neticenin milletimize hayırlar getirmesini Allah’dan (c.c) diliyorum. Çünkü biz inanıyoruz ki “Esbab-a sarıldıktan sonra elde edilen netice, hakkımızda en hayırlı olan neticedir.”
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de medya kimi tutmuş, kime destek vermişse o oy oranını yükseltmiştir. Bir de tenkit veya takdir edilse bile altenatif konumuna giren ve milletin dikkatine sunulan partiler (HDP bu şekildedir) barajı aşarak meclise girmiştir.
Seçim neticeleri açısından 13 senedir tek başına iktidar olan ve icraatları açısından milletimizden tasvip görmeyen AKP devletin tüm imkânlarını kullanarak seçimlere girmiş, buna rağmen büyük oranda oy kaybetmiştir. Şimdi kendi başına hükümet olamayacak ve öne sürdüğü Başkanlık sisteminden de vazgeçmeye mecbur kalacaktır.
Milli İttifak, Saadet Partisi ile seçimlere girmiş, canla başla çalışmıştır. Ancak kayıkçı kavgası milletimizi, sitemin partilerine yönlendirmiştir.
Bir an düşünelim. Şu anda meclise giren partilerden hangisi bu ülkeye huzur ve barış getirebilecek, hangisi milletin dertlerine çözüm üretebilecektir. Bu sözler bol bol konuşulduğu ve yazıldığı halde bunu nasıl gerçekleştirecekleri konusunda tek bir icraat gösterememektedirler.
AYNI TAS, AYNI HAMAM
“Analar ağlamasın” deniyordu. Nasıl olacak bu… Hayım Nahum planı gereği, ülkenin parçalanması, milletin birbirine düşman edilmesi nasıl önlenecek? İslam kardeşliği ilan edilmedikten sonra…
Canımıza tak diyen işsizlik, pahalılık, geçim sıkıntısı, taşeron köleliği, asgari ücret rezaleti, emekli insan çilesi nasıl son bulacak? Üretim nasıl artacak, refah nasıl gelecek, dış ticaret açığı ve dış borçlar nasıl kapanacak? Adil düzeni kuramadıktan sonra…
Kapımıza dayanan ve gençlerimizi yakıp kavuran, aileyi yok eden, toplumu mahveden flört yangını ve zina her gün artarken, nasıl olacak da huzur ve mutluluk elde dilecek? Aile kutsiyetini, gençlerimizin kafasına ve gönlüne koymadıktan sonra…
Hırsızlık, soygun, hortumlama, rüşvet, yandaş kayırma, mala, cana ve ırza tecavüz nasıl önlenecek? “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” mantığı nasıl yok edilecek? Her işimizin başına “Ahlak ve maneviyatı” koymadıktan sonra…
Batı eksenli dış politikamızla, AB Bakanlığı kurmakla sadece Batılıların dümen suyunda gitmekten nasıl kurtulacağız? Daha dün bizim idaremizde iken bu gün her biri bir yangın yerine dönen Mazlum ve masum Filistin, Gazze, Irak, Suriye, Afganistan ve diğer Müslüman ülkeler Batılıların işgal ve sömürüsünden nasıl kurtarılacak? “Bana ne Amerika’dan…” diye bilen şahsiyetli bir dış politika uygulayamadıktan sonra…
“Babaya moruk, anneye kocakarı…” diyen ve yer yer onları azarlayan, tartaklayan ve hatta öldüren “Hocasına bıçak çeken…” Komşusunun malına ve ırzına göz diken bir nesil nasıl olacak da “anneciğim, babacığım” diyebilecek? Onlara “of bile denmemesi” gerektiğini öğrenecek? Milli eğitimde bir ahlâk ve maneviyat devrimi yapmadan…
Bu ve benzeri sorular daha çok artırılabilir. Bu köklü değişiklikler olmadıktan sonra parti değiştirmişsin, iktidar değiştirmişsin bunların pek fazla bir önemi olmayacaktır.
Bir değişmez hükmü burada zikretmek istiyorum. “Siz nasılsanız, öyle idare olursunuz.” Siz saadete layık değilseniz, size saadet gelmez, gelemez.
PARTİANLIK DEĞİL KARDEŞLİK
Siz, partizanlığı tercih eder de yarınızı, çocuklarınızı, torunlarınızı ve onların geleceğini düşünmezseniz, “Bizim asker en büyük asker” mantığı ile hareket ederek bu “ahlaksız ve sömürücü rejimin” her hangi bir partisine oy verirseniz, bir de üstüne üstlük sizden olmayanı düşman ilan ederseniz, tarafsız olması gereken kurumlarımızı bir tarafın kurumu haline getirirseniz, kötü geleceğimiz artık baştan beli olmuştur, demektir.
Saadet, ucuz bir meta değildir. Saadete kavuşmanın da bir bedeli vardır. Bu önce bizlerin saadete (huzur ve refaha) layık olacak bir yapıya yönelmesi, arkasından da bu saadeti size getirebilecek tek parti olan Saadet Partisini desteklemekten geçecektir. Çünkü köklü değişim vadeden tek siyasi parti, Saadet partisidir.
Ben de mutlu olmak istiyorum, diyenler… Anlatabildik mi?
Yazımı Üstad Necip fazıl Kısakürek’in bir şiiri ile bitirmek istiyorum.
Mehmedim sevinin başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir.