Zamanında ülkeleri devlet başkanları değil ruhani liderler yönetirdi. Çin de, Japonya da, Hindistan da, yıllarca Avrupa da, haçlı zihniyetinde olan bir çok ülkede olduğu gibi. Bu ülkelerde ruhani liderler ne söylerlerse halk o sözleri emir kabul eder, anında yerine getirirlerdi.
Bu yüzdendir ki zamanın Amerika’sı ilk treni icat ettiğinde kendilerine pazar yeri oluşturmak maksadıyla 1800 yıllarda soluğu Çin İmparatorluğunun ruhani liderinin yanında alırlar. Ruhani lider gelen heyete “Hoş geldiniz, sizlere nasıl yardımcı olabilirim” diyerek ziyaret sebeplerini sorar. Amerikalılar, “İcat etmiş olduğumuz trenin ne işe yaradığını anlatmak isteriz, onun için buralara kadar geldik” derler. Çin’lilerin Ruhani lideri “Bu tren dediğiniz icadınız ne işe yarar, anlatın bakalım?” diyerek büyük bir merakla dinlemeye koyulur. Amerikalılar büyük bir heyecanla “Efendim bu icat ettiğimiz tren 10 günlük yolu bir güne indiriyor” diyerek konuyu uzun uzun anlatırlar. Amerikalıların anlatımları bittikten sonra Çinlilerin ruhani lideri düşünmek için müsaade ister. Daha sonrada “Olmaz” diye bir haber gönderir heyete. Heyet, neden? Olmayacağı konusunda çok merak eder ve tekrar huzura çıkarlar. Çinli ruhani lider huzurundaki heyete şu cevabı verir.
“Çin’de yaşayan bu kadar insan on günlük yolu bir günde gidecekte, dokuz gün boyunca bu kadar insan ne iş yapacak”
Diye bir açıklama getirir. Bu olaydan sonra 57 sene boyunca Amerikalılar icat ettikleri treni Çin’e satamadılar.
İmparatorlukların bu kadar uzun süre ayak da durmasının en büyük sebeplerinden biriside; Her ne kadar devletin başında İmparator gözükse de kararları veren ruhani liderlerdir. Günümüzde on günlük yol bir güne inince, hayatın o güzel anlarını, duygularını, çok hızlı bir şekilde yaşayıp dünya hayatında doyumsuzluğa ulaşmak için insanlara isyan etmek den başka bir şey kalmıyor. Nefsimiz bizlere en büyük olmayı ve dağın tepesine çıkmayı emrediyor. Hal bükü dağın tepesinde soğuk ve oksijensizlikten başka bir şey yoktur. Ne varsa o koca dağın eteklerinde yaşayan mütevazı halkın arasında vardır. O dönemler de insanlar, ruhani liderlerin sözlerinden çıkmazlardı. Lakin günümüzde demokrasi sistemi çıkınca her kes söz söyleme hakkına sahip oldu. Her ağızdan bir söz çıkınca kimin sözü kıymetli, kimin sözü kıymetsiz birbirine karıştı. Ortaya bende bir gün lider, yani baş olacağım diyen bir çok insan atıldı. Halbuki lider sonradan olunmaz.
“Allah Zülcelal Hazretleri liderlik vasfını insanoğluna doğuştan giydirir”
Günümüzde iyi bir Müslüman olmak için,bir insanın illa ki Arapça öğrenmesi gerekmiyor.Öğrense iyi de olur ama! Bizlerin de asıl dilimiz olan Arapça ilminin öğrenilmemesi konusunda gayret gösterenleri Yüce Mevla’m af eylesin. Tez zamanda da saflarını değiştirsin inşallah.Zira cennette konuşulan ana dil Arapçadır Rabçadır. İyi bir Müslüman’ınsahip olduğu servet değerindeki hayatını, mesleğinien iyi bir şekilde sergileyipbaşka insanlara örnek olabiliyorsa, insanlara duruşuyla konuşmasıyla yol gösterip doğru yola sevk edebiliyorsa, Allahın katında o kişi iyi bir Kul’dur. Amenna ve Saddakna.
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) veda hutbesini 124 bine yakın sahabe dinledi. O gün mikrofon ve hoperler yoktu. Lakin ilk saftaki sahabe ile en son saftaki sahabe efendilerimiz o mübarek peygamberin sesini sanki yanındaymış gibi hepside manevi güçle işittiler. Veda hutbesinden sonra, Aleyhisselatü Vessalam Efendimiz fani dünyadan, ebedi dünyaya göç edince, Medine’yi Münevvere de sadece onbine yakın sahabeyi kiram kaldı. Diğer yüzondörtbin sahabede kaynağından öğrendikleri İlahi-yi Kelimetullahı ve paha biçilmez değerindeki edepleriyle bir anda dünyanın dört bir yanına dağılıverdiler. İstanbul, Kahramanmaraş, Mersin, Kıbrıs, ve dünyanın bir çok yerlerindeki sahabe kabirleri, veda hutbesini dinledikten sonra yerinde duramayan sahabeyi kiramın yattığı ebedi makamlarının bulunduğu kabirleridir.
Bu nedenledir ki İstanbul da olsun veya memleketimin dört bir yanında olsun ne zaman sahabeyi kiramın o mübarek kabirlerini görsem aklıma Resulüllah Efendimizin veda hutbesi gelir ve işte o zaman bende duramam yerimde. Bir yerlere gitmek, gittiğim yerlerde bir şeyler anlatmak isterim. Bazen de yazdıklarımı uzatmamın sebebi de bundandır.
Bu yolda iyi bir Mevla’ya kul olmak için ne yapmak gerekir? Kısa bir şekilde bakalım:
Bir çaycı sahip olduğu imandan dolayı sabah kahvehanesinin kapısını besmeleyle açıp, damaklarda tat bırakacak bir çay yapabiliyorsa işininustasıdır. İnsanlara kahvesinde güzel bir sohbet ortamı hazırlaya biliyorsa gönüllerde anılacak bir gönüldeşidir.Bir mühendis sahip olduğu imanından mütevellimadde ilmini ebedi ilimle karşılaştırıp kendinin değil, insanlığın fayda görebileceğiişler yapabiliyorsao mühendis mesleğiyleMevlakatında hakiki bir kuldur. Birasker sahip olduğuimanla cesaretini birleştirip kahramanca gittiği her yerde cesaret örneği sergileye biliyorsa Mevla’ya kul olma yolunda iyi bir Müslüman, örnek bir Askerdir. Bir vali akşam yatağına yattığında şehrinde aç yatan yoksa, Fakir fukara, garip gureba’nın elleri semaya yardım için kalkmıyorsa, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları görülmüşse, halk devletten razıysa, yardıma muhtaç bir insan yoksa o zaman o vali sahip olduğu imandan dolayı bulunduğu makamaMevla’m yakıştırır.Hizmetlerinden dolayı bulunduğumanevi makamların kapılarını Yüce Mevla’m sonuna kadar açar. Artık o vali Hz. Ömer Efendimiz in makamındadır.
Önümüzdeki günlerde liseyi bitirip, üniversitelerin çeşitli bölümlerinden tercih yapacak evlatlarımıza acize tavsiyem; Seçtikleri meslek dallarının kendilerine faydası olan meslek dalları değil, etrafında ki insanlara, topluma, devletine ve her şeyden önemlisi Mevla’sına faydası olan meslek dallarını seçip bir ömür boyu hizmet etme şerefine ulaşmalarıdır.
Ne diyelim: Birazcık gayret bizden, yardım Yüceler Yücesinden.