Rasûllerin Hareket Metodu’nu Günümüzde ÖRNEK ALMA Denemesi-4
(Çok önemli ve çok geniş çaplı bir araştırma yazısıdır, önceden yayınlanan 1 ve 2. yazımı okuduğunuzda daha iyi anlaşılacaktır).
Acil Hedefler
Ne olabilir… Düşün… Hemen şimdi, şu an ölsen… ecelin gelse… Kendini nerede görüyorsun? Tanımla… Kendini kandırmadan. Herkes kendine şahittir. Az çok tahmin edebilirsin! Evet, daha geri dönüşü olmayan yere gitmeden ve hiçbir mazeretin kabul görmediği yere… gitmeden… varsa sende olan şirkten temizlenmelisin… Arınmalısın… Bunun gibi diğer hedeflerini de kendin belirle. Ta ki nihai hedefin belli olsun… Artık nihai hedefin dünyada neyse, ahirette neyse onu belirleyip ona göre yaşamalısın.
Benim için şu an ACİL HEDEF: Batıl İnançların Yıkılmasıdır… Ve bunun için de Rasuller’in Hareket Metodu ‘nun Açığa Çıkartılıp inananların hayatında AKTİF hale getirilmesini sağlamaktır…
(Örneğin Kudüs’te Kubbetü’s-Sahra denilen yerde yüzlerce batıl inanç oluşturulmuştur.)
Rasuller’in Hareket Metodu’nda;
Hiç Aksatmadan İzlenmesi Gereken Altı Temel İlke:
1) AMAÇ ve İDEALLER (Gaye, Amaç, İdeal, Hedef ve Bir Hayale Sahip Olma İlkesi)
2) LİSTE (İyi, Dürüst, Ahlakı Güzel Olan, Akraba ve Dostları İlkönce Listeye Alma İlkesi)
3) DAVET (Davet, Çağrı, Duyuru Yapma İlkesi)
4) TAVSİYE (Sistemi Anlatma, Gösterme, Tavsiye Etme İlkesi)
5) ÖRNEK OLMA (İnandıklarını İlkönce % 100 Kendi Nefsinde Uygulama ve Yaşama İlkesi)
6) TOPLANTILAR (Biraraya Gelme, Okuma, Sohbet, Kitlelere Bilgi Akışını Düzenli Olarak Aktarma İlkesi)
Birinci Aşama :
AMAÇ ve İDEALLER
“Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz.” Fatiha Suresindeki bu hitap ile Gayenin ne olması gerektiği anlaşılmış oluyor:
Ümmetin Büyüğü Hz. Muhammed (SAV) Gayesi neydi? Niçin yapıyordu bu yorucu çalışmaları? İnsanların çeşitli gayeleri var. Örneğin: “Benim gayem para kazanmaktır” şeklinde bir söz söyleyene insanlar alkış tutuyorlar. Para kazanmak. Ne ilginç, büyüleyici bir gaye (!). Para kazanıyor. Bu sefer Parlementer olmayı gaye ediniyor. Ne cazip bir gaye. Vehasıl insanlar gayeleri peşinde koşturup çalışıyorlar.
Acaba Efendimizin Gayesi neydi?
Hedef ile Gaye arasında ne fark var? Ne benzerlik var? Gaye, ulaşılmaya sürekli çalışılan en nihai bir hedeftir. Bazı hedeflerinize ulaşabilirsiniz. Lakin Gayenize henüz varamamış olabilirsiniz. Örneğin Gayemiz ibadet olsun. Gerçekten ibadet ettiğimiz konusunda tatmin olmuş bulunuyor muyuz? Hayır! Öyle ise Gayemize ulaşabilmiş değiliz.
Eğer bir gün: “(ölüp tekrar dirildikten sonra) Kullarım arasına gir, Cennet’e gir!” (Fecr Suresi son ayetleri) diye Allah’ın bir hitabını işitirsek, işte o zaman GAYEMİZE ulaşmış olabiliriz.
GAYE: Allah’a kulluktur. (Gönülden itaat ederek ibadet etmektir) Peygamberimiz de Allah’a kulluğunu en güzel biçimde yerine getirerek vefat etmiştir. Ne güzel bir kul idi! Allah selamlarımızı iletsin.
Hedefleri de bildiren, Sureler idi. Surelerde bildirilen hedeflere ulaşmak için gece demeden, gündüz demeden çalışıyordu. Kulluğun en güzel örneğini oluşturdu.
Bu arada her inanan Rabbin “Kullarım arasına gir, Cennet’e gir!” hitabına muhatap olabileceğini umabilir, hayal edebilir. Ve bu HAYALİNİN gerçekleşmesi için gece demeden gündüz demeden hizmet edebilir.
GAYE: İhtiyaçlarımızın en büyük olanıdır. En şiddetli olanıdır. En fazla elde etmek istediğimiz ihtiyaçtır.
Allah insanı kendisine ibadet için yaratmıştır. Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. İnsan cennette ebedi yaşamayı hak edecek iman, amel ve samimiyette olmalı ki Allah’a ibadet etme gayesine kavuşabilsin.
Öyleyse orijinal deyimi ile Gaye Allah’a ibadettir. Bu ibadetin dünyadaki oluşumları, Kur’an’a uygun olmak şartı ile insanın, toplumun her türlü düşünce, duygu ve davranışları ibadettir. Kur’an’a uygun olmak şartı ile her türlü problemi çözme çalışması, ihtiyaçları elde etme çalışması ibadettir.
İhtiyaçları karşılamak, Problemleri çözmek, Araştırmalar yapmak, Aslı (Kur’an’ı) idrak etmek, Usulü (Rasuller’in Hareket Metodu’nu)) öğrenmek, Terimleri kavramak, Hedeflere doğru ilerlemek, bütün bunların Allah’a kulluk olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bunlar unutulursa, gayemiz ibadettir gibi soyut bir ifade biçimi ile insan tatmin olur. Lakin işler yarım kalır.
Ulaşılmak istenen, inanan kişinin hayalindeki ebedi karargah neresidir? Rabbimiz bizlere: “Kullarımın arasına dahil olun, Cennetime girin!” diye hitab ederse, gerçekten mutluluk içinde sonsuza dek, kul olarak yaşayacağız. İşte ulaşılmak istenen yer, yani GAYE bu olmalıdır.
İkinci Aşama:
LİSTE
“Önce, en yakın akrabanı uyar!” (26/214)
Bu ayette; akraba, kan bağı olanları uyarman için listene al olarak anlaşılacağı gibi, aynı zamanda sana en yakın olanı; seni tanıyanı, seni seveni en önce listene al… Senin de onları tanıdığın, bir insan olarak, iyi, dürüst ve ahlakı güzel olan insanları listene alarak ilk önce onlara daveti ulaştır…
Rasuller’in Hareket Metodu’nun = Kur’an’ın Yaşanmasını Kolaylaştırma Faaliyetleri’nin en önemli aşamasıdır bu aşama.
Bugün bile hangi sistemde olursa olsun, herhangi bir insan bir organizasyon oluşturacağı zaman doğal olarak, en yakınlarını, en iyi tanıdıklarını, en güzel biçimde geçinebildiklerini, Organizasyon Kurucusunu seven ve kendisine itaat edecek ölçülerde bir karaktere sahip insanları etrafına toplamıyorlar mı? Herhangi bir dergi, gazete, tv, dernek, vakıf, parti, şirket vs. kuracağı zaman birileri seni, beni veya sokakta dolaşan herhangi bir vatandaşı mı alıyor sisteminin içine. Yani düşünmek lazım!
Hele böylesine önemli, bir meselede Allah Rasulü çok sağlıklı bir liste yapmak durumundaydı. Onu yönlendiren İlahi Güç, ona Rasuller’in Hareket Metodu’nun, stratejilerinden olan bu aşamaları inceden inceye ördürüyordu.
Onun için burada tarihi vesikalara gitmek gerektiğine inanıyorum. İlk inananlar, LİSTENİN ilk başında olanlar gerek Hz. Muhammed (sav) yanında, gerek Rasuller’in Hareket Metodu’nun = Kur’an’ın Yaşanmasını Kolaylaştırma Faaliyetleri’nin seyrinde çok etkin kişi ve karakterlerdir. Bu davada etkin konumdadırlar. Adeta 4+1 = 5 (Dört Halife) ve 10+1 = 11 ‘in (Rasulullah ve Aşere-i Mübeşşire) dairesel olarak düşünecek olursak çemberinde gelişmiş bir Rasuller’in Hareket Metodu = Kur’an’ın Yaşanmasını Kolaylaştırma Faaliyetleri sözkonusudur. Ve ta ölümlerine kadar da Medeniyetin oluştuğu dönemlerde Rasul’ün etrafındaki bu KALİTELİ İNSANLAR yani KURMAYLARI hiç değişmemiştir.
Tarihi vesikalardan iki örnek buraya almakla yetineceğim. Birincisi: Davet Edilecek Kişilerin Seçilmesi ile ilgili, yani Özel Liste yapılması… İkincisi: Bu ilk inanan şahsiyyetlerin İHM = Kur’an’ın Yaşanmasını Kolaylaştırma Faaliyetlerindeki önem ve konumları ile ilgilidir.
SİSTEM ‘in ilk oluşturulacağı her zaman ve her çağda, başlangıç her zaman aynı olmuştur ve olmalıdır da… Yani özel merhale dediğimiz dönem. Bugün ise siyasi organizasyonlarda KULİS olarak bu kavram (birebir etkinlik) ün yapmıştır. Özel davet/gizli davet (kulis) aşamasında, kalabalık yerlerde ve genel toplantı yerlerinde açıkça davet yapılamayacağı için, davet edilecek kişilerin ayrı ayrı seçilmesi gerekir. Bu seçimi yapacak olan kişi davetçidir. Davetçi, şahsiyetlerinden emin olup güven duyduğu kişilerden başlamak suretiyle davetine devam eder.
Rasulullah’ın ilk davet dairesi içerisinde, yeryüzünde davaya ilk inanan insan olan Peygamberimizin (sav) zevcesi Hz. Hatice’ye (as), sonra en samimi arkadaşı Hz. Ebu Bekir (as) ve oğlu mesabesinde olan, evinde ve gözetimi altında büyütüp yetiştirdiği Ali bin Ebi Talib’i (as) ve kölesi (işçi-hizmetli) Zeyd bin Harise (as) yi buluyoruz. Hz. Ebu Bekir davete başladığı zaman da, aynı yolu (Rasuller’in Hareket Metodu gereği) izlemiştir.
İbn İshak, şöyle rivayet etmektedir: “… Sonra Ebi Kuhafe’nin oğlu Ebu Bekir müslüman oldu… Ebu Bekir kavmi içinde sevilen, mütevazi, halim selim bir insandı. Kureyş kabilesinin en iyilerindendi. İyi veya kötü yönleriyle Kureyş’i en iyi bilenlerden biri idi. Güzel ahlaklı ve iyiliği seven bir tacirdir. İlim ve ticaret sahibi olup, toplumda konuşmayı çok iyi bilen bir kişi olduğundan, kavminin ileri gelenleri çoğu işlerinde kendisine danışırlardı. Allah yolunda davete, devamlı olarak sohbetlerine katılan ve himayesi altında olan kimselerden en güvendiği kişilerle başladı.
Onun davetiyle müslüman olanlar: Osman bin Affan, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Saad bin Vakkas ve Talha bin Ubeydullah’tır. Bu beş kişi herkesten önce İslam’a girmiş, ibadetlerini gereği üzere yapıp davaya sadık kalmışlardı. (Siyer-i İbn-i Hişam)
Görüldüğü gibi, Ebu Bekir (as) davetine, etrafındakiler çok olmasına rağmen, davaya en yakın olan (fıtratı düzgün) ve en güvendiği kişilerden başlamıştır.
Hz. Ebubekir (as) den bahsederken onun özelliklerine dikkat etmek lazım. “İyi veya kötü yönleriyle Kureyş’i en iyi bilenlerden biri idi. Güzel ahlaklı ve iyiliği seven bir tacirdir. İlim ve ticaret sahibi olup, toplumda konuşmayı çok iyi bilen bir kişi olduğundan, kavminin ileri gelenleri çoğu işlerinde kendisine danışırlardı.” Sisteme böyle özellikleri olan insanları katmak lazım. Yani bulunduğumuz toplumun yapısını çok iyi bilen, o toplumu çok iyi tanıyan vs.
Eğer siz bir çalışansanız kendiniz gibi bir çevreye sahipsinizdir. Bir memursanız, bir işadamıysanız, bir işkadınıysanız, bir öğrenciyseniz, bir öğretmen, bir öğretim görevlisi veya üyesi, prof., dr. vs. veya bir hizmetçiyseniz, bir simitçi, bir temizlik işçisi… Elbette kendiniz gibi insanlarla dostluk ve arkadaşlık kurarsınız…
Ama tavsiyem: DAİMA KENDİNİZDEN HER BAKIMDAN ÜSTÜN MEZİYETLERE SAHİP İNSANLARLA İLETİŞİM KURMALISINIZ!.. Kendinizden ne kadar üstün meziyetlere sahip insanlarla dostluk ve arkadaşlık kurarsanız… siz de onlar gibi meziyetlere sahip olabilirsiniz. Yani bir Lider özelliğe sahip biri değilseniz… Liderlerle dostluk ve arkadaşlık kurmalısınız… Veya maddi ve manevi zenginliğe sahip değilseniz… Maddi ve manevi zenginliğe sahip dost ve arkadaşlar edinmelisiniz… Onların düşünce tarzlarını yakalayarak onları modelleyebilir, kopyalayabilir hayatını yeniden organize edebilirsiniz.. Çünkü insanoğlunda müthiş kopyalama / modelleme yeteneği mevcuttur.
İkinci tarihi vesikaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum :
Hz. Peygamber (sav) etrafından yani sağlam çekirdek kadro, kurmaylar, ilk müslüman olanlardan hiçbir kimsenin dininden dönmediğini görürüz. Davanın ilk adımlarını yaşayan bu müslümanlar daha sonraları, iman, ahlak, cihad ve fedakarlıklarıyla İslam’ın zirvesine ulaşmışlardır. Müslüman ümmetin en yüksek tabakasının cennetle müjdelenen on sahabi (10+1 = 11) ve istisna olarak onlarla beraber Hz. Ömer (as) den oluşan tabaka olduğunu bilmemiz yeterlidir. Bu tabaka, müslüman toplumunun yönetici neslini oluşturmuştur: Bütün halifeler bunların arasından seçilmiş ve Rasulullah (sav) onlardan razı olarak vefat etmiştir.
Yeryüzünde Medeniyet oluşturmanın yükünü ve bu zalim saldırganlara/teröristlere karşı büyük mücadelenin sorumluluğunu bu çekirdekler yüklenmişlerdir.
Özel merhaleyi (gizli davet merhalesini) bitirip, teröristlerle yüzyüze mücadele merhalesi başladığında, az sonra zikredecek olduğumuz altmış müslümanın, müşrikler tarafından yok edilmesi çok zordu. Bu altmış müslüman kendilerini bekleyen bütün zorluk ve sıkıntılara katlanarak, Allah’ın (cc) rızasına nail olmuş kimselerdi.
Peygamberimizin zamanındaki müslüman toplumun özel/gizli çalışma aşamasında, hür-köle, kadın-erkek, genç, yaşlı ve çocuk olmak üzere, toplumun her grubuna mensup insanların, İslam’a (Barış’a) katıldıklarını görüyoruz. Hatta, Kureyş ve diğer kabilelerin bütün boylarından, Mekke’deki her kabileden en azından bir veya iki kişi İslam’a girerek, müslüman toplumun o günkü yapısını oluşturmuşlardır.
Bu toplumu oluşturan sahabelerin, meşhur olan büyük kabilelere göre dağılımı şöyle:
— Haşim Oğullarından: Hz. Ali, Hz. Cafer (as) içlerinde olmak üzere 6 kişi.
— Ümeyye Oğullarından: Hz. Osman (as) içlerinde olmak üzere 7 kişi.
— Mahzum Oğullarından: Hz. Ammar bin Yasir, Babası Yasir, Annesi Sümeyye (rahmetullahi aleyh.. İslam’ın ilk şehidlerindendirler) içlerinde olmak üzere 7 kişi.
— Teym Oğullarından: Hz. Ebu Bekir (as) içlerinde olmak üzere 4 kişi.
— Adiy Oğullarından: 8 kişi…
— Zühre Oğullarından: Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Abdullah bin Mes’ud içlerinde olmak üzere 6 kişi..
— Sehim Oğullarından: 2 kişi..
— Camıh Oğullarından: 5 kişi..
— Esad Oğullarından: 1 kişi..
— Amir Oğullarından: 2 kişi..
— Diğer kabilelerden: 9 kişi…
Görüyoruz ki, İslam’a ilk girenlerden yaklaşık altmış kişi içerisinde, Mekke toplumunu oluşturan her kabileden insanlar vardı. (Siyer-i İbn-i Hişam)
Hepimizin malumu olduğu veçhile güçlü kabilelerden, ailelerden insanların katılımı dolayısıyla bu topluluğun fazla zarar görmeden büyümesi, gelişmesi; Büyük Siyasi Deha Hz. Muhammed’in (sav) akıllıca yürüttüğü, özel durum ve konumları olan ailelerden, kabilelerden güzel insanları seçmesi… Bu hareketin İlahi kaynaklı bir yönlendirme olduğundan hiç şüphemiz yoktur.. Bu konuda tam bir iman sahibiyiz…
İşte Rasulullah’ın (sav) bu ilk müslümanlara karşı duyduğu sevginin derecesini belirtmek için, Halid bin Velid (as) ile Abdurrahman bin Avf’ın (as) arasında geçen şu olayı nakletmemiz yeterlidir:
Halid bin Velid (as) ile Abdurrahman bin Avf’ın (as) arasında bir anlaşmazlık çıkmış, Halid bin Velid (as), Abdurrahman bin Avf’ı yermiş ve sonunda meseleyi Rasulullah’a götürmüşlerdi. O da Halid bin Velid’e şöyle demişti: “Ey Halid; ashabımla uğraşma! Vallahi, Uhud dağı kadar altının olsa ve onu Allah yolunda harcasan, yine de ashabımdan birinin sabah ile akşam veya akşam ile sabah arasında katetmiş olduğu mesafeyi alamazsın.! (Siyer-i İbn-i Hişam, sh. 84., Müslim 2540, İbn-i Mace 161)
Halid bin Velid (as), Rasulullah’ın (sav) ashabından olduğu ve Fetih’ten önce müslüman olup, Allah yolunda bütün malını sarfettiği halde, bütün bunlara rağmen, İslam’ın binası omuzlarında yükselmiş ilk sağlam çekirdekleri oluşturan kişilerden biri olan Abdurrahman bin Avf’ı yerdiği zaman, kendisine bu söz söylenmiştir.
Evet bu ikinci aşamayı incelemeye başlarken de demiştik, bu aşama Rasuller’in Hareket Metodu’nun = Kur’an’ın Yaşanmasını Kolaylaştırma Faaliyetleri’nin en önemli aşamasındandır. Bu kadar uzun yer vermemiz de bundandır.
En yakın çevrenizden başlayarak Listenizi uzatabilirsiniz. Kendi çevrenizi bitirdiğinizde, Listenizdeki insanların listeleri, daha sonra gün içinde karşılaşabileceğiniz herkes Listenize girebilir. Onlarla küçük bir kontak kurmanız kafidir. Kart alır, kart verirsiniz, telefonlaşırsınız. Ve uygun zaman ve zeminde meselenizi açar Davet yaparsınız. Böylece tek başınıza ölünceye kadar çalışsanız, tek başınıza yaklaşık yüzbin kişiye ulaşabilirsiniz. Veya bu davayı bir tek kişi TEK BAŞINA omuzlasa ve 2002 yılı itibariyle böyle bir misyonu üstlenmiş olduğunu varsayarsak 1+1 = 2 ederden değil de… 1+1 = 11 eder katlamalı büyüme sistemiyle hareket ettiğimizde… çok kısa zamanda tüm dünyada tek bir insanoğlunun bile kanı akıtılmadan insanların iyileştiğini görebilmemiz… Düşünce, Duygu ve Davranışlarında İyileştirmeye yönelik bir İyileştirme Projesi ile mümkündür… Bu da ancak insanlığın düşünce, duygu ve davranışlarında yegane iyileşme kaynağı olan Kur’an ile mümkündür…
(Çok önemli ve çok geniş çaplı bir araştırma yazısıdır, devamı gelecek yazımda).