Ramazan'ın kul hakkı

 

 

Allah’a binlerce şükür ki hoş bir Ramazan’a daha kavuşturup esenlikle geçiriyor. Seçimler, küresel ısınma, su sorunu, Anayasa değişiklikleri derken Mübarek Ramazan geldi de geçiyor bile. Ramazanın güzellikleri ve heyecanı bir başkadır. Her ne kadar Allah’ın takdiri ile bazılarımız hastalık, ölüm ve yokluk ve benzeri nedenlerle hüzün yaşıyorsa da onda da hayır vardır diye metanetli olmak lazım.

 

Kuru kuruya oruç tutmayalım diye pek çoğumuzun kırık dökük de olsa başladığı namaz İnşa’Allah devamlı güzel alışkanlık halini alır. Zekat ve sadaka vermek gibi amellerimiz tüm yıla sari olur. Ama unuttuğumuz genel bir hatamız var ki, Allah bizi korusun kul hakkı yemek alışkanlığımıza son vermeye çalışalım. Müslüman kim sorulduğunda en kısa ve öz cevabının “elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen insan” olan dinimiz ne yüce dindir kavrayabilene. Müslüman olanın hem sözüyle hem de yapmak yada yapmamak olarak davranışlarıyla kimseye zarar vermemesi gerekiyor. Ama maalesef en çok dikkat etmemiz gereken Ramazan ayında bile unutuyoruz ve çevremize zarar saçıyoruz.

 

Özellikle iş çıkışlarının iftar saatine yakın olması bazılarımız üzerinde öyle baskı yapıyor ki pidenin sıcağına ve ezan vakti evine erişmek için çevresine trafikte dehşet saçıyor. Ölümlü ve yaralanmalı kazalarla Ramazanları ve hayatları kararan aileler bir yana, ufak maddi hasarlarda trafiği kilitlediği için binlerce insanın iftar saatini zehredenler üzerindeki kul hakkının hesabını kime nasıl verecekler?

 

Özellikle kamu kesiminde çalışan memurlarımız, oruçlu hallerini bahane ederek düşük performanslı çalışması, işe geç kalması, zamanından önce paydos havasına girmesi ve benzer davranışlarından işleri aksayan vatandaşa karşı kul haklarını nasıl ödeyecekler. Herkesin ibadeti kendine, kimse başkası için oruç tutmuyor ki.

 

Trafiğin bile sıkışık olmadığı zamanlarda, halk otobüslerimiz bir yolcu fazla alayım endişesiyle Bentderesi-Altınpark arasını onbeş dakikada geçerek vatandaşı iftara geciktirmesinin kul hakkını verdikleri bir hurma ve bir bardak suyla ödeyebilirler mi? Ya onu da vermeseler denebilir tabi. Halk otobüslerinin bu durumuna göz yuman ve gerektiği gibi denetlemeyen sadece kendisi zarar eden belediyemiz için de aynı durum söz konusu değil mi? Halk otobüsleri konusu açılmışken, belediye otobüslerimizin 40-50 dakikada kat ettiği Ankara-Çubuk arasını ortalama neden 70 dakikada alıyorlar. Bekleyip de alamadığı yolcuyu sonra gelen alır zaten, ama hapsi aynı davranışı sergiliyor. Çubuklular neden arızalanıp yolda kalan, filtre ve klimaları bakımsız ve çalışmayan, havasız, koltuk ve döşemeleri kirli, ter ve tezek kokusunun döşemelere sindiği mikrop saçan sağlıksız eskimiş otobüslere muhtaç ve horlanmaya maruz bırakılıyor? Neden örnekleri Ankara’da mevcut olan yıkanabilen koltuklu, yüksek tavanlı, açılabilir camlı, klimalı, iç hacmi geniş, kapıları iniş ve binişlerde insanı zorlamayan, “önden bin-biletini al-arkadan in” anlayışında dizayn edilen modern halk otobüsleri fazla görülüyor Çubuklulara?

 

Belediyeye emlak ve ÇTV gibi, devlete KDV’den Gelir Vergisine kadar kamusal mali yükümlülüğünü yerine getiren vatandaşımıza ve öğrenci gençlerimize Ankara yolu neden eza ve cefalı oluyor da, belediye otobüsleri bilet verebiliyorken halk otobüsleri neden genel olarak bilet veremiyorlar. Neden Ankara’da olduğu gibi belediyeye de gelir yazacak tarzda ve otobüs içinde önden bin-paranı ödene biletini al-arkadan in modeli uygulanmıyor? Bu yolla vergi kaçırmalarına neden Belediyemizce ve vergi idaresince göz yumuluyor. Halk otobüsçülerimiz kızacak belki ama ödenen taşıma ücretlerinin KDV ve Gelir Vergisi ceplerinde kalıyor. Bu fiyattan zarar söz konusu olmasa gerek. Aynı fiyata dolmuşçular talipti ve arabalarını da modernleştirmeye başlamışlardı bile. Ki dolmuşçuların vergi yükümlüğü yerine getirttiriliyor. Halk otobüsleri neden modernleşmiyor? EGO otobüslerini getirtme konusunda bir şey yapamayan Sayın Adem Tuğluca neden Ankara’ya ulaşım konusunda binlerce kişinin kul hakkını üzerine alıyor ki?

 

Bu ülkede kimse zorla çalıştırılmıyor, bu kadar paraya bu kadar iş çok bile anlayışında olamaz. İster özel sektörde işçi olsun, isterse kamu kesiminde memur, başbakan, bakan, bürokrat, devlet adamı olsun, millet vekili, öğretmen, doktor, asker, polis, belediye başkanı, otobüs şoförü, taksici, eczacı, dişçi, imam, halk otobüsü şoförü hatta belediye başkanı ve muhtar olsun, her kim nerede kabul ederek ne işini yapıyorsa iyi niyetle ve hakkıyla işinin standart gereklerini yerine getirmediği sürece mutlaka özel ve kamusal kul hakkı geçiyordur. Burada basit muhasebe kuralları geçerli değil ki, artılarıyla eksiler eşitlensin. Kul hakkı kul rızasıyla yada büyük duruşmada ilahi adaletle ödenir. İnsan olarak ben kendi adıma, özel veya kamu hukukundan kaynaklanan eylemlerle karşıdaki iyi niyetli olmadığı sürece ister devlet adamları ve memurlar olsun, ister sokaktaki vatandaş veya dolmuş şoförü olsun geçmiş ve geçecek kul haklarımı helal etmiyorum, Allah’a havale ediyor, neyi hak ediyorsa Allah öyle yapsın diyorum.

 

Kul hakkı çiğneyerek ibadet yapılamaz. Yapılan ibadet değil riya olur ancak. Mesela devlet memurunun vatandaşın işini mesaide aksatarak namaz kılması doğru mudur? Bir öğretmenin devletin kendisine tanıdığı zamanların dışında öğrencileri dersinden mahrum ederek rapor alarak umre veya hac ibadetini yapmaya gitmesi, acil servis doktorunun namaz vaktim geçiyor diye iftara yetişeceğim diye bakması gereken acil durum hastasını kötü duruma terk etmesi hakkaniyete sığar mı? Müslüman öyle insandır ki sözlü olarak yada yaptığı ve yapmadığı eylemlerinden kimse zarar görmez. Aksine düşmanına bile iyilikle güzellikle sabırla ve hoş görüyle davranır, hakkında Allah’a hidayete erdirmesi için dua eder. Geçmiş günahlarımızdan affına sığınarak, ömrümüz boyunca Allah bizi kul hakkı yemekten korusun, sağlıkla ve huzurla nice Ramazanlara eriştirsin.