Özür dile ve çekil!

Tarık Sezai Karatepe

Özür dile ve çekil!

 

‘Padişahı kovduk, cumhuriyeti kurduk!’ ritmiyle meydanları doldurdun. Kovduğun, ülkeye sığdırmadığın, yeryüzünü dar ettiğin, yedi düvele karşı koyan bir milletin reisiydi. Al-i Osman soyuydu.

Halife’nin ‘zulme karşı direniş’ ilanıyla er yaşlı, kız kızan yollara döküldü. Şehit düştü, çünkü düşerken şehitti. Şimdi o güce ne kadar muhtaçsın! Becerdiğin, hainini belirleyip bir kahraman icad etmekti! Bir dalda iki cambaz oynamazdı elbet!

Şu alemde savaş kazanıp yıkılan tek devlet Osmanlı. İddiasını yitirmiş, söyleminden vazgeçmiş, sinirleri alınmış, laik dünya ile entegre taze sistem, emperyalizm için de bir güvenceydi.

Fetihsiz, gazasız, aşksız, gerçeksiz, sınırları İngiliz’e ihale yeni yönetim, var olan direnci de kırdı sonunda.  Sayısız cephede milyon şehidin torunları vardı, hayatta. Sorun çıkarabilirdi ve aşılmalıydı, son engel.

Öyle ya, Hak rızası için değil, aydınlanmacı devrim(!) için can vermişlerdi! Asıl bu anlatılmalıydı(!) Yoksa cephedeki dindar mindar değildi. Gizli müşrikti(!) haşa!

Kolları sıvadın. Zihinlerden Fatih silueti silinmeliydi. Yavuz haksız, Kanuni gamsızdı, nazarında. İçine kapandın sonunda. Başını kaldıranın kellesi gidiyor, kuma gömenin onuru…

Sıradandın. Kavgan dışa değil, içeydi. Dünya hayranlıkla izliyordu, yaptıklarını. Keşke onlar da başarsalardı bunu(!) Gerçi  sana karşı çarpışan(!), kandırılmış Hintliler, sömürülmüş Kırgızlar, bindirilmiş kıtalardı.

1492’nin niyeti, 4 asır sonra kuvveden fiile geçiyordu. Engizisyondan kurtarılan, sahibini giyotine yolluyordu, Gazze’de.

Sınıf siyasetinde köylü sahipsizdi. Elinde sazı, dilinde sözü, bağrında sızı, “Ne halin varsa gör!”dü, sonu. Anadolulu şalvarıyla, bürüğüyle çarşılarda dolaşmasın! Rezil oluruz, tüm dünyaya alimallah!

TIME’da kapak olursak, “Seküler devrimi siz de beceremediniz!” demezler mi? Yeni baronlar üretirler, derhal. Piyonun güçlüsü lazım. Acımasızı, yeni versiyonun. Çavuşesku, Saddam, Hitler, Esat… işe yararken işe yarardı.

…………………….

El atıp da batırmadığın kalmadı. Kamyon kamyon domates, bir kilo tohum etmiyor. İsrail’den aldığın. Üstelik kimyası bozulmuş, bir daha kullanamazsın!

Tütün, zehir demek, duman demek! Pamuğa çevirsene bir zahmet! EML’de şarap tadar, Trakyalı öğrenci. TML’nin hayrı yoktur, çarşı pazara. SML’liyi doktor yapmazsın, bir hesabın vardır, belli! 5 kardeş, 5 sistemle girer, LYS’ye.

Güvenmezsin yargıya. Bir de zorla tutarsın içerde, yüz yirmi bin mahkumu. Seçimde kazanırsın belki, lakin kaybedersin Terazi’de. Üstüne alınmazsın, kavgalısın halkınla.

Çelişki değil mi?

Hem inanmak, hem de Vahiy’den başka sığınak, dayanak, barınak, korunak, tutanak aramak! Derde düşerken Yüce Kitap’ın yanından bile geçmemek, başın sıkıştığında “Haklı olduğumdan bana saldırıyorlar!” deyivermek!

Komşu kan gölüne dönerken zalime kucak açmak, kan üstüne sıçrayınca, “ABD’nin Irak’ta ne işi var?” diye hayıflanmak! Meğer çamura batmış paslı kaşık, sütten çıkmış ak kaşık!

Dağdakini taşeron, figüran, uydu, parya, maşa… diye ‘doğru’ tanımlamak, BOP’un hangi pazarın malı olduğunu ustalıkla saklamak! Farzın terkine zemin hazırlamak, haramın çoğalmasına mazeret aramak!

Fikirden soyutlanmış, düşünceden arınmış, davasını yitirmiş, ideolojisini kaybetmiş, ajandasını abur cuburla doldurmuş bir kitle aramak, “Gençlerimiz okumuyor!” deyip Ali Sami Yen’e doldurmak!

Jitem’i, Kontrgerilla’yı, Özel Kuvvetler’i, Yeşil’i, Gladyo’yu adı gibi bilmek; hayatı kararanlar için hukuk adımı atmamak! Milli Güvenlik dersini militarizme boğmak, Arka Sıradakiler’e sponsor olmak!

abd ne der, ab ne der, nato ne der, oecd ne der, bm ne der? diye uzun ince hesaplara girmek, Allah ne der, Peygamber ne der, Vahiy ne der, Kitap ne der? derdine düşmemek!

………………………..

Bugün milattır, görev kutsaldır. Çağrıyı duyan koşacaktır. Eski tas paslıdır, eski hamam çatlak! Tası bakırcıya, hamamı devşirme Sinan Mimar’a yaptıralım. Besmele’yle açsın tezgahı. Mecelle’yi çıkarsın önümüze.

Dokunulmazlara dokunsun. Taraf olsun; haklıdan, mazlumdan yana. Otorite aramasın, Hak’tan başka! 63 Altın Sene’yi örnek alsın. Yeryüzünün en değerli 63 Yılı’nı, İnsanlığın Sultanı’nın.

Saatini, Bir Mübarek Bedenin Medine’de dünyasını değiştirdiği an’a kursun. O vakit Alevi-Sünni, Kürt-Türk… anlamsız bir hengameden kurtulur elbet!

Kerbela’nın, Sıffin’in, Cemel’in, Banaz’ın, Madımak’ın, Başbağlar’ın hesabı Öte Dünya’ya kalacak! Partilerin bölük bölük böldüğünü, Alemlerin Efendisi bir araya getirecek!

Evs, Evs’tir. Hazrec, Hazrec’tir. Arap, Arap’tır. Türk, Kürt değildir. Kürt de Türk olamaz. Ama kardeş olur, Ebubekir’den bu yana!

“Kendilerinden olan emir sahiplerine” uyar, ırklar üstü anlayışla!

Sen kuşanırsan ahlakı, kalp medeniyetine harç kararsan, merak etme, ötekinin adı karanlıktır. Aydınlanırken dünya, sen de ey karanlık!

Özür dile ve çekil!